31 Ekim 2019

Hürriyet’te her şey normaldi, bir bu rezil işten çıkartma şekli şaşırttı öyle mi?

Bugünlerin utancı… Gazeteleri, gazeteciliği bu hale düşürenlerle… Mış gibi yapanlara, görmezden gelenlere, ben işimi sürdüreyim de diyenlere kalacak…

Hürriyet Gazetesi’nden meslektaşlarımız etik olmayan bir şekilde işten çıkartıldı.

Evlerine tebligat yollandı, email’leri kapatıldı.

İşe gelip turnikeden geçemeyince atıldığını anlamaktan, insan kaynakları personelinin yanına verilen güvenlikçilerle masasını bile toplamasına izin verilmeyen medyada işten çıkarma geçmişine ‘eve tebligat’ rezaleti eklendi.

Çıkartılanlardan bir kısmını şahsen tanıyorum, arkadaşım- dostum…

Hürriyet’te kalan, gazetecilik yapmaya çalışan bir avuç insandan önemli bir kısmı idi.

Meslek icabı, o da propaganda bültenine dönse de her gün bu gazeteyi okuyordum.

Ama özellikle Cumartesi-Pazar günleri, gazete içinde ‘kurtarılmış bölge gibi duran’ nefes aldıran ekler için bayiye zevkle gidiyordum.

Çınar Oskay hafta sonlarını iyi yaşam haberleriyle keyifli kılıyordu.

Pazartesi günleri İpek Özbey’in söyleşileri de basındaki son iyi söyleşi örneklerinden idi.

Sebati Karakurt’un fotoğrafları, İpek Yezdani’nin haberleri, Serkan Ocak’ın ve Banu Tuna'nın imzalarıyla seyahat eki…

İsimlere baktığımda hedefi aşağı yukarı anladım…

Hürriyet’in patronu nokta atışıyla aslında ‘özgün-özgür’ bir ekibi tasfiye etmeye niyetlenmişti.

 Arkadaşlarıma yapılan haksızlığı kınayıp sizlere bir soru sormak istiyorum.

Hürriyet Gazetesi’nde her şey normaldi de bu işten çıkartma şekli şaşırttı öyle mi?

Çok uzun süredir su alan bir zamanların amiral gemisi, son yılların iktidar yedeğindeki filikası, Demirörenlerin satın almasıyla çoktan karaya oturmamış mıydı?

Ya da zaten Milliyet’ten sonra Hürriyet için de ‘satın al-yok et’ stratejisi benimsenmemiş miydi?

Nasıl olsa kamu bankalarından alınan ‘kredi’ ile satın alınmışlardı.

Bir yol bulunur bir şekilde ödenirdi…

Uzun süredir…

Gazetedeki sansür ve gazetecilerin neredeyse tamamındaki otosansür…

Talimatla yapılan manşetler…

Ya yok sayılan haberler…

Sen bunu yaz, bunu yazma diye uyarılan, ne yazık ki kimileri kabul eden ‘kıdemli’ yazarlar…

Muhalefeti görmezden gelen, mümkünse hedefe koyan anlayış…

Tüm bunlar yaşanırken-yaşanmışken sadece ‘gazetecileri işten çıkarma-işten çıkarılma şekline’ şaşırmak niye…

İsyan etmeliyiz bu çıkarmalara da çıkarma şekline de elbet…

Ancak…

Bugüne kadar orada çalışan ya da çalışmak zorunda kalan meslektaşlarımdan; ‘mecra kaybetmemek-haberciliğe-yorumculuğa devam etmek’ niyetindekileri bir yana koyarak soruyorum...

Bu uzun süredir devam eden inceden inceye işlenen operasyonun son perdelerinden biri…

Ama göreceksiniz…

İşten çıkartılan arkadaşlarımız mesleklerini bir şekilde sürdürecekler…

İnternet medyasında, sosyal medyada, Youtube’da…

Bugünlerin utancı…

Gazeteleri, gazeteciliği bu hale düşürenlerle…

Mış gibi yapanlara, görmezden gelenlere, ben işimi sürdüreyim de diyenlere kalacak…

Ne diyeyim…

Hayırlı işler…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"