19 Kasım 2020

Çakıcı 'reform balonunu' erken patlattı, iktidar 'Bahçeli' korkusundan tehdide seyirci kaldı

Merkez Bankası'nın toplantısında 'kaç puan faiz artarsa ekonomi düzelir' hesabı yapanlar hukuksuzluğun kök saldığı ve beterin beteri bir döneme hareketlenme sinyalleri veren ülkeye bakalım ne zamana kadar ve ne kadar prim verecekler?

Suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu iki gün üst üste, iki ayrı mektupla, iki kez tehdit etti, hakaret etti.

Ana muhalefet liderine tehdit ve hakarete iktidar sessiz, yargı seyrediyor. MHP lideri Devlet Bahçeli ise 'dava arkadaşım' diyerek Çakıcı'nın açıklamalarına sahip çıktı. Burada Bahçeli'nin açıklamasının bir bölümü üzerinden gideceğim. İlerleyen satırlarda başka bölümünü de irdeleyeceğim:

"CHP Genel Başkanı'nın hakaret ve hıyanetlerine sosyal medyadan yayımladığı bir açıklamayla tepki gösteren değerli Ülküdaşım Alaattin Çakıcı'ya mafya bozuntusu demek, yeraltı dünyasının karanlık yüzü suçlaması getirmek müfterilik, seviyesizlik, rezilliktir.

"Kamuoyu nezdinde algı oluşturmaya çalışan Kılıçdaroğlu ve yanında yöresinde yuvalanan işbirlikçilere cevabım şudur: 1- Alaattin Çakıcı bir Ülkücü şehidimizin oğludur. 2- Alaattin Çakıcı ülke ve millet sevdalısı bir Ülkücüdür. 3- Alaattin Çakıcı benim dava arkadaşımdır."

Muhtemelen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan koalisyon ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi kızdırmamak için konuşmuyor, konuşmayacak. (Bir zamanlar Çakıcı, Erdoğan'a da hakaret içeren mektuplar yazmış, bunlarla ilgili iki ayrı hapis cezası almıştı. Cezaevinden çıktıktan sonra bu kez Erdoğan'a teşekkür mektubu yazdı.)

Çünkü Çakıcı; Bahçeli'nin isteği ve desteği ile cezaevinden çıktı. Bahçeli, Çakıcı'yı cezaevinde (24 Haziran 2018 seçimlerinden 1 ay önce) ziyaret etmişti, Çakıcı serbest kaldığında MHP Genel Merkezi'nde Bahçeli'yi ziyaret etti. Yaptığı son açıklamayla da açıkça sahip çıktı.

Hemen her konuda tweet atan, konuşan, polemiğe giren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da susuyor, susacak. Çünkü iktidardaki gücünü 'milliyetçi' çıkışları, Bahçeli'nin desteği ile sağlıyor/koruyor.

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül… 'Kıyamet kopsa adalet' diye konuşmaya başlamıştı ki… Çakıcı'nın tehditlerine karşı ne o, ne de adalet teşkilatı kılını kıpırdatmadı/kıpırdatamadı.

Konu Erdoğan olduğunda en sıradan eleştiriyi bile soruşturma, dava ve ceza konusu yapan 'bağımsız yargı' (120 binden fazla soruşturma, 30 bin üzerinde dava, binlerce ceza) ellerini kavuşturmuş, olanı biteni seyrediyor.

Çakıcı'nın sözleriyle yeniden siyasetin içine girdiği, siyasetçilere tehdit ile ayar vermeye çalışan tavrı akla 1990'ları getiriyor. O yıllarda Çakıcı'nın Mesut Yılmaz'dan Tansu Çiller'e nasıl etki ettiği/etmeye çalıştığı, başta Türkbank/Korkmaz Yiğit olaylarının perde arkasını hatırlamak isteyenler Saygı Öztürk'ün 'Siyasette Bürokraside Cezaevinde Alaattin Çakıcı' kitabını okuyabilirler. Çakıcı 'devlet' diye tarif edilen mekanizmanın bir kısmı ile ilişkide bulundu, hatta bir dönem MİT ile de…

Saygı Öztürk'ün Cumhuriyet Gazetesi'nde İpek Özbey'e verdiği söyleşide Çakıcı-MİT ilişkisi konusunda söyledikleri:

Yıllar önce Korkut Eken, kendisiyle yaptığım röportajda, "Alaattin Çakıcı, Sedat Peker gibi isimleri biz kullandık. Ben bu insanlarla sokakta tanışmadım, devletin verdiği bir görev kapsamında bir araya geldim" demişti. Mehmet Eymür de, Çakıcı'nın yurt dışında bazı görevlerde kullanıldığını kabul ediyor, fakat bunların sayısının fazla olmadığını, daha çok istihbarat toplanması, bazı adreslerin belirlenmesi konusunda kullanıldığını söylüyor. Sedat Peker'in daha çok Balkanlar'da, Alaattin Çakıcı'nın ise Almanya, Fransa gibi ülkelerde kendilerine destek olduğu ifade ediliyor.

Çakıcı, siyasetçilerle de görüştü (Eyüp Aşık, Mesut Yılmaz), banka ihalesine girip kimi zaman içeriden aldığı bilgilerle, kimi zaman korku ve tehditlerle banka sahibi olmaya da çalıştı. Üstelik tüm bunları 3 Mayıs 2000 yılında Kartal Cezaevine kendisine gelen milletvekili heyetine de açıkça anlattı. 'Refahyol hükümetinin yıkılması için Mesut Yılmaz ve Eyüp Aşık'a yardımcı oldum, işbirliği yaptım da' dedi, kendisine operasyon yapılıp yakalanacağı dönem bir bakandan nasıl 'kaç telefonu' aldığı da anlattıkları arasındaydı.

Alaattin Çakıcı cezaevinde çıktıktan sonra aralarında Mehmet Ağar'ın da olduğu dört isimle bir fotoğraf vermişti. (Diğer isimler Engin Alan ve Korkut Eken idi.) Son yaptığı çıkışlar, Bahçeli'nin desteği ve bu fotoğrafı da beraber değerlendirmek gerekir. Ülkenin gittiği-götürülmek istenen yer açısından tüm bunlar bir işaret.

Alaattin Çakıcı, Mehmet Ağar, Engin Alan, Korkut Eken (soldan sağa)

Peki bu işaret Erdoğan'ın bir süredir söylediği ekonomide ve hukukta reform (18 yıllık iktidar ama her zora girildiğinde bir reform konusu açılıyor) konuşmalarının neresine denk geliyor. Bahçeli'nin tweet'lerinde aslında buraya dair bir işaret de var:

"Kılıçdaroğlu'nun terörist Demirtaş'a hürmet ve hayranlığı bellidir. Soros'un tetikçisi ve tedarikçisi Osman Kavala'ya sevgi ve sempatisi bilinmektedir."

Bahçeli bu cümleyi Kılıçdaroğlu'na hitaben söylese de aslında doğrudan Erdoğan'ı ve iktidarı hedef alan bir noktası da var. Bahçeli iki ismin olası tahliyelerine karşı olduğunu vurgulamış oluyor. Erdoğan kendini mahkum ettiği MHP ve Bahçeli'nin kendisine çizdiği yeni hatta hamlelerini yapmak zorunda kaldı/kalıyor. Bunu sürdürür mü? Bence zor…

Gelelim tüm bu yapıları bilen/görenlerin 'hukukta reform' açıklamalarını ciddiye alanların durumuna. Ve birkaç soru soralım:

Ülkenin ana muhalefet lideri Çubuk'ta linç edilmek istendi, suratına yumruk atıldı, bunu gerçekleştirenler hiçbir şey olmamış gibi yaşıyor, 20 aydır yargılama başlamadı. Suç örgütü liderince iki kez tehdit edildi, iktidar ortağı tehdit eden kişiyi 'dava arkadaşım' diye sahip çıktı. İktidarın en yukarısından aşağıya kadar hiçbir kademede çıt yok. Hukukta reform öyle mi?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Kanal İstanbul'a itiraz ediyor diye hakkında soruşturma başlatıldı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'e deprem konusunda konuşmaması telkin edildi. Hukukta reform öyle mi?

Kemal Kurkut'un 2017 Nevruz'unda açıkça görülen vurulma anına ilişkin fotoğrafa, savcının ceza talebine rağmen sanık polis beraat etti. Fotoğrafı çeken gazeteciye değişik gerekçelerle 20 yıl hapis isteniyor. Hukukta reform öyle mi?

AİHM kararlarına rağmen iş insanları, siyasetçiler cezaevinde tutuklu… Hukukta reform öyle mi?

Saygı Öztürk'ün kitabında 'Alaattin Çakıcı'nın Emniyet'teki dosyası' bölümünü okuyanlar nasıl bir isimle karşı karşıya olunduğunu görebilir. Sadece siyasetçilere nüfuz etmesiyle değil, yaralamadan tehdide, hatta öldürmeye pek çok olayda azmettirici olarak kayıtlara geçmiş bir isim.

Alaattin Çakıcı'nın açıklamaları ve iktidarın ortağı Bahçeli'nin desteği 'hukukta reform' balonunu patlatmış gözüküyor. Şu ana kadar susan ve seyreden iktidar yöneticileri ya koalisyonu bozacak ya da Bahçeli'nin çizdiği rotada devam ederek 1990'ları yeniden memlekete yaşatacak. Şu ana kadar çok mu iyi idi her şey de 1990'ları anıyorum? Tabii ki hayır. Yaşanan hukuksuzlukların üstünde 1990'ları da koyun, öyle düşünün memleketi diye söylüyorum. Merkez Bankası'nın toplantısında 'kaç puan faiz artarsa ekonomi düzelir' hesabı yapanlar hukuksuzluğun kök saldığı ve beterin beteri bir döneme hareketlenme sinyalleri veren ülkeye bakalım ne zamana kadar ve ne kadar prim verecekler?

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"