31 Ekim 2018

Ankara notları: MHP Erdoğan'a mesafeyi sevmiş

MHP içindeki Erdoğan-AKP'ye karşı mesafe oluşmuş, Bahçeli'nin 'yakın' çizgisine rağmen oldukça da açık...

Parti genel merkezinin kapısının önünde hem girerken, hem çıkarken beklemek zorunda kaldım. Kalabalıktı ve gelenler girişte fotoğraf çektirmek istiyordu. Heyecanlı parti kapıları "iyiye"  işarettir. MHP Genel Merkezi'nde karşılaştığım isimlere benzer soruyu sordum: - Nedir bu enerjinin nedeni? 
Yanıtlar aynı idi: 
- Genel Başkan'ın AKP ile aramıza mesafe koyması. Yerel seçimlere yalnız katılacak olmamız...

Normal şartlar altında iktidar ile "yakın olmak" hatta bir nevi koalisyon ortağı gibi gözükmek/çalışmak, kilit olmak partinin lehine olarak düşünülebilir. Ama MHP içinde Erdoğan-AKP'ye karşı bir mesafe oluşmuş durumda. Hatta bu mesafe Devlet Bahçeli'nin durmaya çalıştığı "gerektiğinde/ihtiyaç olduğunda destek verebilme-Cumhur ittifakını dağıtmama" çizgisine rağmen oldukça açık.

Genel merkezde bir isme "Televizyondan grup toplantınızı izlerken gördüğüm, genel başkanınızın 'yalnız yürüme' açıklamasından sonraki çoşku ilginçti" diyorum. "Siz grup salonunun dışını ve illerden gelen telefonların çokluğunu görecektiniz" yanıtı geliyor.

Peki ya iktidara yakın olmanın nimetleri? Yargı ve güvenlik bürokrasisi için dile getirilen MHP kadrolaşması? 
Abartıldığını söylüyorlar. Ve ekliyorlar: 
"Ülkücüler en çok Özel Harekât'ta varlar. Biraz da jandarma. Gerisi yok. Kadrolaşma abartılıyor." 

Şaban Dişli tepkisi

AKP ile köprüler atıldı mı, yoksa bu bir politik manevra mı? Önce yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenim... Hayır taktiksel bir durum yok. Tam tersine bir çırpıda Bahçeli'nin "kabul edemediklerini"  sayıyorlar:

- Kardeşi darbe girişiminden tutuklanan Şaban Dişli'nin Lahey Büyükelçisi yapılması.
- "Af" konusunda Erdoğan'ın aldığı tavır ve MHP'yi itham etmesi.
- "Andımız" konusunda AKP'nin durduğu nokta.
- 16 Ekim'den beri (Erdoğan-Bahçeli'nin başbaşa görüştüğü son tarih) biriken ve karşılıklı görüşülmesi gereken konular olmasına rağmen "fırsat yaratılmaması..." 

MHP'deki atmosferde, ekonomide ortaya çıkan durumun faturasının MHP'ye kesilmesinin istenmemesi ile partinin oy oranındaki yükseliş de not edilmeli. 
MHP'nin yerel seçimlerde Ankara'da Melih Gökçek'i aday gösterebileceği kulisi de AKP'yi rahatsız edebileceği düşünülerek yapılmış bir hamle. (MHP ile görüşmeleri yaptığımda Erdoğan'ın Melih Gökçek açıklaması gelmemişti. Erdoğan "Dava arkadaşım bu böyle devam eder" diyerek Gökçek'e "MHP'den aday olma" demiş oldu). 

AKP-MHP ilişkileri ile ilgili son bir not. Hem Bahçeli'nin kamuya açık sözlerinden, hem de yakınındakilerin anlattıklarından "güvenlik politikalarıyla ilgili bir sıkıntı olduğunda Bahçeli yeniden Erdoğan'a destek olur" diyebiliriz. 

En yakın bakan Soylu

Cumhurbaşkanlığı kabinesinden MHP ile en iyi görüşen bakan ise şaşırtmayacak şekilde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. MHP kaynakları, son gergin dönem dâhil, her zaman en iyi ilişkinin Soylu ile olduğunun altını çiziyorlar. 
Peki kabinedeki diğer bakanlar MHP'ye kimi konularda önceden bilgilendirme yapıyorlar mı? Kısa bir süre önceye kadar "evet..." Hatta bu konuda bir de gülümseyerek hatırladıkları bir olay var. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, McKinsey tartışmasının en yoğun olduğu günlerde üst düzey MHP'lileri bilgilendiriyor. Ekonomi için "kritik" önemini anlatıyor. Bilgilendirmenin üzerinden 12 saat geçmeden Erdoğan "ilişkiyi bitiren" açıklamayı yapıyor. 

Aslında AKP ya da kabine yok. Tek başına Erdoğan var. Ona tekliği verme sürecindeki en önemli isim/parti ise Bahçeli/MHP. Şimdi tek Erdoğan ile tek Bahçeli "teke tek" siyasi hamlelerle tabanlarını konsolide etmeye, siyaseti şekillendirmeye çalışıyor. Türkiye ise farklı ses ve çözüm önerileriyle nefes almaya...


NOT: Yarın Saadet Partisi ve Temel Karamollaoğlu ile ilgili notları/konuşmayı paylaşacağım. 

Yazarın Diğer Yazıları

2 kilometre arayla 2 farklı alandan ‘demokrasi’ notları: Ana muhalefete yargı atağı büyüyor, 28 Şubat’taki ikna odalarının benzeri Boğaziçi’nde kuruldu

Tüm CHP için bir tanım yapmak gerekirse belki de ilk başlanması gereken yer parti içine konuşmak-parti içi rekabet-dedikodu yerine memleket ile ilgili konularda artık ayrımsız yan yana durarak ortak demokrasi mücadelesini yürütmek-büyütmek. İmamoğlu’nun “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz”i partililere bir birlik çağrısı olarak da okunabilir

Kulislerden iki tartışma: Sürecin önümüzdeki ayları planlı mı; CHP’de İmamoğlu yeni bir yola yürür mü?

‘Doğal-gölge lider’ Ekrem İmamoğlu… Bu durum ne kadar sürer ya da bugüne kadar olduğu şekliyle bir rol dağılımı ile gider mi, Mansur Yavaş burada hangi pozisyonu alır her biri birer soru işareti. İmamoğlu’nun daha fazla inisiyatif-politik risk aldığı bir süreç görülüyor

Kayyım ve ‘kullanılan dil’ süreci sıkıntıya sokuyor ama heyet gündemden bağımsız ‘barış’ı zorlayacak

Barışı; yürüdükçe uzaklaşan ufuk çizgisinden, bir ütopyadan, ulaşılabilir bir noktaya çekmek toplumun da görevi. Artık miadını tüketmiş "devlet aklı" yerine "sivillerin aklı"ndan yararlanmak, gündeme getirmek-gündemde tutmak önemli olacak

"
"