YÖK, vakıf üniversiteleri ile devlet üniversiteleri öğretim elemanları arasındaki maaş farkını ortadan kaldırmak için 17 Nisan 2020 tarihinde bir düzenleme yaptı. 17 Nisan 2020 tarihli Remi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7243 sayılı Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 11'inci maddesinde yer alan "Vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarına, unvanlarına göre devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen ücret tutarından az ücret verilemez" hükmü ile 17 Nisan 2020 itibariyle vakıf yükseköğretim öğretim elemanlarına verilen maaşların devlet üniversitesinin aynı unvanda görevli öğretim elemanlarının aldıkları ücretten az olmaması gerektiği amaçlanmıştı.
Söz konusu düzenleme aynı gün yürürlüğe girmesine rağmen o günden bu yanadır bazı sorunlar hâlâ çözülmemiş gibi duruyor. Basına yansıyan ve bana gelen bazı bilgiler kapsamında çözüm bekleyen sorunları ele almaya çalıştım.
İlk sorun: "Brüt mü" yoksa "net ücret" mi?
Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7243 sayılı Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 11'inci maddesinde yer alan "Vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarına, unvanlarına göre Devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen ücret tutarından az ücret verilemez" hükmü ile ücretlerin eşitlenmesi hedeflendi. Ancak Kanuni düzenlemede yer alan "eşitlenecek ücret" kavramının net ücret mi yoksa brüt ücret mi? sorusuna tam bir cevap bulunamadı. Bu hükümdeki "ücret" sözcüğünün anlamındaki muğlaklığı gidermek üzere YÖK, 2020 tarihinde düzenlediği bazı oturumlarda verdiği Kararlarda "Devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen emsal ücretin net veya brüt ücret miktarından birisini esas alabileceklerine, karar verildi" ifadesi ile bu durumu vakıf üniversitelerin lehine yorumlamıştır.
Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un gerekçesinin 11'inci maddesinde "vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarının mali haklarının Devlet yükseköğretim kurumlarında çalışan emsalleri ile eşitlenmesi öngörülmüştür." hükmü yer almaktadır. Gerekçedeki "mali haklar" ibaresini doğru yorumlamak gerekmektedir.
Şöyle ki; devlet üniversitesinde görevli bir öğretim elemanı ile vakıf üniversitesinde görevli bir öğretim elemanının ücretleri aynı mali hakları kapsamamaktadır. Mali hak ibaresi 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 12, 14, ek madde 1, ek madde 2, ek madde 3 ve ek madde 4 gibi bir kısım maddeleri içermektedir. Söz konusu maddeler özetle YÖK tazminatı, üniversite ödeneği, eğitim/öğretim ödeneği gibi ödemeleri kapsamaktadır. Ve bu maddelerde yazan ortak ifade ise "damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz." şeklindedir. Yani Devlet üniversitesinde çalışan bir öğretim elemanına verilen ücretin bu ödeneklere isabet eden kısmı vergiye tabi tutulmamaktadır.
Daha basit bir ifadeyle devlet üniversitesinde çalışan bir öğretim elemanı ile vakıf üniversitesinde çalışan aynı ünvanlı bir öğretim elemanının vergiye tabi tutarları (matrahları) farklı olup devlet üniversitesinde çalışan öğretim elemanının matrahı daha düşüktür.
Bu durum iki büyük sorun yaratıyor:
a) Devlet üniversitesinde çalışan öğretim elemanının matrahı düşük olduğundan kümülatif matrah toplamı artan oranlı vergi tarifesinde yılın sonlarına doğru ikinci dilime girmektedir. Ancak vakıf üniversitesi öğretim elemanının matrahı yüksek olduğundan mart ayından sonra ikinci dilime ve hatta yılın sonuna doğru yüzde 27'lik oranın bulunduğu üçüncü dilime de girecektir. Bu, vakıf öğretim elemanının eline geçen tutarın yılsonuna doğru daha da azalması anlamına gelecektir.
b) Bir diğeri son dönem yapılan "asgari ücrete kadar olan ücret kısmının gelir vergisinden istisna edilmesi" hususu ile alakalıdır. Gelir Vergisi Kanunu'nun 23'üncü maddesine eklenen asgari ücrete kadar olan kısmın istisnasına ilişkin hükümde asıl dikkat edilmesi gereken şey "Şu kadarki istisnayı aşan ücret gelirinin vergilendirilmesinde verginin hesaplanacağı gelir dilim tutarları ve oranları, istisna kapsamındaki tutarlar da dikkate alınarak belirlenir." fıkrasıdır. Bunun anlamı şudur; asgari ücretin üstünde elde edilen gelirler, önce asgari ücrete kadar olan kısmı istisnaya tabi tutulup bunu aşan kısım vergilendirilir. Tüm ücret önce vergilendirilip sonra asgari ücrete isabet eden kısım da vergilendirilip ödenmesi gereken gelir vergisinden mahsup edilir. Vergi teorisinde vergiden indirim namı diğer dekot sistemi dediğimiz bu sistemde ücretin tümü için vergi hesaplanmakta sonra istisna edilen kısmın da ayrıca vergisi hesaplanmakta sonra tümü üzerinden hesaplanan vergiden düşülüp kalan tutar vergi olarak ödenmektedir. Yani vakıf üniversite çalışanları matrahlarının yüksek olmasından kaynaklı daha erken vergi dilimine girmesi büyük olasıdır.
Sonuç itibariyle bordroda görünen brüt ücretler aynı olsa da, ücreti oluşturan kalemlerin farklı olması nedeniyle devlet üniversitesinde çalışan öğretim elemanı ile vakıf üniversitesi öğretim elemanının maaşından yapılacak vergi kesintisi arasında ciddi bir fark oluşmaktadır. Devlet üniversitesinde çalışan öğretim elemanı, bordrosunda bulunan ücret kalemleri içinde ağırlıklı olarak yer alan çıplak ücret dışındaki ödemeler nedeniyle daha az vergi ödeyecek, vakıf üniversitesinde çalışan ise bordrosunda gelirinin tamamı çıplak ücret olarak göründüğünden vergi yükü çok daha ağır olacaktır.
İkinci sorun: Söz konusu kanunun uygulanmaya başlama tarihi
17 Nisan 2020 tarihli Remi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7243 sayılı Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümlerinin bir maddesi hariç tümü aynı gün yani 17 Nisan 2020 tarihinde yürürlüğe girdi. Ancak yürürlüğe girdiği tarihte vakıf üniversiteleri öğretim elemanları yıllık sözleşmeyle çalıştıklarından ve bu düzenleme takribi sözleşme sürelerinin belli bir tarihine tekabül etmelerinden dolayı devam eden sözleşmelerinde bu eşitleme düzenlemesi yapılmadı; kuvvetle muhtemel düzenlenecek ilk sözleşmede gözetilecek denildi.
Ancak YÖK, 08.07.2020 oturum tarihli ve 2020.39 sayılı Karar'ında "Konuya ilişkin yapılan inceleme neticesinde, emsal ücret uygulamasına 2020 yılı içinde olmak şartıyla öğretim elemanı sözleşmelerinin yenilendiği aydan itibaren başlatılması hususunun, vakıf yükseköğretim kurumlarının yetkili kurullarınca değerlendirilerek sonuçlandırılmasının uygun olduğuna karar verildi." ifadesi ile uygulamanın başlangıç tarihini değiştirdi. Kanunun yürürlük tarihi kendi kanununda alenen yazmasına rağmen YÖK'ün Kararı ile bu süre kurumların keyfiyetine bırakılamaz. Kanun maddesinde yürürlük tarihinin hükmedilmesine rağmen farklı bir tarih belirleme mercii YÖK değildir. Bu, kanunilik ilkesine aykırı bir uygulamadır.
Ayrıca ne ölçüde buna riayet edildi bunun da denetlenmesi gerektiği kanısındayım zira "bazı öğretim elemanları bu artıştan yararlanmamış" şeklinde duyumlarım mevcut. Şayet bunlar doğruysa YÖK'ün bu olaya el atmasında fayda var kanısındayım. Zira 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'nun emredici hükümlerine uyulmamakta gibi duruyor. Bu nedenle düzenlemenin yapıldığı tarihten itibaren maaş farklarının ödenmesi hakkaniyet gereğidir.
Üçüncü sorun: İş sözleşmelerinin başlama tarihinden sonra yapılan düzenlemeler
Vakıf üniversiteleri öğretim üyelerinin iş sözleşmeleri genel olarak eylül ayında başlayıp bir yıl sonunda da sona ermektedir. Örneğin A üniversitesi B fakültesi öğretim üyesinin iş sözleşmesi 1 Ağustos 2021 tarihinde başlayıp 31 Temmuz 2022 tarihinde sona ersin. Bu kişinin iş sözleşmesi devam ederken devlet üniversitesi öğretim üyelerine verilen Ocak 2022'den itibaren geçerli olan maaş artışı maalesef vakıf üniversitesi çalışanlarına yansımamaktadır. Bu nedenle sözleşme süresi boyunca devlet üniversiteleri öğretim üyelerinin mali haklarındaki değişmelerin eşanlı olarak vakıf üniversitesi öğretim üyelerine de uygulanacağı yönünde sözleşmelere bir ibare konulması yerinde olacaktır.
Dördüncü sorun: Verilen ek derslerin brüt maaş içinde gösterilmesi
Gerek devlet gerekse de vakıf üniversite öğretim üyelerinin akademik unvan ve idari görevleri uyarınca asgari bir ders yükümlülükleri mevcuttur. Yüklendikleri ders saati, asgari ders yüklerini aşmaları durumunda ek ders ödemeleri almaktadırlar. Ek derslerinin asgari maaşın bir unsuru gibi gösterilmemesi gerekmektedir.
Sonuç olarak...
7243 sayılı Kanunla 2547 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik ile ücretlerin eşitlenmesi amaçlanmıştır. Ancak görüldüğü kadarıyla yapılan yeni dönem sözleşmeler net değil brüt olarak eşitlenmektedir. 2547 sayılı Kanuna eklenen hükümde "..ödenen ücret tutarından az ücret verilemez" cümlesi uyarınca ödenen tutarın eşitlenmesi gerekmektedir. Zira brüt tutar ödenen tutar değildir.
Kanun lafzı böyle olmasına rağmen YÖK'ün verdiği kararlarda "Devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen emsal ücretin net veya brüt miktarından birisinin esas alınabileceğini" ifadesi kanunilik ilkesini zedelemektedir. Zira Kanun'un ve Gerekçesinin 11'nci maddesi mali hakları eşitleyin şeklinde hükmetmiştir.
Bu konuya YÖK'ün ivedi şekilde eğilmesi ve söz konusu sorunları çözmesi Anayasa'nın "Ücrette adalet sağlanması" kenar başlıklı 55'inci maddesinin de bir gereğidir.
Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 17 Nisan 2020 tarih ve 31102 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Söz konusu Kanun'un 30/b maddesi ile de aynı gün yürürlüğe gireceğine hükmetmiştir. Yani ücretlerin Devlet üniversiteleriyle eşitleme düzenlemesi 17 Nisan tarihi itibariyle yapılması gerekmektedir. Bu şekilde bir düzenleme hâlâ yapılmamış ya da geç yapılmış ise yeni düzenleme ile geçmiş aylar arasındaki farkların da öğretim elemanına ödenmesi gerekmektedir. Aksi durum mezkûr maddeye açıkça aykırılık teşkil edecektir.
Bu arada YÖK'ün bu uygulamasını birçok vakıf üniversitesi tarafından harfiyen yerine getirmektedir. Basına yansıyan ve bana gelen bazı bilgiler ışığında bu yazıya kaleme aldım. Umarım tez elden çözülür.