12 Mart 2019

Yeni “Kabataş yalanı” mı, yeni “Madımak” yaratmak mı?

Bir belediye seçimini kazanacağız diye memleketi yakmaya doğru gidiyorsunuz, farkında mısınız?

Bu ülkede, her hangi bir yerde, herhangi bir nedenle ezanın protesto edildiğine hiç tanık oldunuz mu?
Ben olmadım.
Hatta birçok yerde insanların ezan okunurken işlerini, güçlerini bıraktıklarını da görebilirsiniz.
Namaza gitmiyordur ama ezan okunurken kimisi oturuşunu düzeltir, kimisi yaptığı işe ara verir. Radyonun sesini kısar vs.
Çünkü bu ülkede yaşayan insanların ezan ile bir dertleri yoktur.
Ezan evet dini bir çağrıdır ama aynı zamanda bizim toplumsal kültürümüzün de bir parçasıdır.
8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nde, benzerine sadece otoriter – faşist yönetimler altındaki ülkelerde rastlayabileceğimiz bir şekilde, kadınlar günü için yapılacak yürüyüşe izin verilmedi.
Kadınlar tartaklandı, biber gazı ile boğulmaya çalışıldı, gözaltına alınanlar oldu.
Bu protestolar sırasında vakit geldi, ezan da okundu.
Videoları soğuk kanlı bir şekilde izleyen herkesin görebileceği gibi ezan protesto edilmiyor. Protesto ıslıkları, sloganları atılırken ezan okunuyor.
Ama ülkemizin sosyal medya trollerinden beslenen bir siyaset düzeni var.
Ve ülkenin birliğini temsil etmesi gereken adam ki sıfatı Cumhurbaşkanı oluyor, ortamı trollemeyi siyaset yapmak olarak görüyor.
Bir gecede fikir değiştirerek hakaret etmekten, biat etmeye geçebilen hempası da ardında!
Başlıyorlar bir yalanı yeniden üretmeye, yaygınlaştırmaya. Utanmadan mitinglerde tekrarlıyorlar.
Trolleme yetmiyor, bir de sokağa paramiliter güçlerini salıyorlar. Neymiş, “ezana uzanan elleri kıracaklarmış”!
Bir belediye seçimini kazanacağız diye memleketi yakmaya doğru gidiyorsunuz, farkında mısınız?
Bütün ülkeyi Madımak Oteli’ne mi çevirmek amacınız?
Kabataş’ta, üstleri çıplak, deri pantolonlu, başları bandanalı, elleri eldivenli 60 – 70 kişinin bir kadını hırpalayıp, üzerine işedikten sonra bebeğini de havalara fırlattıkları yalanı gibi bir yalan daha üretmekte sakınca görmüyorlar.
O yalan işe yaramamıştı. Bu yalan da dileyelim ki işlerine yaramasın.
İşlerine yararsa bilin ki ülkemiz için beka sorunu tam da o noktada başlar.
Aklınızı başınıza toplayın, dolu bir silahla oynuyorsunuz.

***

Yandaş gazetelerden kaynaklanan bir sorun!

Ankara’dan, Burdur’a giden bir otobüsün sürücüsü, otobüsün merdivenlerine, üzerinde Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafı bulunan gazeteyi serdi diye gözaltına alındı, ifadesi alındıktan sonra salıverildi.
Bu sürecin bir davaya dönüşüp, dönüşmeyeceğini şimdilik bilmiyoruz.
Ama memleketimizin adalet sistemi içinde hızla yükselmeye hevesli bir savcısına denk gelirse, hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla dava açılabilir, şaşırmam.
Ancak savcı beye izniyle şunu hatırlatmak isterim ki artık otobüs merdivenlerine serecek bir gazete arıyorsak, üzerinde Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafı olmayan bir gazete bulamayız.
Otobüs sürücüsü ne yapsın?
Doğal olarak bedava dağıtılan gazeteleri kullanıyor. Bedavası varken gidip otobüse sermek için parayla gazete alacak değil ya.
Bu iktisaden rasyonel bir davranış sayılmaz çünkü.
Satılamadığı için mecburen bedava dağıtılan gazetelerde de Erdoğan’dan başkasının fotoğrafı basılmıyor zaten.
Öte yandan bu ihbarı yapan da bir “vatandaş”. Otobüse yolcu olarak binmiş, Erdoğan’ın fotoğrafına basmamak için de gazeteyi ters çevirmiş.
Fotoğraf ters olunca “Erdoğan’a basmamış” mı sayılıyor acaba, merak ettim.
Bundan sonra herkes attığı adıma dikkat etmeli.
Gazete kağıdını serip, karpuz keserken mesela! Ya da yeni taşınılmış evlerin camlarına perdeler dikilene kadar idare etsin diye gazete kağıdı yapıştırırken. Cam silerken! Maçta oturacağınız yere sermek için.
Hele, hamam dönüşü kirli çamaşırları sarmak en tehlikelisi olabilir.
Aman diyeyim, benim aklıma geleni, hiç düşünmeyin bile!

***

Bu iktidar bir gün gider, unutmayın!

8 Mart Kadınlar Günü için yapılacak yürüyüş öncesinde İstiklal Caddesi kapatıldı. Polis önlemler aldı ve yürüyüş yapmak isteyen kadınlar tartaklandı, biber gazına maruz bırakıldı, içlerinde gözaltına alınanlar da oldu.
İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü, aldıkları yasa dışı emri, Anayasa ve yasaları bildikleri halde uyguladılar.
Emri kim verdi, tahmin etmek zor değil. İçişleri Bakanı olmalı.
Bu ülke, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kabul etti.
Anayasa’sını değiştirdi, bu sözleşme bir üst hukuk metni.
Bu sözleşme nedeniyle AİHM’nin yargı yetkisini de tanıyor, bu mahkemenin kararları da uyulması gereken içtihat.
Anayasa, gösteri yürüyüşü ve protesto hakkını, ifade özgürlüğünü garanti altına alıyor.
Bu hakların kullanımının kısıtlanamayacağını söyleyen Anayasa Mahkemesi, Yargıtay kararları var.
Ama bir zorba çıkıp bir emir veriyor ve görevleri Anayasa’ya, kanunlara uymak olan memurlar da bu emri yerine getirmekte tereddüt etmiyor.
Kanunsuz emre uyuyor, suç işliyor.
Kuşkusuz ki faili oldukları bu suçun bedelini bugün ödemeyeceklerini biliyorlar.
Ama unutmayın beyler, demokrasimiz yarım yamalak da olsa bu ülkede seçimler yapılıyor.
Seçimle gelen seçimle gidiyor,  bin yıl sürecek zannedilen iktidarlar bir bakmışsın bitiveriyor.
O gün için savunmalarınızı bugünden hazırlamaya başlamanızı öneririm.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"