07 Ağustos 2023

Şüyuu, vukuundan beter olan nedir?

"Onhaber isimli internet gazetesinin ekonomi müdürü Ruhi Sanyer, gazeteci olduğu anlaşılınca otelin güvenlik görevlileri tarafından resmen yaka-paça otelden atılıyor. Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı’nın yabancılara anlatıp, Türklerin duymasını istemediği şey ne olabilir?"

Merkezi ABD'nin New York kentinde bulunan yatırım bankası ve finansal hizmetler şirketi JP Morgan'ın davetiyle 50 yabancı yatırımcı İstanbul'da bir toplantıya katıldı.

Toplantı, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan'ın yatırımcılara bilgi vermesi amacıyla düzenlenmişti.

Buraya kadar normal bir durum.

Bu görevdeki kişilerin yerli – yabancı yatırımcılara ekonominin nereye doğru gittiğini, gideceğini anlatmalarında yadırganacak bir durum yok.

Bir tek şartla: O bilgilerin, öğrenmek isteyen herkese açık olması şartıyla!

Aksi taktirde şeffaflıktan söz edemeyeceğimiz gibi serbest rekabet koşullarının bizzat ekonomi yönetimi tarafından belli bir kesim lehine bozulmak istendiğinden kuşkulanabiliriz.

Seçimin ardından Maliye Bakanlığı'na tayin edilip, ekonominin tüm idaresi teslim edilen Mehmet Şimşek, henüz ortaya bir ekonomik program koymadı.

Onun için Şimşek'in ve Erkan'ın konuşmaları, sosyal medya mesajları ekonomi ile ilgilenenlerce sıkı takip ediliyor.

Böylece gelecekte açıklanması olası program hakkında ipuçları elde edilebileceği düşünülüyor.

Bu önemli çünkü ekonomi yönetiminin gelecekte neyi planlamakta olduğunu öngöremiyorsanız pozisyon alamazsınız. Şirket yöneticisiyseniz de böyle, finansal piyasalarda faaliyet gösteriyorsanız da böyle. Hatta cebindeki üç kuruşu kaybetme tedirginliğiyle yaşayan biz sıradan vatandaşlar için de böyle!

Bir numaralı kural öngörülebilir bir ekonomi yönetimi.

Erdoğan'ın kendisini iktisatçı zannetmesiyle yaşadığımız yıpratıcı süreç, bunu daha da hayati kılıyor.

Onhaber isimli internet gazetesinin ekonomi müdürü Ruhi Sanyer, yıllarca birlikte çalıştığım, ciddi bir gazeteci.

JP Morgan'ın organizasyonunu haber alınca toplantının yapılacağı Four Seasons Oteli'ne gidiyor ki yabancı yatırımcılara anlatılacakları dinleyip, Türkiye'deki okuyucularını bilgilendirecek bir haber yazabilsin.

Toplantıya alınmayacaksa bile lobide oturup, toplantıya katılanlardan bilgi alabilsin.

Ancak gazeteci olduğu anlaşılınca otelin güvenlik görevlileri tarafından resmen yaka – paça otelden atılıyor.

Anormal bulduğum konu bu.

Yabancı yatırımcıların öğrenmesinde sakınca olmayan ancak T.C. vatandaşlarının duymasında sakınca olan şey nedir diye merak ettim.

Erdoğan'ın ve çevresinde yer alan iktidar elitinin gazetecilerden, özgür basından hazzetmediği bir sır sayılmaz ama Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı'nın yabancılara anlatıp, Türklerin duymasını istemediği şey ne olabilir?

Yabancı yatırımcılara, Türklerin duymasını istemediğiniz şeyleri anlatıyorsanız, bu ne anlama gelir?

Üstelik Erdoğan'a göre JP Morgan, Türkiye'ye karşı "provokatif eylemler içinde olan" bir şirket. Cumhurbaşkanı 2019 yılında bunu bizzat açıklamış, şirket hakkında BDDK soruşturma, SPK da inceleme başlatmıştı.

Soruşturma ve inceleme ne sonuç verdi bunu bilmiyoruz, ancak bildiğimiz şu ki soruşturma açıldığı haberlerinden iki yıl sonra JP Morgan'a Türkiye'de serbestçe faaliyette bulunma iznini veren de aynı BDDK'ydı.

Ekonomi yönetiminin Erdoğan'ın tahrip ettiği ekonomik dengeleri yeniden eski rayına oturtabilmek için yabancı yatırımcıların önünde dokuz takla atmaya teşne olduğu bir sır değil.

Ama ne yapacağınızı, hangi kararlar alacağınızı, ekonominin hangi temel kararlar üzerinde yönetileceğini bu ülkede yaşayanların da öğrenmesinden niye korkuyorsunuz?

Yoksa anlattıklarınız "şüyuu vukuundan beter" şeyler miydi?

Kaymakam'ın diline acı biber mi sürsek?

CHP İstanbul İl Başkanlığı'nın vatandaşlara zamları anlatmak için düzenlediği "muazZAM" isimli sergi, Eyüpsultan Kaymakamlığı tarafından yasaklandı.

Yasağın gerekçesi "güvenlik"!

Koskoca kaymakamlık, utanmadan yalan söylüyor.

Anayasa ve kanunlara göre bir siyasi faaliyeti engelleyemeyecekleri için en çok bilinen yalana başvuruyor.

Anayasa'ya göre siyasi partiler, demokratik hayatımızın "vazgeçilemez unsurları." Onlar olmaz ise demokrasi zaten olamıyor. Siyasi Partiler Kanunu'nun 3. maddesi de siyasi partilere "açık propaganda" hakkı veriyor. "Tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayacaklarını" vurguluyor.

CHP'nin İstanbul'un 39 ilçesinde düzenlemek istediği sergi de tam olarak bu "açık propaganda" hakkının kullanımı.

İçişleri Bakanlığı'nın yerel teşkilatlarının görevi de vatandaşların sahip oldukları hakları serbestçe ve güven içinde kullanabilecekleri ortamı sağlamak.

Bu kadar polis, jandarma, istihbarat görevlisine boşuna maaş ödemiyoruz. Vergilerimizden ödenen bu bedel, güven içinde haklarımızı kullanabilmemiz için.

Nasıl ki "hırsız girer" diye herkesi belli saatlerde evlerinde oturmaya mecbur edemiyorsanız, temel bir Anayasal hakkın kullanımını da "güvenlik" gerekçesiyle engelleyemezsiniz.

Çünkü işiniz zaten güvenliği sağlamaktır.

Göreviniz gereği çakarlı makam arabalarıyla trafikte dolaşmanın keyfini sürüyorsanız, görevinizin gerektirdiği her şeyi de yerine getirmelisiniz.

Türkiye Cumhuriyeti'nin bir tek parti devletine dönüşme süreci henüz Anayasal bir çerçeveye oturtulmadığı için bir süre daha görevinizi tarafsızlık içinde yerine getirmek zorundasınız.

Bu da makamın bir cilvesi işte!


Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Amaç ajan yakalamak değil, eleştiriyi susturmak

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini “eleştiri kisvesi altında” kötüleyerek “kara propaganda yapmak” casusluk gibi değerlendirilip, cezalandırılacak. Memlekette o kadar çok ajan cirit atıyordu ve savcılar da elleri kolları bağlı onları seyrediyordu ki artık bu bir problem olmaktan çıkacak. Neyin “kara propaganda”, neyin “eleştiri”, neyin “haber” olduğuna da doğal olarak onlar karar verecek

Taslak bir varmış, bir yokmuş!

Kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” demiyor. Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu. Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?

Kamu kaynaklarıyla vakıfçılık bitecek mi?

TÜGVA, Okçular Vakfı, Türken Vakfı, Ensar Vakfı gibi birçok vakıf var ki bunların gelirleri büyük ölçüde kamu kaynaklarından oluşuyor. Bu vakıfların hiçbiri Erdoğan ailesinin gelirleriyle kurulmadı, faaliyetlerini de böyle sürdürmüyor. Büyük ölçüde kamu ile iş yapan iş adamlarının yardımlarından besleniyor, kamuya ait binaları, kaynakları kullanıyorlar