10 Nisan 2019

Soylu, boş konuşuyor; itiraz belgeleri nerede?

Anlıyoruz ki, seçimin böyle sonuçlanabileceğini tahmin etmedikleri için Büyükçekmece'deki taşıma seçmen işini ciddiye almadılar

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Büyükçekmece’deki sahte seçmen iddiasıyla ilgili olarak “Olay, bugün olmadı, ama bir usulsüzlük olayı var. Burada bir hile, suistimal var. Suç ortada, seçime yönelik bir yolsuzluk yapıldı; adli tahkikat zaten Ocak 2019'da açıldı” dedi.

AKP, Soylu’nun dile getirdiği bu iddiaya dayanarak seçimin iptalini de istiyor.

31 Mart yerel seçimleri için sandık seçmen listeleri 2 Ocak Cuma günü saat 08.00’de muhtarlıklarda askıya çıktı. 17 Ocak Perşembe günü mesai bitimine kadar askıda kaldı.

Sandık seçmen listelerinin, siyasi partilere iletilmesinden sonra yapılacak itirazların YSK tarafından karara bağlanması için son gün 29 Ocak!

Soylu, dışarıdan Büyükçekmece’ye getirilen vatandaşların, seçmen olarak yazıldıklarını bu sırada tespit ettiklerini söylüyor.

Sonra da ekliyor:

“Seçmen listeleri üzerinden bir çarpıklık olduğu görüldü. Askıya çıktığı zaman bir kısmı tespit edildi. Zaman limiti buna müsaade etmedi.”

Diyelim ki dedikleri doğru.

Bir kısmını tespit etmişler ama bir kısmını tespit edememişler.  Seçmen listelerinin 15 günlük askı süresi içinde hepsine itiraz edememişler. Sonraki iki hafta ne yapmışlar?

O vakit şu belgeleri görelim:

Listeler askıdan inene kadar kaç kişi ile ilgili tespit yaptılar ve bu isimlere olan itirazlarını hangi tarihte, İlçe Seçim Kurulu’na ulaştırdılar?

Listelerin askıdan inmesinden sonra tespit ettikleri “yığma seçmenler” ile ilgili nasıl bir yol izlediler?

Bu kişileri İlçe Seçim Kurulu’na bildirdiler mi? Bu kişilerin oy kullanmasını önlemek için ne gibi önlemler aldılar?

Yerel seçimlerde “yığma seçmen” ilk kez görülen bir durum değil.

Seçim öncesi iki gün İstanbul trafiğinde, köylerine oy vermeye giden “yığma seçmenler” nedeniyle gerçekleşen rahatlamayı da hatırlayalım.

Seçmen listesine iki ayrı bölgede yazılmış ve iki kez oy kullanmış seçmen mi var?

Bu kişiler TC vatandaşı ise ki oy kullanabildiklerine göre öyle olmalılar, başka bir sandıkta da oy kullanamamış olmaları lazım

Böyle bir şey varsa, YSK bunu zaten tespit etmiş olmalıydı. Nitekim YSK Başkanı, Suriyelilere oy kullandırılacağı iddialarını yanıtlarken bunu söylüyordu: Bir TC vatandaşı, sistem nedeniyle ancak bir kez oy kullanabilir.

Bu durumda sorun bazı seçmenlerin, yerel seçimde aslında yaşamadıkları bir yerde oy kullanmış olmaları. Demek ki mükerrer oy yok.

Soylu devam ediyor:

“Bu kişilerle ilgili adli tahkikat Ocak 2019'da zaten açılmış. O günden bu yana seçimin ne olacağını nereden bilelim?”

Anlıyoruz ki seçimin böyle sonuçlanabileceğini tahmin etmedikleri için bu taşıma seçmen işini ciddiye almadılar.

Seçimi Ekrem İmamoğlu’nun kazanacağını tahmin edebilselerdi, başka türlü mü davranacaklardı?

***

Seçim sonucunu yok saymak darbeciliktir

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, seçim sonuçları üzerine çıkarılan tartışmalara kendince bir çözüm buldu:

“Demokrasi içerisinde eğer seçim sorunları toplum vicdanında huzur bulmayacak bir anlayış içerisinde sonuçlanmışsa o vicdanı huzurlu kılabilecek yeni bir seçim de düşünülebilecek.”

Bahçeli, bu nedenle İstanbul’da yasal süre olan 60 günün ardından ilk pazar günü seçimin yenilenebileceğini söylüyor.

Muhalefete de meydan okuyor:

“Madem ki her konuda iddialısınız seçimin yenilenmesi konusunda da bu iddianızın çabası içerisinde olabilirsiniz.”

Seçim sonuçlarının toplum vicdanında rahatsızlık yarattığını nasıl tespit etmiş?

Nasıl tespit ettiği belli: Koalisyon ortağı İstanbul’da çamura yatmak ve seçimi bir kez daha denemek istiyor, o da buna bakıp toplum vicdanının seçim sonucunu kabul etmediğini söylüyor.

İyi de şu anda bu seçim sonucunu vicdanına sindiremeyen kaç kişi varsa bir o kadar da vicdanına sindiren insan var.

Bundan sonra seçimde kullanılan oyları saydıktan sonra “Vicdanen bu sonuçlar içinize sindi mi, sinmedi mi” diye bir de anket mi yapacağız?

Seçim sonuçlarının vatandaşların içine nasıl sineceği belli:

Seçim Kanunu diye bir kanun var. O kanunda yazılı her şey, tek bir madde atlamadan, herkese eşit olarak uygulanırsa, sonuç ne çıkarsa çıksın, bu seçim herkesin içine sinmek durumundadır.

Seçim sonucu içine sinmeyenin ne yapacağı bellidir: Gelecek seçime hazırlanmak!

Bunun dışında yol arayışları, açık bir şekilde darbeciliktir. İster silah gücüyle yapın, ister katakulliyle!

Seçim sonuçlarını tanımamak başka hiç bir anlama gelmez.

***

Söz YSK Başkanı’nda, buyurun sayın Güven:

YSK Başkanı Sadi Güven, 22 Ocak tarihinde, Suriyelilere oy kullandırılacağı, mükerrer seçmen olduğu iddiaları ile ilgili olarak AA’nın sorularını yanıtladı.

“Hafıza i beşer, nisyan ile malul” derler, insan hafızasının unutkanlığı ile ilgili bir söz bu.

Ben de konu hazır yeniden gündeme gelmişken Sadi Bey’in bu sözlerini hatırlatmak istedim. Hem kendisine, hem kamuoyuna!

Söz Sadi Güven’de:

- “Birtakım değişiklikler yapılması, yanlışlıkların olması çok doğal. Yasa koyucu zaten bu nedenle muhtarlık bölgesi askı listelerinin asılmasını öngörüyor. İki seçim dönemi arasında bu tür yanlışlıklara itiraz etsinler diye seçime katılma hakkında sahip siyasi partilerle de paylaşıyoruz. Sadece bununla da yetinmiyoruz, seçim sürecindeki itirazlar üzerine yapılacak değişiklikleri de yine siyasi partilerle paylaşıyoruz.”

- “Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, sisteme iki kere kayıt olması söz konusu değil. Mükerrer seçmen olmadığı gibi sahte seçmen de yok, hayali seçmen de yok. Seçmen nerede kayıtlı olursa olsun ancak bir kez kayıt olabiliyor.”

 - Özellikle muhtarlıklarla ilgili seçimlerde muhtar adaylarımız veya muhtarın akrabaları büyük şehirlerden köylere gidiyorlar. Bunların bir kısmı, mevzuata uygun nakiller. İnsanların birinci, esas oturdukları adresleri olduğu gibi diğer adresleri de olabiliyor. Diğer adreslerinde de telefon, elektrik, su kayıtları gibi belgeleri bulunabiliyor. Bu vatandaşlar isterse diğer adresi de esas adres olarak tescil ettirebiliyor.”

- “Bunun dışında bir de gerçekten orada oturmayan, yığma tabir ettiğimiz seçmenlerin gidişi söz konusu olabiliyor. Siyasi partilere listeleri tam da bunun için veriyoruz. Muhtarlıklarda seçmen listelerini askıya bunun için çıkarıyoruz. Vatandaşların kendi apartmanındaki dairede kimlerin oturduğunu sistem üzerinden sorgulamalarına bu yanlışlar düzelsin diye izin veriyoruz.”

- “Sandık başında memur üye ile başkan dışında, o seçim bölgesinde son milletvekili seçiminde en çok oyu alan beş siyasi parti temsilcisi görev alıyor. Vatandaşa oylarını onlar kullandırıyor, seçimin sonunda akşam oyları onlar sayıyor, sayım döküm cetvelini onlar tutuyor. Bu belgelerin tamamı kare kodlu olarak ilçe seçim kurulu tarafından tarandıktan sonra ilçe birleştirme tutanaklarıyla siyasi partilerle eş zamanlı olarak YSK'ya geliyor. Sadece bununla da yetinmiyoruz. 2014 mahalli idareler seçiminden bugüne kadar tüm seçimlerdeki tüm sandıkların siyasi partili üyelerinin imzaladığı ıslak imzalı sandık sonuç tutanakları bizim sitemizde görülebiliyor. Bunlar PDF resim formatında olduğu için değiştirilmesi mümkün olmayan belgeler bugüne kadar da değiştirildiği yönünde hiçbir itiraz da gelmedi. Vatandaşlarımızın, kendi oy kullandığı sandığın tutanağını, bu sandığın ilçe, il birleştirmesini Türkiye geneline kadar görme imkanları var. Bu 2014'ten bu yana yapılıyor. Dünyada bunu tek biz yapıyoruz. Her zaman söylüyorum, seçimde yarışan da seçimi yapan da siyasi partilerdir. Partilerimizin sandığa sahip çıkmasını istiyorum.”

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"