15 Haziran 2023

"Ses analizi" yöntemi kimler için kullanılıyor?

Bu haber doğruysa, "şok geçirmesi" gerekenler sadece suçlular değil, siz, karşı komşunuz, okuldaki öğretmeniniz, bakkalınız kısaca aziz Türk milleti olmalı

Gazetede yayımlanan haber şöyleydi:

"Diyarbakır, İstanbul ve Antalya'da, aradıkları kişilere kendilerini polis ya da savcı olarak tanıtarak 'adınız terör olayına karıştı, örgüt adınıza kimlik kartı çıkarttı' yalanıyla tuzağa düşüren dolandırıcılar ses analizleriyle tespit edildi. 2 aylık teknik takibin ardından düğmeye basan ekipler 'Akort' operasyonuyla 7 şüpheliyi yakaladı."

Habere şu başlık atılmıştı: "Dolandırıcılara 'ses analizi' şoku."

Dolandırıcılar kuşkusuz ki bu durum karşısında şok geçirmiş olmalılar.

Peki sadece onlar mı?

Bu haber doğruysa, "şok geçirmesi" gerekenler sadece suçlular değil, siz, karşı komşunuz, okuldaki öğretmeniniz, bakkalınız kısaca aziz Türk milleti olmalı.

Çünkü teorik olarak bu işin yapılabilmesi için Emniyet'in telefonla yapılan bütün iletişimi takip edebiliyor olması lazım.

Sadece dolandırılanları takip ederek bu ses kayıtlarını elde edip, analiz edebildilerse kimin dolandırılacağını nereden bildiler ve neden o anda dolandırılmalarına engel olmadılar?

Habere göre suçlular sürekli hat değiştiriyor ve sahte kimlikler kullanıyorlarmış.

Bu iş şöyle yapılmış olmalı: Eğer bütün iletişimi izleyebiliyorsanız, dolandırıcıların kullandığı bazı anahtar kelimeleri takip ederek suçlulara ulaşabilirsiniz.

Ne kadar hat değiştirirlerse değiştirsinler yakalanmaktan kurtulamadıklarına göre etkili bir dinleme ağı oluşturulmuş olmalı.

Sürekli terör tehdidi altında olan ülkelerde polisin ya da istihbarat servislerinin bu tür yöntemler kullandığı bir sır değil.

Türkiye de ciddi terör tehdidi altında olan bir ülke.

Onun için Emniyet ve istihbarat servislerinin genel iletişimi, anahtar kelimeler aracılığıyla takip etmelerini yadırgamayabiliriz.

Ama unutmayalım ki yine aynı nedenlerle yani Türkiye'de yaşadığımız için bu işin nereye kadar vardığından kuşkulanmak da hakkımız.

Sorumuz şu: Türkiye'de polis ya da istihbarat servisleri bütün iletişimin kontrolü yöntemini sadece suçluları takip amacıyla mı kullanıyor?

Yoksa Fetullahçı çetenin Erdoğan ile iş tuttuğu yıllarda olduğu gibi bu iş aynı zamanda muhalif fişlemek, muhalif takip etmek için ya da politik şantaj amacıyla da kullanılıyor mu?

Bazı politik karakterlerin hiç beklenmedik dönüşümlerinde böyle gıllıgışlı yöntemler kullanılmasının rolü oldu mu?

Eski İçişleri Bakanı'nın konuşmalarına bakarsanız, milletvekilleri de dahil olmak üzere politikacılar, gazeteciler ve muhalif kimliğiyle öne çıkan kişilerin iletişimi de takip edildi.

Soylu'nun sıkıştıkça bu tür bilgilere sahip olduğunu ima ettiği konuşmaları hâlâ kulaklarımızda çınlıyor olmalı.

Yeni İçişleri Bakanı'nın bu konuyu ne kadar ciddiye alacağını bilmiyorum ama medeni bir ülkede vatandaşların temel haklarının korunması, İçişleri Bakanları'nın namusuna da emanettir.

"Namus" gibi soyut bir kavrama başvurdum çünkü artık biliyoruz ki temel Anayasal haklarımızı koruma konusunda yargıya da yürütmeye de güvenemeyiz.

* * *

Dedikoduyu bırakın Kemal Bey

CHP Genel Başkanı, seçimi kaybetmesinin ardından kendisini eleştirip, istifaya davet eden yazarları ikiye ayırdı: Kalemini satanlar ve kalemini satmayanlar!

Kılıçdaroğlu'nun seçimin hemen ardından izlediği politikayı eleştirenlerden biri de benim.

Onun için kendisinden açık konuşmasını talep etme hakkım var.

Sözünü ettiği "kalemini satanlar" kimlerdir, bunu açıklamalı.

Aslında açıklama yetmez, kanıt da gerekir ama diyelim ki "rüşvetin belgesi olmaz", Kemal Bey'i o kadar da sıkıştırmayalım.

Ancak bir açıklama beklemek sadece bu konuda yazanların değil, kamuoyunun da hakkıdır.

Gazetecilere yönelik bu tür hakaretlere alışkınız aslında.

Eleştiriler karşısında söyleyecek sözü olmayan, tam olarak böyle konuşur.

Bu toplumda böyle konuşmaları satın alıp, inanmaya hazır büyük bir kitle olduğunu da biliyoruz.

Çünkü bu toplum ciddi bir ahlaki çöküntü yaşıyor.

İçimizden bazıları kendileri aynı pozisyonda olsalar para karşılığında her şeyi yapabileceklerini bildikleri için gazetecilerin de parayla kolayca satın alınabileceğine inanıyorlar.

Kemal Bey kuşkusuz ki böyle bir karakter değil.

Ama böyle bir karakter olmaması yaptığı işteki ayıbı ortadan kaldırmıyor.

Onun için biraz kaba olacak ama Kemal Bey'e "tıraşı kesip", bildiği bir şeyler varsa açıklamasını öneriyorum.

Tabii bütün bunlar o koltukta pişkince oturup, partinin geleceğini belirleme çabalarındaki ayıbını da örtmüyor, söylemiş olayım.

Kemal Kılıçdaroğlu

* * *

Nas, Şimşek'e kurban mı edildi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidarının üzerinden neredeyse 19 yıl geçtikten sonra bu konularda "nas" olduğunu hatırlayıp, faizleri indirmeye karar vermesinin sonuçlarını hep birlikte yaşadık.

Sonuçta yeni hükümet kuruldu ve öyle görünüyor ki bu politikadan geri dönülecek.

Azerbaycan'dan dönerken uçakta maiyet memurlarına yaptığı açıklamada şöyle dedi:

"Bazı arkadaşlar, 'Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor' gibi bir yanılgının içine düşmesin. Ben burada aynıyım. Ama Hazine ve Maliye Bakanımızın şu andaki düşüncesi noktasında, biz tabii kendisine burada atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankası ile atmasını kabullendik, hayırlı olsun dedik ve bu şekilde de enflasyonu tek haneye düşürmekteki kararlılığımızı da bildirdik."

Buradan anlıyorum ki "nas" konusu bir süre için rafa kaldırılıyor.

Çünkü "düşünce noktasında", Şimşek ne isterse yapabilecekmiş.

Onun ne istediğini de Amerikan bankalarının raporlarına bakarak öğrenebilirsiniz.

İyi de madem "nas" konusu böyle "düşünce noktalarında" ihmal edilebiliyor, biz bu haltı neden yedik?

Dolar 11 lirayken neden dünkü 23,5 liraya neden çıktı?

Recep Tayyip Erdoğan ve Mehmet Şimşek

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Taslak bir varmış, bir yokmuş!

Kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” demiyor. Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu. Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?

Kamu kaynaklarıyla vakıfçılık bitecek mi?

TÜGVA, Okçular Vakfı, Türken Vakfı, Ensar Vakfı gibi birçok vakıf var ki bunların gelirleri büyük ölçüde kamu kaynaklarından oluşuyor. Bu vakıfların hiçbiri Erdoğan ailesinin gelirleriyle kurulmadı, faaliyetlerini de böyle sürdürmüyor. Büyük ölçüde kamu ile iş yapan iş adamlarının yardımlarından besleniyor, kamuya ait binaları, kaynakları kullanıyorlar

İnsani bir karar verebilecek mi?

Tıp bilimine göre kocama hâli bulunan kronik hastalıklara sahip insanlar 400 gündür Erdoğan'ın insafa gelmesini bekliyor. "Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama" nedeniyle cezaevinde yatmaları hayati sakıncalar yaratan insanlar, yetersiz tıbbi destek nedeniyle hayatlarını kaybederlerse, kusura bakmasın ama bunun sorumlusu bizzat devleti yönetenler olur