Bunu bize bizzat zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı söylemişti:
“Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz. Demokrasi amaç değil araçtır.”
Bu sözler Milliyet’te 14 Temmuz 1996 günü yayımlandı. Söyleşiyi yapan gazeteci Nilgün Cerrahoğlu’ydu.
O günün belediye başkanı, bugün, kendisine göre dizayn edilmiş bir sistemin Cumhurbaşkanı.
Sosyal bilimlerde deneyler yapıp, sonuçlar elde edebilmek mümkün değil.
Ama Türkiye, “Siyasal İslam ile demokrasi bir arada yaşayabilir mi” sorusunun yanıtını alabileceğimiz bir laboratuvar deneyimi sunuyor.
Siyasal İslam’ın Türkiye’deki 17 yıllık iktidarı, AB’ye üyelik hedefiyle yola çıktı, seçim sonuçlarını tanımamaya kadar ulaştı.
Seçilmiş kişilerin görevden alınıp, yerlerine devlet memurlarının atanmasına bile tanık olduk.
Girdiği son seçimde en çok oyu alan partinin genel başkanı ve Başbakanı’nın, bir Saray darbesiyle devrilmesine de.
Hukukun olmadığı, keyfiliğin esas olduğu bir düzene geçtik.
İfade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, hukukun üstünlüğünü çoktan unuttuk.
Belli ki tramvay son durağa geldi, gelmek üzere. Belki bir durak daha!
Şimdi öğreniyoruz ki belediyeler ile ilgili yeni kanuni düzenlemeler yapılacakmış.
Belediyelerin yetkileri tırpanlanacak, gelir kaynakları kısılacak ki vatandaşa hizmet edilemesin, seçmenler muhalefete oy verdiğine pişman edilsin.
Belediye başkanlarının yetkilerinin kısılması da söz konusu.
Amaçları halkın seçtiği belediye başkanlarına, belediye başkanlığı yaptırmamak!
Büyükşehir Belediye seçimlerinde ortaya konan vatandaşın iradesine karşı bir tür saray darbesi arayışı bu.
Acaba, yeni belediye başkanları, belediyelerdeki avanta düzenlerine dokunmayacaklarına söz verseler, bu fikirlerinden vazgeçerler mi?
Ne de olsa Türkiye’de bir süredir her şeyin bir fiyatı var!
Şaka bir yana:
Belediye seçimlerinde böyle davrananların, yarın Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerini kaybettiğinde neler yapmayı göze alabileceklerini düşünmek bile istemiyorum.
***
Bu vicdan değil, cüzdan meselesi
İktidar koalisyonunun küçük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İstanbul’daki seçimler ile ilgili bir açıklama yaptı.
Şöyle diyor:
“Dünyanın en büyük Türk kentinin üzerine hile ve usulsüzlüklerin gölgesi asla düşürülmemelidir. Sorumluluk öncelikle YSK’nındır. MHP, YSK’nın alacağı karara maşeri vicdana uygun olması kaydıyla saygı gösterecektir.”
Bu paragrafta altı çizilecek bir cümle var, iktidarın Siyasal İslamcı kanadı ile Milliyetçi İslamcı kanadı arasında demokrasi anlayışı bakımından pek bir fark olmadığını gösteren bir cümle.
MHP, YSK’nın alacağı kararlara “maşeri vicdana uygun olması şartıyla” uyacakmış.
“Maşeri vicdan” toplumun ortak vicdanı demek.
Gördüğünüz gibi Bahçeli için “toplum” sadece kendisi gibi düşünenlerden oluşuyor.
YSK seçimleri yenilerse bu toplum vicdanına uyuyor, yenilemezse uymuyor!
Maşeri vicdan dediği şey, kendi kafasının içinde dönüp duran hesaplardan ibaret çünkü.
Önce hiçbir geçerliliği olmayan gerekçelerle seçim sonuçları üzerinde tartışma yarattılar, şimdi de kendi yarattıkları bu şaibe nedeniyle YSK kararlarının “maşeri vicdana uygun olmasını” talep ediyorlar.
Bir şey sormak istiyorum: YSK kararı istedikleri yönde çıkmaz ise bu karara uymayıp ne yapacaklar?
Ve benden duymuş olmasın:
Ortağınız için bu iş vicdan meselesinden daha çok cüzdan meselesine benziyor!
***
Devlet Bey korkma, Erdoğan’ın eli mecbur
MHP Genel Başkanı, yaptığı yazılı açıklamayla “Türkiye İttifakı” yandaşlarına da verdi, veriştirdi.
Buna neden gerek duydu bilmiyorum. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu konuyu bir konuşmasında, bir tek kez açtı, sonra da adeta “söyleyen gitti” dedi.
Ama bu sözün yankıları sürüyor tabii.
Erdoğan hakkında hâlâ iyimser olabilenler Türkiye İttifakı ile ortamın yumuşayabileceğini, Türkiye’nin beka meselesinin esasen bu sorun olduğunu söylüyorlar.
Devlet Bahçeli’ye göre bunlar “mayası bozuk, mizacı bulanık, maksadı belalı” kişiler.
Devlet Bey, boşuna telaşlanmayın.
Koalisyon ortağınız, size mahkûm olduğunu herkesten, hatta sizden bile daha iyi biliyor.
Onun için panik yapmayın, gidip başkasıyla ittifak yapabilecek durumda değil.
Sakin olun, Erdoğan’ın eli size mecbur.
Cumhurbaşkanı, tek adam olma hevesini biraz bastırabilseydi, parlamenter sistem düzeltilerek devam ederdi, o da toplumun bu siyasi yapısıyla canı istediği sürece Başbakan olarak kalabilirdi.
Ama siz onu kışkırttınız, önüne tek adam olma fırsatını verdiniz ve artık bunun devam edebilmesi yüzde 50 + 1 oy olabilmesine bağlı.
Ve o oyu da birisiyle ittifak kurmadan alamayacağını artık hepimiz biliyoruz.
Ve ortaya çıktı ki sizden başka güvenebileceği bir iktidar ortağı da bulamayacak.
Erdoğan için korkulu rüya, karşısındakilerin de artık ittifak kurabiliyor olmaları.
Artık karşısındakilerin de yüzde 50 + 1 oy alabilecek potansiyelleri var, yerel seçimler bunu açıkça ortaya koydu.
Şimdi önümüzdeki seçime 4,5 yıl var.
Türkiye için de siyaset için de çok uzun bir süre.
Ve bu sürenin genç seçmen sayısındaki hızlı artış nedeniyle Erdoğan lehine gelişmediği de açık.
Onun için elinizi bırakıp, tek başına ya da başkasıyla yola devam edebilecek durumda değil.
Rahat olun.