26 Mart 2019

Rejim, zorba karakterini artık saklayamıyor

İstihbarat fişlerinin, mahkeme kararlarının yerini aldığı düzenler, faşizme eğilimli ya da doğrudan faşist rejimlerdir

Seçimi kaybetme olasılığı, rejimin hukuk tanımaz, zorba karakterinin altını iyice çizen bir turnusol kağıdı görevi yapıyor.

Önceki gün katıldığı televizyon programında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle söylüyordu:

“340 HDP’li başka partilerden aday oldu. Seçim sonrası bu isimlerle ilgili yükleneceğiz. Başkanlığının, üyeliğinin düşürülmesi için mücadele edeceğiz. Bu ülkenin teröristlerce yönetilmesine müsaade edemeyiz.”

Anayasa’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu yazılı.

Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün eylem ve işlemleri hukuk kuralları içinde olur, mahkemelerin denetimine tabidir, kanunsuz suç ve ceza olmaz, hakkında mahkumiyet kararı verilene kadar herkes suçsuzdur vs.

Cumhurbaşkanının sözünü ettiği kişiler, seçimlerde aday olabildiklerine göre, adaylıkları YSK tarafından onaylanmış olmalı.

Yani seçime girmelerine engel bir sabıkaları yok, haklarında verilmiş mahkumiyet kararları bulunmayan, suçsuz kişiler.

Ancak Erdoğan’ın sözünü ettiği kişiler ile ilgili “istihbarat raporları” varmış.

Bir mahkeme kararına dayanmayan bu tür “kayıtlara” kısaca “fişleme” diyoruz.

İstihbarat fişlerinin, mahkeme kararlarının yerini aldığı düzenler, faşizme eğilimli ya da doğrudan faşist rejimlerdir.

Doğrudan faşist rejimlerde bu istihbari bilgi zaten hapse tıkılmanız için yeterlidir, öldürülebilirsiniz de.

“Beyaz Toros” günlerinde bizde de böyleydi.

Öyle görünüyor ki şimdi de bu fişler seçilmiş bir kişinin, görevden alınması için kullanılacak.

Seçilmiş kişilerin, normal hukuk yollarının dışına çıkılarak görevinden uzaklaştırılması, darbeciliktir.

Bu rejimin karakterlerinin arasına öyle görünüyor ki bir de bu sıfatı eklememiz gerekecek.

Cumhurbaşkanı, hiçbir hukuki geçerliliği olmayan bu fişlere dayanarak bu kişilerin terörist olduğunu iddia ediyor.

Devletin gizli kalması gereken istihbarat raporlarını da ifşa ederek, bu kişilerin kimlik bilgilerini de içeren istihbarat raporlarını gazetelere sızdırıyorlar.

Bu işi her kim yaptıysa, kusura bakmayın ama Fethullahçı çeteden ne farkınız kaldı? Onların yöntemini kullanmayı kendi ahlak anlayışınıza sığdırabiliyor musunuz?

***

Fikir açıklamak terbiyesizlik değildir

Emekli Büyükelçi Namık Tan, geçen gün S-400 alımında ısrar etmenin, Türkiye’nin çıkarına olmayabileceğini, bunun yeniden değerlendirilmesi gerektiğini anlatan bir tweet attı.

Ve bu tweeti Namık Tan’ın da “ihanet içinde olanlar” listesine eklenmesine neden oldu.

Cumhurbaşkanı televizyon programında şöyle dedi:

“Bunlar ihanet içindeler. Sen bu milletin ekmeğini yiyeceksin, büyükelçilik yapacaksın, ondan sonra terbiyesizce açıklama yapacaksın.”

Namık Tan’ı tanıyanlar bilir ki “terbiyesiz” tanımlaması, onun hakkında bir sıfat arayanların en son aklına gelecek şey olabilir.

Bir emekli büyükelçi, memleketinin bir meselesi ile ilgili fikrini açıklıyor ve bunu yaptığı için hem hain, hem terbiyesiz oluyor! Olabilir mi?

Birincisi, bu milletin ekmeğini yiyor ama bu avanta değil!

Şu kadar sene çalıştı, sosyal güvenlik kurumuna prim ödedi. Yani milletin ekmeğini değil, kendi çalışarak hak ettiği emekli maaşını alıyor, kimse ona ya da diğer emeklilere bir avanta veriyor değil.

İkincisi, içinden çıktığı millete borcu, gördüğü bir yanlışlığı eleştirmektir, susup oturmak değil.

Böyle tecrübeli üst düzey bir emekli memurdan bunu beklemek gerekir. Eğer şu ya da bu nedenle gördüğü hataları söylemiyor, susup oturuyorsa eleştirilmesi gereken davranış budur ama o da hıyanet diye tanımlanamaz.

Cumhurbaşkanı, sadece fikrini açıklayan bir emekli büyükelçiye hain ve terbiyesiz diyebiliyor.

Neden? Çünkü, Tan, Cumhurbaşkanı gibi düşünmüyor.

Cumhurbaşkanı’nın böyle düşünüyor olmasını, otoriter bir babanın egemen olduğu bir aile içinde büyütülmüş olmasına bağlayabiliriz.

Baba otoritesine karşı çıkmak nasıl terbiyesizlik olarak tanımlanıyorsa, kamu otoritesinin hatalı işlemlerine karşı çıkmak da terbiyesizlik olarak görülüyor.

Kendisi şimdi rejimin tek sahibi olduğu için bunu aynı zamanda kendisine ihanet olarak görüyor, yapana hain diyor.

Cumhurbaşkanı’nın yakınları, danışmanları kendisinden korkup, konuşmaya korkuyor olabilirler.

Ancak bir demokraside, bir hukuk devletinde fikri olan, kimseden korkmadan bu fikrini açıklayabilir.

Cumhurbaşkanı, rejimi tamamen değiştirene kadar buna katlanmanın bir çaresini bulsa iyi olur.


Namık Tan

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"