Gazetelerin yazdığına göre “ekonomide uzun süredir beklenen” bir torba yasa teklifi TBMM’ye sunuldu.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin İktisat – Maliye bölümünden mezun oldum ama “imalat hatası” sayılırım. Gazeteci oldum.
Ama ben dahi anlıyorum ki Hazine iflas etmiş.
Merkez Bankası’nın “kefen parasının” bile bütçeye aktarıldığı, Merkez Bankası sopasının bankaların üzerine salındığı bir tablo var karşımızda.
İflasın en büyük göstergesi de yurt dışı çıkış harçlarının 15 liradan, 50 liraya çıkartılmış olması.
Düşünün artık, devletimiz bu üç kuruşa bile tamah ediyorsa, bizlerden saklanan asıl tablo kim bilir nasıldır?
Bir de diyorlardı ki “başkanlık sistemi gelecek, Türkiye uçacak”.
Bir yıllık başkanlık sistemi uygulamasının sonucunda galiba uçuşa geçtik ama bu uçuş sanki bir bungee jumping uçuşu gibi!
Benden duymuş olmayın, moralinizi bozmak da istemem ama ayaklarımıza bağlı olan o halat da Çin’deki ucuzluk pazarından alınmışa benziyor, bu sıkleti tartar mı bilinmez.
“Ekonominin sorunlarına çözüm getirsin diye uzun süre beklenen yasa”, müflis tüccarın evdeki son gümüşleri ve bakırları satarak, düze çıkma hayalleri kurmasına benziyor.
Tabii 17 senelik AKP iktidarında artık bizler de tecrübe kazandık.
İktidarın, karşılığını almadan kimseye bir bardak su bile vermediğini öğrendik.
Ve artık tecrübeyle sabit ki bunlar torba yasaların içine acayip hükümler atıyorlarsa bunu mutlaka birileri için özel olarak yapıyorlardır!
Mesela son torbada şu var:
Reel sektörün bankalara olan borçlarının, yeniden yapılandırmalarıyla ilgili olarak çerçeve bir düzenleme yapılacak.
İki yıl geçerli olacak finansal yapılandırma maddesine göre ilave kredi vermek, ana para, faiz, temerrüt faizi, gecikme cezaları gibi her türlü alacağı indirmek veya bunlardan kısmen veya tamamen vazgeçmek mümkün olabilecek.
Yapılacak işlemler, Damga Vergisi’nden, BSMV’den ve KKDF’den muaf olacak.
Ve bütün bunları yapıp, borçları silen ya da indirim yapan banka yöneticilerinin zimmet ile suçlanması da mümkün olmayacak.
Bu kimin işine yarayacak acaba?
Özel bankaların kimin borcunu sildiği, banka bu yüzden TMSF’lik olmadığı sürece elbette biz vatandaşları ilgilendirmez, herkes kendi parasına sahip çıksın, bana ne.
Ama kamu bankalarının kimlerin borçlarını sileceğini merak ediyorum çünkü sonunda bu para “görev zararı” diye yazılacak, olan yine bizim vergilere olacak.
Biliyorum ki bunları ne kadar sorarsak soralım, “ticari sır” diye yanıt alamayacağız.
Ama bunların kayıtları çok uzun süre mecburen tutulacak.
Günün birinde öğreniriz: Kimlerin borcu silindi, borcu silinenlerden kaçı kefaretini ödedi, kaçı deraguş edildi?
Unutmayalım ki “dindar” bir iktidar var, “almadan vermek Allah’a mahsustur” sözü dillerinden niye düşmüyor dersiniz?
Bekleyelim, günün birinde iktidar değiştiğinde hepsini öğreneceğiz nasıl olsa.
Uçtu, uçtu, ne uçtu?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2019 – 2023 yıllarını kapsayan 11. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nı TBMM’ye gönderdi.
Gerçi 2019’un yarısını çoktan geçtik ama o kadar kusur kadı kızında da olur.
Başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, bütün AKP sözcüleri, havuz gazetelerinin köşe yazarları filan bir yıl kafamızı ütülemişlerdi: Başkanlık sistemi gelecek, Türkiye uçacak diye!
T24 muhabiri Gonca Tokyol’un dün yayınlanan haberi gösteriyor ki Türkiye’nin uçtuğu filan yok, hatta “alçak sürünmeye” geçtiğimiz bile söylenebilir!
Erdoğan, Ocak 2011’de düzenlediği “Türkiye 2023'e yürüyor” programında açıkladığı 2023 yılı hedeflerini, sekiz yıl sonra yarıya düşürdü.
Detayları, burayı tıklayarak Tokyol’un haberinde bulabilirsiniz, ben tekrarlamış olmayayım.
Ne oldu da Türkiye’nin kendisine koyduğu hedefler, 8 yılda yarı yarıya geriledi?
Nedeni çok açık.
* Bu sekiz yılda önce Fetullahçı çete, sonrasında parti militanı yargı mensuplarının gayretleriyle adalet sistemimiz tamamen çöktü.
* Bu sekiz yılda Kürt sorununa adil ve barışçı bir çözüm aramaktan vaz geçip, “Kürt sorunu yoktur” noktasına geldik.
* Bu sekiz yılda demokrasimiz daha da geriye gitti.
* Bu sekiz yılda Recep Tayyip Erdoğan, kimseyi dinlemedi, her şeyin en iyisini kendisinin bildiğini zannetti.
* Bürokraside liyakat geçerliliğini tamamen yitirdi, kayırmacı düzen daha da pekişti.
* Modern bir eğitim sistemi kurulamadığı gibi, eğitim sistemimiz, dinci kuşaklar yetiştirmek için yap boz tahtasına döndürüldü.
* Tarım iflas etti. Otuz yıl önce tarımsal olarak kendisine yeterli bir ülkeydik, AKP iktidarı döneminde buğday bile ithal eder hale geldik.
* Ülkenin bütün kaynakları yandaş zenginler yaratmak uğruna heba edildi.
Sonuç sekiz yılda hedefler yarı yarıya azaldı.
Bu kafa değişmediği sürece göreceğiz ki bu yarı yarıya azalan hedefler bile iki sene sonra tamamen hayal haline gelecek, dörtte birine razı olur hale geleceğiz.
Burası Türkiye, burada işler böyle yürür
Dün okurken “Türkiye’m Türkiye’m cennetim, benim eşsiz milletim” şarkısını mırıldanmama yol açan bir haber vardı.
Fetullahçı çete mensubu olduğu için ordudan atılan eniştesinin üniformasını ve kimliğini kullanan “sahte binbaşı”, kendisine “yarbay süsü veren” bir arkadaşıyla birlikte vatandaşları dolandırmış.
Toplam kaç para kaldırdıkları haberlerde belirtilmiyor ama 260 vatandaşımız dolandırılmış.
“Polis, subay, astsubay, uzman çavuş, bekçi” olmak isteyen vatandaşlar, bu tiplere paralarını kaptırmışlar.
Dolandırıcılara elbette kızıyoruz, cezalarını çeksinler, Allahlarından bulsunlar filan.
Peki dolandırılan vatandaşlara da kızacak mıyız?
Biraz kızmalıyız elbette. Adam, rüşvet vererek polis olmak istiyor, asker olmak istiyor.
Ciddi bir ahlaki soruna işaret ediyor bu.
Vatandaşlar, üst düzeyde ahlak sahibi olmazlar ise barınamayacaklarını düşünmeleri gereken bir mesleğe girmek için rüşvet vermeyi normal görüyorlar.
Ama ahlaki meseleden daha da çok sistem ile ilgili bir sorunumuz olduğunu gösteriyor.
Çünkü biliyorlar ki “burası Türkiye, burada işler böyle yürür.”
Biliyorlar ki imtihan kazanmak, ders çalışmak, uzmanlaşmak Türkiye’de bürokraside işe girmek için de, işe girince yükselmek için de artık yeterli değil.
Ya iktidara yakın olacaksınız ya da çarkları yağlayacaksınız.
Civciv mi yumurtadan çıkıyor, yumurta mı civcivden bilmiyorum ama sistem vatandaşların ahlakını bozuyor, bu sistemi düzeltmeye talip olanlara da vatandaş yüz vermiyor!
Çünkü böyle şeyleri dert edenleri “karizmatik” bulmuyorlar!