İçişleri bakanları, normal bir hukuk düzeninde "görevleri icabı mahrem bilgilere sahip" olabilirler mi?
Normal ülkeleri bilmiyorum ama normallikten hızla uzaklaşan ülkemizde bir bakan; İçişleri Bakanı, böyle "mahrem bilgilere" sahip olduğunu açıkladı.
"Özel hayat hafiyesi bir bakan" başlıklı yazımda, Pazartesi günü bunu aktarmıştım.
Bakan Süleyman Soylu, gazeteci İsmail Saymaz ile konuşurken üstüne basarak bunu tekrarlıyor:
"Ben kamuoyunda çok şey bilen bir adamım. Ama dikkat edersiniz bu tip meselelerde hiç konuşmam."
"Görevim icabıyla birçok mahrem bilgiye sahibim, doğru mu?"
Bunları söylerken de üç kez "bazı milletvekillerine acıdığını" vurguluyor.
Oradan anlıyoruz ki Bakan Soylu, bazı muhalefet milletvekillerinin "mahrem hayatları" ile ilgili bilgilere sahip ama o kadar efendi bir insan ki ağzını açıp bunları konuşmuyor.
Bugün bu "mahrem bilgi" konusunun üzerinde duralım istiyorum çünkü bakıyorum bu durum, biz Türklere gayet normal ve sıradan bir şeymiş gibi geliyor.
Oysa, Bakan'ın sahip olduğu bu bilgiler yasalarımıza göre suç oluşturuyor ise polis ya da jandarma elindeki dosyayı bakana değil, savcılığa göndermeliydi.
Demek ki bunlar yasalarımızca "suç" olarak tarif edilen "mahrem bilgiler" değil.
O zaman bu bilgiler neden toplandı ve niye Bakan'a verildi sorusu akla gelmeli.
Bu bilgiler yasalarımıza göre suç teşkil eden faaliyetler ile ilgiliyse, Bakan bunları niye kendisine saklıyor?
Her iki durumda da aynı kapıya çıkıyoruz:
Bakan'ın niyeti siyaseten kullanması gerektiğine karar verdiğinde bu bilgileri kullanmak mı, şantaj yapmak mı?
Ve bu "mahrem bilgilerin" sadece muhalefetteki politikacılar ile ilgili olduğunu kim biliyor?
Ben Recep Tayyip Erdoğan'ın yerinde olsaydım, cidden kuşkulanırdım.
Otokrasilerde, yönetimdeki tek adam için en büyük tehdit, iktidar elitlerinden kaynaklanır.
İktidar içindeki güç mücadelesinin nelere yol açabildiğini tarihteki örneklerden biliyoruz.
Bizim yakın tarihimizde Fethullahçılar da böyle gizli bilgileri toplayıp, günün birinde darbe yapmak için kullanmaya kalkmadılar mı?
Yoksa Erdoğan'ın, kendisine haber vermeden istifa eden damadına bile göstermediği hoşgörüyü Soylu'dan esirgememiş olmasının nedeni onun da böyle kuşkuları besliyor olmasından mı kaynaklanıyor?
Berat Bey de kuşkulanmalı bu durumdan.
Parti içi iktidar mücadelesinde, Süleyman Soylu'nun elini güçlendirecek ne tür mahrem bilgiler olabilir?
Mahrem bilgilere sahip olduğunu söyleyerek, milletvekillerine aba altından sopa gösteren bir İçişleri Bakanı, normal bir demokraside kaç gün koltuğunda oturabilir?
* * *
Merkez Bankası Başkanı samimi mi?
Merkez Bankası'nın bir cumartesi günü sabaha karşı tayin edilen Başkanı'nın açıklamasına bakılırsa, Nisan ayında yapılacak PPK toplantısında faizin düşürüleceği ile ilgili beklentiler "ön yargıdan ibaret" imiş.
Saray'ın kamu iştiraklerinin yönetim kurulu üyelikleriyle de beslenen danışmanlarına bakılırsa, Ağbal – Elvan ikilisinin ekonomi yönetimine getirilmesinden sonra açıklanan ekonomik reform paketinin uygulanmasında da bir sıkıntı yokmuş.
Bu durumda haliyle Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın niye 4 ay sonunda görevinden alındığını insan merak ediyor.
Naci Ağbal, faiz arttırdığı için mi kovuldu, faiz arttıracağını Erdoğan'a haber vermediği için mi?
Yoksa, Ağbal da bir Saray entrikasının kurbanı mı oldu?
Bu söylediğim bir istihbarata dayanmıyor, ne de olsa İçişleri Bakanı gibi mahrem bilgilere sahip değilim ancak belli ki Saray'da, Erdoğan'ın "bir tık altında" bir iktidar mücadelesi olanca hızıyla sürüyor.
Recep Tayyip Erdoğan, bunca yıldır bu ülkeyi yöneten bir kişi olarak kuşkusuz ki Ağbal'ı bu şekilde görevden almasının nasıl sonuçlar yaratacağını biliyordu.
Döviz fiyatları yükselecek, yabancı sıcak para toparlanıp kaçacak gibi artık "iktisadi tahmin" bile sayılmayacak konular, bu ülkenin kahvehanelerinde bile konuşuluyor.
Erdoğan sonucun bu olacağını elbette biliyordu.
Daha önce de yazmıştım: Görevden alma, otoriter rejimlerde iktidar eliti üzerinde davranış kontrolünü sağlayan en önemli araçlardan biridir.
Çünkü rejimin geleceği, otokratın kendine bağlı bütün kadroları bir arada ve düzen içinde tutabilmesine bağlıdır.
Otokrat, "muktedir olduğunu" her fırsatta göstermek zorundadır.
Onun iradesinin açıkça ortaya konmadığı her durumda, kendi başına hareket eden bürokrat görüntüsü hem kamuoyunda, hem de iktidar eliti içinde zafiyet olarak algılanır.
Kimsenin faiz artırımı beklemediği bir günde faiz yükselten Ağbal eğer görevinde kalsaydı, Erdoğan'ın otoritesi kırılmazdı ama zarar görürdü.
Bunu bilen Damat ve Saray'daki müttefikleri Erdoğan'ı bu yönde doldurmuş olmalı.
Onun için ben Merkez Bankası'nın yeni başkanının söylediklerinin çok da boş olmadığını düşünüyorum.
Kimse öyle hızlı bir faiz indirimi filan beklemesin derim.
Ağbal, faizleri indirebilmek için değil, Erdoğan'ın mutlak otoritesini herkese tekrar ispat etmek amacıyla görevden alındı.