16 Mayıs 2022

Fetullahçı yöntemler genetiğine sinmiş

Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanlığı, ana muhalefet liderini dinliyor. Biz bunlara Fetullahçı çetenin marifetleri vesilesiyle alıştık. Anlıyoruz ki Fetullahçı yöntemler siyasal İslamcı genetikte kendisine iyi bir yer bulmuş.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun iddiasına göre CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “altılı masada imzalanan bildiriyi, düzeltilmesi için” bir yabancı ülkenin büyükelçisine göndermiş.

Bu iddiasındaki saçmalığa daha önce de dikkatinizi çekmiştim, imzalanıp açıklanan metin düzeltilse ne olur, düzeltilmese ne olur?

Bir düzeltme yapılacaksa bu, bildiri imzalanıp, açıklanmadan önce olmalıydı.

Buraya bir mim koyalım, çünkü İçişleri Bakanı’nın çevirdiği dolapları acemice örtme çabasının bir sonucu bu tutarsızlık.

Soylu, bu iddialarını Aydın’da katıldığı bir törende “bir maiyet yazarına” tekrarladı.

Kılıçdaroğlu’nun bir büyükelçi ile yaptığı görüşmede 2022 yılında kaç tane milletvekili çıkaracağını söylediğini iddia etti.

Seçim gerçi 2023’de ama Soylu’nun “dilinin sürçtüğünü” varsayalım.

Soylu, Kılıçdaroğlu’nun “Çağatay Kılıç dedikodusu yaptığını” da ekliyor: “Erdoğan bunu niye şu ülkeye gönderdi?” diyerek.

Soylu, Kılıçdaroğlu’nun neler konuştuğunu detaylarıyla anlatıyor.

İlk Cumhurbaşkanı seçilenin 2 – 3 yıl görev yapacağını söylediğini, Ukrayna Savaşı sonuçlarının Türkiye’deki seçimleri nasıl etkileyebileceğini, millet ittifakı içindeki ayrıntıları, Ali Babacan’ı, Ahmet Davutoğlu’nu nereye oturttuğunu anlattığını, HDP’den nasıl oy devşirileceğini konuştuğunu söylüyor.

Ve beklendiği üzere bir tehdit ile sözlerini bitiriyor: “Biraz daha konuşurlarsa daha ötesini söyleyerek ortaya koyacağım.”

Soylu’nun iddiasına göre bu durumdan yakınan CHP’liler koşturarak kendisine gelip, bütün bunları anlatarak şikâyet etmişler.

Buna inanan çıkar mı, merak ettim.

Ortaya çıkıyor ki Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanlığı, ana muhalefet liderini dinliyor.

Ya uzaktan ya da düpedüz mikrofon yerleştirerek ortam dinlemesiyle!

Watergate skandalının Türkiye versiyonu gibi ama biz bunlara Fetullahçı çetenin marifetleri vesilesiyle alıştık, CHP bile yeteri kadar tepki göstermiyor.

Anlıyoruz ki Fetullahçı yöntemler siyasal İslamcı genetikte kendisine iyi bir yer bulmuş.

Soylu, Kılıçdaroğlu’nu “vatana saygısızlıkla” suçluyor.

Ağızlarını her açtıklarında birilerini hain ilan edenlerin burada “saygısızlık” kelimesini tercih etmesine de dikkatinizi çekerim.

Kılıçdaroğlu’nun çevresiyle ya da yabancı diplomatlar ile görüşmelerini dinliyor ve ondan kendince sonuçlar çıkarıp, aklınca politika yapıyor.

Yazının başındaki çelişkisi de bundan kaynaklanıyor.

Dinleme yöntemiyle elde ettiği bilgileri açıkça kullanamayacağını bildiği için kırk dereden su getiriyor, tutarsız ifadeler kullanabiliyor.

Ama sonuç değişmiyor: Fetullahçılar hapiste ya da kaçak, Fetullahçı alışkanlıklar, yöntemler hüküm sürmeye devam ediyor!

Hatırlarsınız 28 Mart 2021 günü, “görevim icabıyla birçok mahrem bilgiye sahibim, doğru mu? Bu meseleyi milletvekili olup da paylaşanlarla ilgili sadece üzülüyorum. Allah muhafaza, en yakınlarında böyle bir şey çıkarsa ne diyeceğiz? O kişiyi mi sorgulayacağız” diye milletvekillerine aba altından sopa da sallamıştı.

O vakit de uyarmıştım ama AKP’lilerde iktidar hırsı, gözlerinin önündeki bazı şeyleri görmelerine engel oluyor.

Bugün muhalefeti böyle yöntemlerle takip edip, tehdit eden birisi, yarın iç iktidar mücadelesi başlattığında nerede durabilir?

Bu partinin, bu konuyu tepeden tırnağa ciddiyetle düşünmesinde yarar var.

Sonra “yanılmışız yahu” diye pişman olmayın diye uyarıyorum.

***

Erdoğan’ı ciddiye alan kalmış olabilir mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her Cuma yaptığı gibi cami kapısında konuştuğunda hedefinde İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği vardı.

Bu ülkelerin PKK/YPG’ye destek verdikleri için NATO’ya girmelerine “sıcak bakmadığını” söyledi.

Eski Hürriyet’in logosunu kullanan gazetede dün şöyle bir başlık vardı: NATO şokta!

Padişahın her yaptığını alkışlamak durumunda olan dalkavuk olmak zor iş tabii.

İsveç ve Finlandiya ve diğer NATO üyeleri bu konuşmayı ne kadar ciddiye aldılar bilmiyorum ama bir şok geçirmediklerine eminim.

Çünkü bu konularda artık Erdoğan’ın ciddiye alınacak bir politikasının olmadığını bizler gibi yabancı ülkelerin diplomatları da biliyor olmalı.

Hatırlıyor musunuz bilmem.

Erdoğan, Libya krizinin başında şöyle kükremişti:

“NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya’ya nasıl müdahale edilebilir? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez.”

Bu sözleri 28 Şubat 2011 günü akşam üstü söyledi.

Üzerinden bir ay geçmeden, Türkiye, 19 Mart 2011 günü başlayan NATO’nun Libya operasyonunda 4 firkateyn, 1 denizaltı ve 1 yedek gemi ile yerini almıştı!

Onun için kimsenin şoka filan girmediğini, “at pazarlığı” ile Türkiye’nin Siyasal İslamcılarına her şeyi yaptırabileceklerini bildiklerini rahatça söyleyebilirim.

İnanmayan, AKP Grup Başkan Vekili Cahit Özkan’ın başına gelenlere baksın.

Armağan Çağlayan’ın programına çıkan Özkan, bir ara gaza gelip “Birleşik Arap Emirlikleri baktı ki Türkiye’ye diz çöktüremiyor, o zaman geldi teslim oldu” deyince ağzının payını BAE Emiri’nden önce AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik verdi:

“Cahit Özkan’ın Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri ilişkilerine dair beyanları partimizin görüşlerini yansıtmamaktadır.”

Erdoğan’ın TBMM’deki vekili AKP’yi bağlamıyorsa, Ömer Çelik’e bu açıklamayı yaptıran şeyin ne olabileceğini tahmin etmeyi size bırakıyorum.

“Görüşleri partisini bağlamayan TBMM Grup Başkan Vekili” bu sözleri nasıl sineye çekip, sindirecek diye de merak etmeyin, “oh ne güzel yağmur yağdı” bile diyebilir!

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"