08 Eylül 2023

Dön baba dönelim, aynı yere gelelim!

İşçinin, memurun, emeklinin, küçük esnafın, köylünün bu programa bakıp, tatlı rüyalar görmek üzere uykuya yatmasında bir fayda yok. Tam tersine uyanık olmalılar ve önümüzdeki yerel seçimde uyumadıklarını göstermeliler ki malum şahıs bozduğu ekonomiyi kurtarmanın yükünü onların sırtına yıkmaya kalkışamasın

Adına "Orta Vadeli Program" denilen bir "ekonomik temenniler dizisi" bugüne kadar görmediğimiz derecede üst seviyede açıklandı.

Cumhurbaşkanı konuştu, Yardımcısı programı sundu, Hazine Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı bizim gibi seyretti.

Kısacası kuvvetli bir gösteri çabasıydı; emeği geçenleri kutlarım.

Ama sadece gösteri olarak iyiydi, o kadar.

Ciddi ekonomistlerin yorumlarını okumuşsunuzdur; ben kendimi o kadar ciddiye almadığım için o konulara girmeyeceğim.

Sadece şunu sormak isterim ki "biz bu haltı niye yedik?"

Çölde bir tek deve ile yolculuk yapan iki Bedevinin öyküsünü anlatmama gerek yoktur sanırım!

Yani Cumhurbaşkanı niye kendisini iktisatçı zannedip, bir çuval inciri berbat etti?

Madem yine aynı yere gelecektik, ulusal servetimizi niye kaybettik?

Küresel Servet Raporu'na göre Türkiye, sahip olduğu tüm servetin yüzde 55'ini geçtiğimiz dokuz yıl içinde kaybetti.

Bunun çoğunu da "çokomelli" ekonomi programlarıyla başlayan ve hepimizin psikolojisini bozan dönemde kaybettik.

Damat Bey'in bakan olduğu, Cumhurbaşkanı'nın teolojik iktisat bilimine kendisini kaptırdığı dönemde yani.

Sadece son bir yılda Türkiye'nin serveti 142 milyar dolar azaldı ki o tarihte de ekonominin ipleri bizzat kayınpederin elindeydi.

Normal insanların yaşadığı bir ülkede, bu sonucu yaratan bir kişiye bir beş yıl daha iktidar teslim edilmezdi.

Ama Cumhurbaşkanı'mızın da tespit ettiği gibi psikolojik sorunları olan bir milletiz.

Halkımızın çoğunluğu "o bozdu yine o düzeltir" gibi bir yanılsama içine girdi, bedelini de hep birlikte ödeyeceğiz.

Bu arada Orta Vadeli Program ile hayaller kurmakta bir sakınca yok.

Çoğumuzun aklına "eski Orta Vadeli Programlarda da böyle vaatler vardı" demek gelmeyecek. Tabii insanlar da hayal ettikleri müddetçe yaşıyorlar ama şunu da söylemeliyim ki insanlar ikiye ayrılıyor: Böyle programların gerçekleşmesinden yararlanacaklar ve yararlanamayacaklar diye!

Kapitalist düzenin gereği bu ve üzerine İslamcı bir sos dökülmüş olsa da AKP de sağcı, kapitalist bir parti ve zenginleri daha çok seviyor.

Diyeceğim şu ki işçinin, memurun, emeklinin, küçük esnafın, köylünün bu programa bakıp, tatlı rüyalar görmek üzere uykuya yatmasında bir fayda yok.

Tam tersine uyanık olmalılar ve önümüzdeki yerel seçimde uyumadıklarını göstermeliler ki malum şahıs bozduğu ekonomiyi kurtarmanın yükünü onların sırtına yıkmaya kalkışamasın.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ilgili bakanlar ve bürokratların katılımıyla 6 Eylül'de Orta Vadeli Program'ı (2024-2026) açıkladı.

* * *

Kırgın seçmenin açmazı

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, yerel seçimlerde tüm büyükşehirleri kazanma iddiasında olduklarını söyledi ve "küskün seçmenlere" seslendi:

"Bu sürdürülemez gidiş karşısında kırıldım, küstüm, üzüldüm diye mücadeleyi bırakamayız."

Evet, yaşam biçimini tehdit altında gören seçmenin açmazı tam olarak bu.

Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere son seçim yenilgisinin baş sorumlularının koltuklarında pişkince oturmaya devam etmelerinin nedeni de bu.

"Nasıl olsa başka çareleri yok, tıpış tıpış gelip oylarını yine CHP'ye verecekler" diye düşünüyor olmalılar ki kulaklarını seçmene kapatmış, parti içi delege oyunlarıyla iktidarlarını sürdürmenin peşindeler.

Seçmen bu açmazdan nasıl çıkacak, bugünden bir şey söylemek zor.

Kırgın, küskün ve kızgınlar; bunu seçimde ortaya koyup, CHP'yi zapt etmiş kliğin tasfiyesinin önünü açmak isterler.

Meral Akşener'in "seçime kendi adaylarımızla gireceğiz" derken güvendiği şey biraz da bu.

Akşener de genel seçim sonuçlarının ne olduğunun farkında ve bu haliyle AKP – MHP ittifakı karşısında hiçbir yerde seçimi kazanamayacağını görüyor olmalı.

Kırgın, kızgın ve küskün CHP'li seçmenin, sandığa giderse oy vereceği tek seçeneğin kendisi olduğunu düşünüyor ama bunun o kadar da "çantada keklik" olmadığını bilmeli.

Çünkü o seçmen Kılıçdaroğlu'na olduğu kadar olmasa bile Akşener'e de kızgın aslında.

Akşener'in, "İstanbul ve Ankara'yı AKP kazanırsa kazansın" çıkışının, o seçmende nasıl bir yankı bulduğunu tahmin edebilmek zor değil.

Öte yandan bu kızgın, kırgın ve küskün seçmen, yerel seçimi de kazanmış bir AKP şımarıklığının kendi günlük hayatlarında nelere mal olabileceğini de kuşkusuz ki görüyor.

CHP'yi ele geçirmiş politik çetenin güvendiği de bu.

Çizgi: Tan Oral

* * *

Oturduğun yerden olmaz

AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Üyesi Metin Külünk, sosyal medyada yayınladığı bir mesaj ile Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a bazı sorular yöneltti.

Erbaş'ın, PKK'ya destek verdiği tespiti yapılan şirketlere fahiş ödemeler yaparak haksız kazanç sağlamasına göz yumduğunu öne sürdü.

FETÖ'cülerin de halen Diyanet'te üst düzey görevlerde bulunduğunu belirten Külünk, hakkında FETÖ iddiası bulunan bir kısım personele kol kanat gerildiğini iddia etti.

Bununla da kalmadı: "Her şey delillere dayanıyor, Cumhuriyet savcısının benimle temasa geçmesini bekliyorum" dedi.

Elindeki deliller ne derecede ciddidir, bunu bilmiyoruz.

Ancak böyle ciddi iki iddiayı dile getirdiğine göre bir bildiği olmalı.

Kimse böyle bir suçlamayı elinde bir şey olmadan yapmaz diye düşünüyorum, çok mu safım bilemedim.

Ancak burada sorun şu ki Külünk Bey, savcıların kendisiyle temasa geçmesini istiyor.

Bu işler öyle yürümez.

Madem elinde bilgi, belge vs. var ve bunların ciddiyetinden de emin, bir zahmet odasından çıkıp Adliye'yle gitmeli ve orada bir dilekçeyle "suç duyurusunda" bulunmalı ki savcılar harekete geçebilsinler.

"Günümüzde Savcılar her iddianın peşine düşüyorlar, benim iddiamın da peşine düşsünler" diye düşünmüş olabilir ama bu iddiaları, kendiliğinden araştırmak savcıların boyunu aşar.

Adamların da başını yakmasın derim, okullar da yeni açılıyor, yeniden kent değiştirmek hepsini çok sarsar!

Metin Külünk

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Amaç ajan yakalamak değil, eleştiriyi susturmak

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini “eleştiri kisvesi altında” kötüleyerek “kara propaganda yapmak” casusluk gibi değerlendirilip, cezalandırılacak. Memlekette o kadar çok ajan cirit atıyordu ve savcılar da elleri kolları bağlı onları seyrediyordu ki artık bu bir problem olmaktan çıkacak. Neyin “kara propaganda”, neyin “eleştiri”, neyin “haber” olduğuna da doğal olarak onlar karar verecek

Taslak bir varmış, bir yokmuş!

Kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” demiyor. Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu. Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?

Kamu kaynaklarıyla vakıfçılık bitecek mi?

TÜGVA, Okçular Vakfı, Türken Vakfı, Ensar Vakfı gibi birçok vakıf var ki bunların gelirleri büyük ölçüde kamu kaynaklarından oluşuyor. Bu vakıfların hiçbiri Erdoğan ailesinin gelirleriyle kurulmadı, faaliyetlerini de böyle sürdürmüyor. Büyük ölçüde kamu ile iş yapan iş adamlarının yardımlarından besleniyor, kamuya ait binaları, kaynakları kullanıyorlar