AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Belki de şimdi Türkiye'nin tekrar yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir" sözleri, yeni bir anayasaya ihtiyaç duymasından daha çok ülkedeki kutuplaşmayı keskinleştirecek yeni bir tartışma yaratmak istemesinden kaynaklanıyor.
Epeydir bu konuda canının sıkıldığını biliyoruz.
Toplumu, değerler ve kimlikler üzerinden bölüp gererek kendisine geçmişte oy verenleri bir arada tutma politikası son zamanlarda pek işe yaramıyordu çünkü.
Bunda etkili olan faktörlerden bir tanesi insanların üzerine bir çığ gibi çöken ekonomik sıkıntı ise diğeri de muhalefetin tutum değiştirmesiydi.
Muhalefet, Erdoğan'ın hoşlanacağı türden bir değerler – kimlikler tartışmasına girmekten uzak duruyordu.
"Bay Kemal'e" son zamanlarda daha çok sinirleniyor olmasının nedeni de buydu.
AKP Genel Başkanı'nın, durduk yerde "Anayasa'yı tartışmanın belki de vakti geldi" fikrini ortaya atmasının ardından, iktidar sözcülerinin ağzından dökülenler, asıl niyetin sivil anayasa yapmaktan daha çok kavga çıkarmak olduğunu gösteriyor.
Kendi adı verilen üniversitede yaptığı konuşmada söylediklerine dikkatinizi çekmek isterim:
"Ayasofya'dan başörtüsüne kadar her alanda süren bu mücadele hepimizi diri tuttu. Bugün pek çok sıkıntılı görüntü ile karşı karşıyayız. Demek ki bir yerlerde bir şeyler eksik. Önümüzdeki dönemde aileden kültür sanata bu konuları öncelikli gündemimize alacağız."
1921 Anayasa'sına yapılan göndermelerin, "Cumhuriyetin kuruluşundaki maddi – manevi değerleri yeniden hayata geçirmek" taleplerinin nedeni bu: Tabanı diri tutmak!
Partinin sözcüleri şimdilik üstü kapalı imalarla yetiniyorlar ancak, Ayasofya imamı gibi tipler, sırtlarında yumurta küfesi hissetmedikleri için olsa gerek doğrudan "İslami anayasa" diye ortaya atılıverdiler.
Bugün iktidarda olan siyasi çizginin dilinden düşürmediği "dava" dedikleri şey, esasen devletin dininin İslam olması hedefidir.
Bunu uzun süredir açıkça söylemiyorlar ancak "dava" diye yücelttikleri ideolojik hedef budur.
"FETÖ ile aynı menzili maksuda yürüyoruz zannetmiştik" dedikleri şey de budur: Cumhuriyet'in 100. yılında, laik Anayasa'yı kaldırabilme hayali!
Türkiye'nin bütün Anayasa geçmişini silip, 1921'e dönme hedefini gerçekleştirebilmeleri elbette mümkün değil.
Erdoğan da biliyor ki böyle bir Anayasa değişikliğini gerçekleştirebilecek bir siyasi güce sahip değil.
Ancak "yeni Anayasa, 1921 ruhu" diye yola çıkıp, laiklik tartışmasını alevlendirmek mümkün.
Erdoğan, bunu yapmak istiyor.
Bu tartışmanın iyice kızışmasını istiyor ki bir yandan tabanı "diri tutarken", diğer yandan memleketin sorunlarının üzerine atabileceği bir örtüye sahip olsun.
* * *
Türkiye yeni bir sitcom starı kazandı
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ilk bakışta ciddi bir insan izlenimi uyandırıyor.
Boylu poslu, ağzı da iyi laf yapıyor.
Ama bazen Cem Yılmaz'a özendiğini düşünüyorum.
Ki bu da anlaşılabilir bir şey. Kim Cem Yılmaz olmaya özenmez ki?
Mesela geçen gün bildiğiniz bir sitcom sahneledi.
ABD Dışişleri'nin Osman Kavala konusundaki çağrısına şöyle yanıt verdi:
"Türkiye bir hukuk devletidir. Kimsenin Türkiye'deki davalarla ilgili açıklama hakkı yoktur. Kimsenin davalarla ilgili telkinde bulunması kabul edilemez. Türkiye'deki yargı süreçlerine müdahale edilemez."
Biliyorsunuzdur; "sitcom", "situation comedy" kelimelerinin kısaltması. Amerikalılar böyle kısaltmalarla konuşmayı severler, onlar icat etmiş. "Durum komedisi" demek. Türkçeye belki de "durkom" diye çevirmek daha uygun olurdu, "sitkom" demek yerine.
Durum komedilerinde, kahramanlar sıkça komik durumlara düşerler.
Düştükleri durum, gerçek hayatta sizin başınıza gelse, hiç gülmezsiniz ama.
"Başkalarının başlarına gelen ciddi durumlara gülmek" diye özetleyebileceğimiz bir mizah anlayışı vardır.
Abdülhamit Gül Bey'in bu sözlerini okurken, ben de tıpkı bir sitcom izleyicisi gibi kahkaha attım.
Osman Kavala'nın başına gelenler benim başıma gelmiş olsa ve Bakan da bunu söylemiş olsa elbette gülecek durumda olmazdım.
Sitcom dememin nedeni bu.
Hele "Türkiye'deki yargı süreçlerine müdahale edilemez" cümlesi yok mu?
"Beni benden aldı" desem yeridir.
* * *
Şebeklik yapma!
AKP Genel Başkanı'nın 2023'te Ay yüzüne bir araçla "çarpma" hayali, beklendiği gibi kamu ihaleleri ile beslenen medyanın temel bir tartışma konusu haline geldi.
Bu kanallarda konuşulan, benim en eğlenceli bulduğum konu şuydu: "Uzayda bir liman işletmenin ekonomimize yapacağı katkılar!"
Şunu da unutmayalım: "Uzaydaki madenleri işleterek yerli ve milli ekonomiyi büyütmek" de ciddi ciddi tartışılan bir konuydu.
AKP medyasının bu yönünü takdir ediyorum.
En abuk konuyu bile, sanki atomu parçalıyorlarmış gibi ciddiyetle tartışabilecek bir "konuk havuzuna" sahipler.
Hem de isimlerinin önünde "Prof. Dr." ya da "Doç. Dr." yazan konuklar bunlar.
Kerametleri kendinden menkul "stratejistler" de cabası!
Gerçekten büyük başarı. En azından 10 haber kanalı var, her birine dörderden hesaplasak böyle tiplerden en az 40 kişilik bir konuk havuzları var!
Bu konuklar her şeyi biliyorlar.
Bu kadar bildikleri halde neden bakan filan yapılmadılar da televizyon kanallarında kadrolu tartışmacı olarak istihdam ediliyorlar diye bana sormayın.
Ve bütün bunlar olup biterken bir sunucunun evinde dans ederken çektiği video, kanalın prestijini kolayca bozabiliyor.
Belli ki kanalların prestiji de tıpkı "Türk aile yapısı" gibi son derece hassas bir bünyeye sahip.
Tabii bunun sonucu olarak kendi programına kimi çağıracağına bile kendisi karar veremeyenler duruyor, dans eden sunucu işsiz kalıyor.
Bu da yetmiyor, "kendi programında kimin konuşabileceğine bile kendisi karar veremeyenler", kadın sunucuyu "şebeklik yapmakla" suçlayabiliyorlar.
İlginç, gerçekten çok ilginç.