Şu anda ne işle meşgul olduğunu bilmediğim ama geçmişte organize suç örgütü yönetmekten hükümlü bir şahıs bir konuşma yaptı ve halkı silahlanmaya davet etti.
Şöyle diyor:
“Şimdiden seçimlerde YSK’yı tanımadıklarını söylüyorlar, seçim sonucuna göre insanları, partililerini sokaklara dökecekler. Bunun amacı terör örgütleri mensuplarının da o partililerin arasına katılıp ülkeyi yakmaları ve yıkmalarıdır. Polisimiz, askerimiz güçlüdür ancak bu ülkenin evlatları da bu ülkenin sokaklarını koruyacaklar. Silah, iyi insanların elinde bir güvencedir. Bu sebeple imkânı olanlar ruhsatlı silahlar, av tüfekleri alsınlar, mutlaka hazırlıklı olsunlar.”
Bu istihbari bilgiye nereden ulaştı bunu elbette bilemeyiz ama sözleri buram buram provokasyon kokuyor.
Halk arasında kin ve düşmanlık tohumları ekmeyi amaçlıyor.
Önerdiği şey bir iç savaş senaryosu.
Normal olarak hukuk devletinde böyle bir kalkışma içine girenlerin karşısına önce devletin meşru güvenlik güçleri dikilir.
Güvenliği onlar sağlar, suçluları adalete onlar teslim eder, yargı da suçu sabit olanların cezalarını keser.
Paramiliter gruplar işin içine girdiği andan itibaren de ona artık “sivil çatışma” diyebilirsiniz, bir adım ilerisi de iç savaş olur.
“Silah iyi insanların elinde bir güvence” diyor.
Türkiye, 12 Eylül öncesinde kendisini “iyi insan”, karşısındakini “kötü insan” zannedenler yüzünden binlerce gencini kaybetti.
Bu kışkırtmanın, ağır sonuçları olan bir askeri darbeye zemin hazırlamak için yapıldığı herkes tarafından görüldüğünde de vakit çok geç olmuştu.
Kimse zannetmesin ki bir taraf elinde silahla diğer tarafı tehdit edince, öteki susar oturur.,
Şimdi de amaç bu mu? Fethullahçıların beceremediği iç savaş senaryosu bu kılıfla mı yürürlüğe sokulacak?
Memleketin savcıları halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiler diye Metin Akpınar’ı, Müjdat Gezen’i sorguya çekti, yargılamak için iddianame hazırlıyor. Barbaros Şansal attığı bir tweet için bu suçlamayla hapis yattı.
Şimdi bekleyelim bakalım ne olacak?
Hepimiz silahlanalım mı, silahlanmayalım mı? Devletimiz ne istiyor, bilelim.
Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve savcı beylerden bir yanıt bekliyoruz.
***
Meclis’in kapısına kilit vurmaya çeyrek kaldı
AKP içinde tartışma başlamış:
"Yasama faaliyetlerine çok zaman gidiyor, yasa metinleri çok ayrıntılı yazılıyor, bu tür düzenlemeleri kararname veya yönetmeliklerle mi yapsak?”
Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adam olma heves ve isteğiyle Başkanlık sistemi tartışmaları başladığında tam olarak bunu söylüyorduk zaten.
- Önerdiğiniz sistem, Meclis’i işlevsiz bir kuruma dönüştürüyor.
- Ülkeyi tek adamın çıkarttığı kararnamelerle yönetmek, bir demokraside söz konusu olmamalı.
- Yasama organını devreden çıkartarak mili iradeyi nasıl koruyacaksınız?
O zaman yanıt olarak bu sistemde Meclis’in çok güçleneceğini söylüyorlardı.
Ve işte bugün geldiğimiz noktada ülkenin kararnameler ve yönetmeliklerle yönetilmesinin yolunu açmaya çalışıyorlar.
Yasaların üzerinde çok çalışmak, tartışmak, her bir maddeyi kılı kırk yararak yazmak, yasa yapmanın en önemli parçalarından biridir.
Çünkü yasalar bu gün – yarın uygulansın, üç ay sonra yenisi yazılsın diye çıkarılmazlar.
Aksi takdirde çıkartılan her yasayı açıklayacak yeni bir yasaya ihtiyaç duyulur ya da yasalar zırt pırt değiştirilmek zorunda kalınır.
Nitekim bu acelecilikle çıkartılan birçok yasadaki kusur daha sonra torba yasalara doldurulan yasa değişiklikleriyle düzeltilmeye çalışılıyor.
Anlaşılıyor ki Meclis’i tümüyle devreden çıkarıp, Türkiye’yi kararnameler ile yönetmeye hazırlanıyorlar.
Meclis’i işlevsizleştirerek ülkeyi tek adam kararnameleriyle yönetmeye ne isim veriyorduk?
Sekiz harfli bir kelime: D ile başlıyor!
***
Havuz gazetesinde “sızma” var
Havuz gazetesinde pazar günü şöyle bir manşet vardı:
“Kılıçdaroğlu’na diktatör yetkisi!”
Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi’nde kendi istediği isimler belediye başkanı adayı yapılmayınca rest çekmiş ve Meclis de mecbur kalıp, istediği yetkiyi Kılıçdaroğlu’na vermiş.
Bu yetki Kılıçdaroğlu’nun adayları kendi istediği gibi belirleyebilmesine olanak sağlıyor.
Geçen gün bu Parti Meclisi komedisinin demokrasi olmadığını yazmıştım, hatırlarsınız.
Havuz gazetesi daha kesin bir teşhis koymuş: Diktatörlük!
Neden? Çünkü partinin başkanı istediği ismi, istediği yerden aday gösterebiliyormuş.
Allah bilir daha sonra beğenmediği ismi, seçilse bile zorla istifa da ettirir bu gidişle!
Partinin adaylarına tek başına karar verene, seçilmiş belediye başkanlarını istifa ettirip, yerine kendi kafasına göre başkan tayin edene diktatör deniliyor demek ki.
Maliye’den sorumlu Damat Bey’in, biraderini bir uyarmasında yarar var:
Bunlar ne demek istiyor?
Bu gazeteye bir “sızma” mı oldu ki böyle imalı başlıklar atıyor?
Benim kafam çok karıştı doğrusunu isterseniz.