13 Mart 2020

Ali Babacan’ın partisinin şansı ne olabilir?

Bugünden "bu parti tutmaz" diyenler, bir temenni dile getiriyorlar; tıpkı "bu parti çok şeyi değiştirir" diyenlerin de hayallerini dillendiriyor oldukları gibi!

Ali Babacan partisini kurdu ve programını açıkladı. Şimdi merak edilen ve yanıtını da kısa vadede alamayacağımız soru bu: Babacan’ın partisinin bir geleceği olur mu?

Rahmetli gazeteci Hakkı Devrim’in sıkça anlattığı bir öyküsü vardı.

Real Madrid’in efsane yılları, kulübün başkanı da şimdiki stadyuma adı verilen Kont Barnebau. Hakkı Bey başkan ile bir röportaj yapıyor. Söyleşinin sonunda sıra o hafta oynanacak Beşiktaş – Real Madrid maçına geliyor ve Hakkı Bey maç tahmini istiyor.

Barnebau, "Bu maç nasıl biter, bilemem. Ama şunu söyleyebilirim, 100 maç yaparsak 90’ını rahat kazanırız."

"Ali Babacan’ın partisi ne yapar" diye bana soranlara bu anekdotu anlatıyorum.

Bu seçimde ne yapar, bugünden bilmeme olanak yok ama şunu biliyorum: Ali Babacan, daha uzun süre Türk siyasetinde bir figür olarak varlığını sürdürür.

Günümüz parti liderlerinden Devlet Bahçeli 72, Kemal Kılıçdaroğlu 71, Recep Tayyip Erdoğan 66, Ahmet Davutoğlu 61 yaşında.

Buna karşılık Ali Babacan 52, Ekrem İmamoğlu 49 yaşındalar.

Gelecek yıllarda yarışın bu ikili arasında geçmesi benim için sürpriz olmaz, elbette çok büyük siyasi hatalar yapmazlar ise.

Bazıları bu yarışa Berat Albayrak ismini de yazabilirler ama onun handikapı kayınpederinden başkası değil. Türkiye’de seçmen, veliahtlardan hoşlanmadığını birçok kereler gösterdi.

Erbakan’ın, Türkeş’in, Özal’ın, Menderes’in çocuklarının hüsranla neticelenen siyasi kariyerleri bunun örneği.

* İmamoğlu’nun avantajı gibi görünen belediye başkanlığı aynı zamanda "seçmen tarafından denenmesi" anlamına da geliyor ki başarısızlığı hiç kaldırmayacak bir durum bu.

Babacan ise seçmenin çoğunluğunun olumlu hatırladığı bir icraat dönemini ardında bıraktı, tekrar seçilene kadar test edilmesi söz konusu değil. Bu Babacan için bir avantaj olarak görülmeli.

* Başkanlık sistemi, halkımıza "koalisyonlar dönemini bitirecek" diye pazarlandı ama sistemin doğası gereği, işi ikinci tura bırakmak istemeyenler ve küçük partiler için koalisyonlar artık seçim öncesinde kurulmak durumunda.

Seçim ittifakı gibi görünen şey, icracı bir Cumhurbaşkanı seçileceği için aslında bir tür koalisyon protokolü hazırlamak demek.

Ve birçok kişi Babacan’ın partisinin "millet ittifakı" içinde yer alacağını düşünüyor.

Bu mümkün elbette ama tersi olursa da hiç şaşırmam, daha seçime çok uzun süre var ve Türkiye’de sular bazen beklenmedik hızla köprülerin altından akıp gidiveriyor.

* Ali Babacan ve partisinin en büyük sorunu medyada kendisine bir yer bulabilmek olacak elbette. Mesela havuz gazetesinde partinin kuruluşu ile ilgili tek bir satır haber yoktu ama bu partinin neden tutmayacağına ilişkin bir yorum vardı. Piyango gazetesinin genel yayın müdürü ve Saray’ın talimat yazarı Babacan’ın partisinin neden dertlere deva olmayacağını yazmışlardı fakat partinin kuruluşu ile ilgili haber ancak tek sütun 15 santimlik bir yer bulabilmişti.

Bugünden "bu parti tutmaz" diyenler, bir temenni dile getiriyorlar; tıpkı "bu parti çok şeyi değiştirir" diyenlerin de hayallerini dillendiriyor oldukları gibi!

Bu partinin örgütlenmesi ilerledikçe, Abdullah Gül ekibi meselesi açıklığa kavuştukça ne yönde gelişeceğini daha iyi görebiliriz.

Örgüt, bir siyasi parti için her şeyin başladığı ve bittiği yerdir.

Canlı, hareketli, toplumun kılcal damarlarına uzanabilen bir örgüt kurabilirlerse, akılları erdiğinden beri karşılarında Recep Tayyip Erdoğan’dan başkasını görmeyen ve şu anda çoğu işsiz genç kitleleri de harekete geçirebilirler.

* * *

Erdoğan dedikoduyu çok mu seviyor?

Saray’ın fiskoscusu, dünkü köşesinde şunu yazdı:

"Erdoğan’a, Babacan’ın partisindeki kurucuların isimlerini ilettiklerinde bir kurucu üye için 'O kripto FETÖ’cü' demiş. Hem de üstüne basa basa. O isim bende ama sormayın, söylemem."

Erdoğan, Cumhurbaşkanı sıfatıyla, devletin elindeki bu tür bütün bilgilere erişebilecek konumda.

Ama nedense bu bilgiler ile ilgili bir işlem yapılması için savcılıkları bilgilendirmiyor.

Bilgiyi kendisine saklıyor, yakın çevresiyle paylaşıyor ama adli mekanizmayı harekete geçirmiyor.

Yetkili bir makamda oturuyor ama dedikodu ile yetiniyor.

Erdoğan’ın bu bildiklerini "günü geldiğinde kullanmak üzere bir kenara kaldırdığını" mı düşünmeliyiz, bilemedim.

Kendisi geçenlerde darbe girişimi gününe ait HTS kayıtları ile ilgili imalı sözler de söylemişti ama ardı gelmedi.

2016 yılının öğretmenler gününde de sarayında ağırladığı öğretmenlere "Şu anda bildiklerimi tabii söyleyemeyecek durumdayım ama günü geldiğinde inşallah onlar da belki kaleme dökülecektir. Çünkü her doğruyu, her yerde söylemek doğru değil. Onun için sabır gerekiyor" demişti.

Buradan anlıyorum ki Cumhurbaşkanı, darbe girişimi gibi ağır bir suça ortak olan, bu örgütün gizli üyesi konumunda olanları biliyor ama söyleyemiyor.

Son derece tuhaf bir durum!

Acaba bu bilgiyi Babacan’ın partisi güçlenirse, ona darbe vurmak için mi kendine saklıyor?

 

* * *

Hukuksuzluktan kaynaklanan dolandırıcılık

Ankara’da yaşayan bir emekli general daha dolandırıldı.

Dolandırıcılar hep aynı numarayı yapıyorlar: Terörle Mücadele Şubesi’nden aradıklarını söylüyorlar, aradıkları kişinin işlenen bir suç nedeniyle zan altında olduğunu hissetmesini sağlıyorlar, sonra da paraları, altınları alıp toz oluyorlar.

Bu dolandırıcılık türünün, bu iktidar döneminde zirvesine ulaşmış olmasına hiç şaşırmıyorum.

Bütün sorun, Türkiye’de insanların hukuka olan güvenlerinin tükenmiş olmasından kaynaklanıyor.

Suçsuz olduğunu kolayca anlatabileceğini düşünen bir insan, böyle bir durumda niye parasını kaptırsın?

Kendisini arayana "Benim o işlerle alakam yok, hadi yallah" der, geçer.

Ama herkes biliyor ki suçlu olup olmadığınız önemli değil.

Önemli olan "devlet otoritesinin" seni nasıl görmek istediği.

Seni suçlu olarak görmek istiyorlarsa, ağzınla kuş tutsan haklılığını ispatlayamıyorsun.

Çok sayıda örnek de var ama en meşhurları her halde Osman Kavala olmalı.

Hukukun işlemediği, insanların haklılıklarını savunamadıkları bir düzen!

AKP Genel Başkanı, geçen gün partisinin toplantısında, bugünkü Türkiye’de her şeyin partisinin eseri olduğunu söylemişti.

Bu bir "eser" sayılır mı bilmiyorum ama bu dolandırıcılık türü de bu partinin muhalefeti sindirmek için hukuku yok etmiş olmasının bir eseri olarak türedi.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"