12 Haziran 2022

Tarihin büyük istihbarat fiyaskoları

İstihbarat toplamak kadar istihbaratı analiz etmek de ancak çok zeki insanlara özgü bir yetenektir. Cehalet ve/veya komplocu zihinler analizin önündeki en büyük engellerdir

AKP iktidarının ortalarına doğru, ordunun en üst komutanları kendileri hakkında yayılan söylentiler karşısında kelimenin gerçek anlamıyla şok geçirmişlerdi. Özel hayatlarından aile tarihlerine kadar gerçek ya da iftira pek çok bilgi internet üstünden zapt edilemez bir hızla yayılıyordu.

Aynı zamanda AKP öncesi ordunun hassasiyetlerine vakıf olunduğunu su götürmez şekilde kanıtlayan Hristiyan din adamlarına yönelik şiddet ve cinsel içerikli ithamlar da adeta ordu tarafından yayılıyormuş izlenimiyle servis ediliyordu.

Bütün bunların ordunun tasfiye planının bir parçası olduğunun anlaşılması için 15 Temmuz'un gelmesi gerekmişti.

Ergenekon duruşmalarında hayali fontlar, sahte üretilmiş bavul evrakları, birçok sahte kanıt, kifayetsiz hakimler, savcılar, yalancı tanıklar Fethullah hareketinin, tarihin belki de en büyük toplu casus hareketi olduğunu göstermektedir.

Devlet gücünün paha biçilmez değerinin farkında olduklarından; 1980'lerden itibaren aşamalı olarak polis, ordu, gazeteler ve üniversiteler ve yargı içine nitelikleri uymayan uydurma diplomalı binlerce sempatizanlarını yerleştirerek, toplumda kabul gören hüviyetlere sahip olmalarını sağlamışlardır. 

Devletin her türlü istihbarat ve burs kurumlarının mümkünse en tepesinde bu topluluğun adamlarının yerleşik olduğu 15 Temmuz'a kadar hiçbir şekilde anlaşılmamıştır. 

Bir dini topluluğun ulaşabileceği zirve onları küçümseyenler tarafından algılanmak zorlanıldığı için Fethullah hareketinin Batılı istihbaratlar tarafından kurulduğu ve yönetildiği algısı oldukça güçlüdür. 

Buna ek olarak Batı kültürüne yabancı olanların anlayamadığı Pennsylvania yerleşimi de bu algıyı güçlendirmektedir.

Oysa Batılı istihbarat örgütleri algılandığı kadar güçlü olmadıkları gibi, tarihin birçok döneminde korkunç fiyaskolarla da rezil olmuşlardır. Gizli servisler utanılacak duruma düşmemek için çuvalladıklarını saklarlar.

Fransız devrimini organize etmekle itham edilen İngilizlerin, devrimden devrim olduktan sonra bile haberleri yoktu. Fransa'nın en kanlı terör döneminin hazırlandığı ateşli günlerde, Paris'teki İngiliz diplomatı, kralın diş ağrısı çektiğinden ve idealistlerin şöleninden söz ermektedir.

Birinci Dünya Savaşı'nı başlatan Arşidük cinayetini Avrupa'nın hiçbir istihbarat örgütü tahmin edememişti.

Dünya savaşı sürerken Alman istihbaratı Rusya'yı tamamen çökermek için İsviçre'de sürgünde bulunan Lenin ve arkadaşlarına 7 milyon Mark ödeyerek mühürlü bir trenle Rusya'ya yollamışlardı. Almanya'nın İsveç Büyükelçisi, Berlin'e "Lenin Rusya'ya başarıyla girdi, tam arzu ettiğimiz gibi çalışıyor," gizli mesajını göndermişti. 

Almanlar kendi tabutlarını Rus Bolşevikleri eliyle hazırlamışlardı.

1929'da İngiltere'nin Almanya Büyükelçisi Hitler için, "Hapisten çıktıktan sonra kayboldu," notunu yazarak hemen başlayacak olan korkunç dönemden bihaber olduğunu kanıtlamıştır.

İslam'ın cazibesini anlayamayan Batı istihbaratı, Humeyni'nin sürgündeyken yayımladığı cihat ve devrim çağrılarından ilk kez Şah İran'ı terk ettiğinde haberdar olmuşlardı. Fransız ihtilalinde sokakları dolduran kalabalığın beş katını Tahran'da gördüklerinde ise merkezlerine seküler bir devrim olduğunu bildirmişlerdi. Uzun süre İran Devrimini imkânsız ve gülünç bulmaya devam ettiler.

Şimdilerde de her yarım örtülmüş başörtüsü eyleminde İran'da rejimin yıkılacağını öngörerek kendileri gülünç duruma düşmekteler.

1941'de ne ABD, ne İngiltere istihbaratı Pearl Harbor baskınını öngörmüştü.

Aynı şekilde CIA, FBI, MI6 dahil bütün istihbarat örgütleri 11 Eylül'de gafil avlanmışlardı. 10 Eylül günü ABD kongresine brifing veren FBI direktörü en muhtemel saldırı tehdidini radikal hayvan hakları eylemcileri olarak tarif etmişti.

Üstelik 11 Eylül teröristleri önceden havaalanlarına gelmişler ve keşif yaparken bir görgü tanığı tarafından polise ihbar edilmişlerdi. Ancak polis havaalanında kamera tespit eden masumlardan şüphe duymamıştı.

İngiltere'de nerdeyse mini bir biyolojik silah tesisi inşa eden Pakistanlı Rauf Ahmed bir üniversite araştırmacısı olarak çok iyi gizlenmişti. Afganistan'da ele geçirilen belgeler sonrası kim olduğu anlaşılsa da hiç yakalanmamıştı.

Orta Doğu'yu kan ve karmaşa içine sokan Irak'a dair istihbaratlarda tek kelimeyle rezaletti.

Çin istihbaratı dahil olmak üzere dünyanın bütün istihbarat teşkilatları Saddam'ın kitle imha silahlarına sahip olduklarını kaydetmişlerdi. Saddam'a odaklanırken Pakistan'ın kitle imha silahı üretmesinin farkına bile varmamışlardı. 

Irak'ın kitle imha silahları miti büyük ölçüde sürgündeki Iraklı Ahmet Çelebi ve muhtemelen Irak asıllı bir Alman'ın ihbarlarına dayalıydı.

Saddam'ın efsane ülke içi istihbaratı da yanılmıştı. Çünkü ABD'nin BM engeliyle ülkesine girmeyeceğine inanmıştı. Öte yandan en büyük korkusu sonunu getiren ABD değil, İran'ın ülkesinin zayıflığını öğrenmesiydi

Örneklerin gösterdiği üzere istihbarat ağının güçlü olması alınan istihbaratın analizi için yeterli gelmemektedir. Analizin sağlamlığını içinde bulunulan kültür belirlemektedir. Dini ve kültürel mitler istihbaratı her zaman bulandırmıştır. 

Batı toplumları hakkındaki cehalet kadar Batılıların diğerleri hakkındaki cehaleti tehlikeleri yok etmekte büyük engel teşkil etmektedir. 

İstihbarat toplamak kadar istihbaratı analiz etmek de ancak çok zeki insanlara özgü bir yetenektir. Cehalet ve/veya komplocu zihinler analizin önündeki en büyük engellerdir.

Otokrat ülkelerde iç istihbarat çok daha önemlidir. Fakat vatandaşlarını gözetleyen devletler yabacı casus konusunda paranoya düzeyinde takıntılıdırlar. Bu da hem toplumun hem de topluma yön verenlerin sağlıklı düşünme ve analiz yapmalarına büyük engel olmakta.

Yazarın Diğer Yazıları

İklim değişikliğinin paralel dünyaları

Türkiye’nin ‘Sıfır Atık’ projesi, dünyada örnek gösterilen bir inisiyatif haline geldi. Ama görünen o ki, ekonomik realiteler ve küresel dengeler ile iklim değişikliğiyle mücadele gayreti çelişkili olmaya devam edecek

Bir isyankâr seçim daha…

Seçmenlerin çoğunluğu, inanmasalar bile sisteme karşı olarak gördükleri adayı bütün engellere rağmen yeniden başkan olarak seçtiler

Vatana sadakat nedir?

Kendi ülkelerinin değerlerini yok sayan bir kültürden geliyorsa, ülkesine sadakat anlayışı da bambaşka olacaktır. Nitekim demografisi çok hızlı ve geri dönülmeyecek biçimde değişen Batı coğrafyasında David Lammy kararına benzer örnekler çoğalacaktır

"
"