13 Mart 2022

Otoriteden korku nükleer felaketten önce gelir

Ukrayna krizi bir kez daha tarihi hatırlamamıza neden oldu. Bir savaş bölgesinin ortasında nükleer santrallerin koz olması ürkütücü bir durum

Büyük çapta bir savaşın etkilerini görmek için Ukrayna doğru bir ülke.

Kas ettiğim şu anda ülkede görülen konvansiyonel savaş değil! 

İki hafta öncesine kadar ben dahil birçok maceracı turist tarafından gezilen Çernobil Nükleer Santrali ve etrafındaki bölge Rus askerleri tarafından ele geçirildiğinden bu yana dünyaca, korkuyla yeniden hatırlandı.

Çatışmalardan dolayı ikinci bir patlama ile 1986'nın tekrarının yaşanmasından, elektrik kesimi etkisiyle yeni bir radyasyon sızıntısına yol açacağına, hatta kasıtlı olarak Rusya'nın radyoaktif materyalleri sızdırabileceğine kadar birçok teori yürütüldü. 

(Okuyucuları yatıştırmak amacıyla belirtmeliyim ki; teoriler devam etse de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı güvenlik sistemleri üzerinde bir etki görmediklerini ifade etti.)

Mühendis olmayan birisi Çernobil'i ziyaret ettiğinde ahlam kesemez. (Gerçi hevesli turist bloggerlar tuhaf şekilde popülist ahkam kesip bu büyük trajediyi kullanmaktan eleştirildiler.) Uzman olmayan birisi için en fazla Çernobil nükleer santralinin içindeki eski çalışanların kafeteryasında ikram edilen yiyeceklerin kalitesi dışında santralde olanlar ile ilgili fikir yürütmek oldukça zor.

Fakat santralin etrafındaki bölgeye çıkıldığında bunca yıl hâlâ acısını koruyan büyük dram herkesin anlayabileceği bir hikâyeyi anlatıyor.

Bölgede hâlâ yaşayan küçük yerel nüfus, 80'lerin sonunda koruma amaçlı topluca öldürülmeye mahkûm hayvanların kaderlerinden kurtulmuş torunları, çalıştırıldığı dönemde sır olarak tutulan füze savunma sistem merkezi gibi bölgenin tarihini ifade eden birçok kalıntı mevcut. 

En ürkütücüsü ise artık bir hayalet şehir olarak bilinen Pripyat şehri. 

Pripyat, sadece nükleer santrale hizmet eden halkın yaşama hakkı olan kapalı bir 'atomgrad' veya atom şehri idi. 

Öncesinde Sovyetler Birliğinin başka noktalarda kurulmuş başka atom şehirleri gibi, model bir Sovyet şehriydi. Tren istasyonu, kargo limanı, stadyum, havuz ve lunapark dahil 70'lerde modern bir şehirde istenebilecek her şeye sahipti.

Belki de devamında gelecek trajedinin ironisi, şehirdeki 50 bin kişilik nüfusun averaj yaşı sadece 25 idi.

Bu Sovyet şehrinden geriye kalanlar terk edilmiş kamu kurumları, her binada arkada bırakılmış, sayılamayacak kadar çok gaz maskesi ve ayrılanların bir süre sonra geri dönmeyi beklediklerini gösteren bir sürü kişisel hatıra eşyası.

Çernobil faciasının teknik sebeplerini internette arayarak okumak mümkün. Fakat aslında kökünde yatan kültürel sebepler en az teknik sebepler kadar ilginç.

Sosyalist sistemin her sektörüne yerleşmiş olan performans baskısından dolayı reaktörü sınırlarının en sonunda zorlayan bir yönetici kadro.

Hiyerarşi sorgulamaya izin vermeyen ve sorgulayanların ağır cezalara maruz kaldığı bir itaat kültüründe yöntemlerden duydukları endişelere rağmen verilen her komutu yerine getiren çalışanlar.

Sırcılık: Devlet sırrı olarak nitelendirilen reaktör dizaynlarının, santralden sorumlu mühendisler tarafından bile erişilemez olmaları. 

Ve bu sebepten dolayı her şeyin ters gitmesi riskine karşı kurulmuş güvenlik sisteminin patlamaya tetikleyen mekanizmanın ta kendisi olması.

(2019 yılında yayınlanan Çernobil dizisi bunu en iyi ifade etmeyi başarmış program oldu.)

Bu kültür Stalin'in yönetiminden beri yerleşmiş sosyalist sistemin bir sonucuydu. Kültürün yaygınlığı ise en iyi ölümüyle anlatılabilir.

Mart 1953 yılında Stalin felç geçirir. Acilen yoğun profesyonel bakıma ihtiyacı vardır. Onu görmeye gelen merkez komite üyeleri yanlış bir karar vermekten kaçındıkları için iki gün boyunca müdahale etmekten kaçınırlar. 

Doktor çağırmaya karar verdiklerinde yine gecikmeyle karşılaşırlar. Stalin iki ay önce doktorlarını kendisine karşı komplo hazırladıklarını düşündüğü için tutuklatır. İroni ya da karma (Batı ya da Doğu felsefeleri, hangisini seçerseniz) Pravda Gazetesi daha çok yeni doktorları "beyaz önlüklü suikastçılar" olarak kınayan bir makale yayımlamıştır. 

Stalin bu süreçte yaşamını yitirdiğinde, geride bıraktığı yönetim kültürü yumuşasa da sistemin kalbinde kalmaya devam etmiştir. 

Sovyet kültürü olarak adlandırılan bu gerçeklik ürkütücü bir netlikle, korkunun mükemmel bir şekilde düzenlenmesini anlatıyor.

Bu öyle bir korkudur ki Çernobil felaketi gerçekleştiğinde aynı şekilde üstünü örtme çabaları, sorumluluktan kaçınmak mücadele için gereken adımları geciktirmiş, bazen etkisiz kılmıştı. 

Hatta nükleer felaketten sonra bile gerçeğin kabul edilmesi yerine resmi anlatıda ısrar eden otoriterlik, felaketin kendisinden daha büyük bir tehlikeye yol açmıştı. 

Ukrayna krizi bir kez daha tarihi hatırlamamıza neden oldu.

Bir savaş bölgesinin ortasında nükleer santrallerin koz olması ürkütücü bir durum.

Umalım ki bu savaşın gidişatına yön veren ve birbiriyle çatışan bütün taraflar, şu anki düşmanlıklarına rağmen insanlığın ortak çıkarları adına bu konuda ortak bir tutum gösterebilirler. 

Yazarın Diğer Yazıları

Lazer savaşları geliyor

Geçen hafta füzeler Orta Doğu'da uçuşurken, İngiltere, kendi Dragon Fire adlı lazer silahının da gelişmekte olduğunu açıkladı

Sessiz lüks

Forbes Dergisi; "Sessiz lüksün prestijli ürününü yalnızca eğitimli bir göze sahip olanlar tanıyabilir," yorumunu yapıyor: "Para konuşur, zenginlik fısıldar!"

Beynimiz büyüse de, evrimimiz teknolojiye teslim edilmekte

Fütüristler, 2050 yılına kadar beyinlerimizin daha çok bilgisayara benzeyebileceğini söylüyorlar. Düşüncelerimizi düşünerek aktarmamızı sağlayan "iletişimi" kelimelerle değil, elektrik sinyalleriyle anlaşılır kılmak mümkün olacak. Hatta belki tercih edilen iletişim yöntemi olacak