08 Eylül 2024

Geleceğin inanılmaz tarihi

Ömrü çeyrek yüzyıla yetişecek olanlar, baş döndüren dönüşüme hazır mısınız?

Günümüzde çoğunluk; iklim değişikliği, kutuplaşmış siyaset, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler, liberal demokrasilerin felç olması ve otoriter devletlerin yükselişi gibi zorluklara takılmış durumda.

Kasvet ve kıyamet uzmanları, bir felaketin içinde sıkışıp kaldığımızı ve distopik bir geleceğe doğru ilerlediğimizi söylüyorlar.

Geleceğe muhalif bakış, tarihin dönüşüm zamanlarında her zaman ana koro olmuştur.

Ancak uzun vadede neredeyse her zaman yanıldıkları kanıtlanmıştır.

Yine kanıtlanacaktır.

16. yüzyılın kraliyet ailelerine, sadece kendilerine ait olan çikolatayı, herkesin yiyebileceği söylenseydi inanırlar mıydı?

Fütüristlere göre, insanlık, hiçbir dönemde rastlanmamış, olağanüstü bir çağdan geçiyor.

Yüzyıllar sonrasının kuşakları, zamanımıza baktıklarında; geçirdiğimiz akıllara sığmayacak dönüşümü hayretle inceleyecekler.

Önümüzdeki yirmi beş yılda insan, evrendeki en zeki canlı türünün yalnızca bir kez geçtiği birkaç temel eşiği aşmış olacak.

Gelişmiş robotiğin tüm güçleriyle, insanın tek başına asla yapamayacağı her şey yapılacak.

1995'te dijital devrimin geleceği noktayı tahmin etmek neredeyse imkansızdı. Kimse dijital dönüşümün ne olacağını bilmiyordu. İnternette yalnızca 25 milyon kişi vardı.

En karmaşık soruyu, yeryüzündeki tüm bilgileri saniyeden kısa sürede tarayıp cevaplayan bir sistemi, hiçbir kütüphaneci hayal edemezdi.

Bugün internet 4 milyar kişiye, gezegenin yüzde 60'ına ulaştı.

On yıl içinde Asya'nın yarısına, Afrika'nın üçte ikisine ve Latin Amerika'nın yüzde 40'ına ulaşacak.

Gezegendeki 8 milyarlık nüfusun tamamı çevrimiçi çalışabilecek, öğrenebilecek, alışveriş yapabilecek. Herkes birbirine bağlanırken, trilyonlarca şey de birbirine bağlanacak.

1995'te, elli yıllık Soğuk Savaş'ın ardından Sovyetler Birliği henüz dağılmıştı.

Bir trilyon dolardan az milli gelire sahip orta halli bir ülke, Çin komünistleri, piyasa ekonomisine açılmanın yeni aşamalarındaydı.

Bugün Çin, on beş trilyon dolar milli gelire sahip bir süper güç. 800 milyon köylü aşırı yoksulluktan kurtuldu.

Yakın gelecekte, dünya çapında tarihi bir etki yaratacak üç temel yeni teknolojiye tanık olacağız: Enerji, bilgi ve biyoteknolojide…

İnsanlık büyük bir berekete (bonanza) doğru gidiyor.

Bolluk, enerji dünyasının kutsal kasesidir.

Medeniyetlerin gelişmişliği, enerji hacimleriyle ölçülür.

2030'larda füzyon enerji gelişimi ile harcadığımızdan daha fazla enerji elde etmek mümkün olabilecek gibi görünüyor.

Dünya iklim değişikliğini durduramasa bile, adaptasyon ile başa çıkacak.

Biyolojik Çağ başladı! Gen diziliminin nasıl çalıştığı anlaşılıp, ardından genlerin yapılandırılması düzenlendiğinde, genetik mühendisliği eşiği aşılmıştı.

İlk genom, 2 milyar dolarlık bir maliyetle, 15 yıllık çalışmanın ardından sadece yirmi yıl önce kırıldı. Bugün herkes kişisel genomunu 1.000 dolara düzenletebiliyor ve önümüzdeki birkaç yıl içinde bu 100 dolara düşecek. Bu dönüşüm; bilişim teknolojisindeki değişim hızının yaklaşık iki katı.

İnsan vücudu kıyafetler aracılığıyla sürekli olarak izlenecek ve bir robot sağlık uzmanı tarafından gündelik kontrolden geçirilecek. "Pahalı insan doktorlar" yalnızca karmaşık üst düzey sorunlarda çağrılacaklar.

2010'lar, robotların tüm işleri insandan alacağı endişesiyle geçti.

Yaşlanan toplumlarda önümüzdeki on yılların sorunu, açık işlere yeterli çalışan bulunmayacak olması…

Gelecek 25 yılda, sıkıcı ve tehlikeli tüm işleri üstlenecekleri için robotlara minnettar kalacağız.

Uygun fiyatlı konut eksikliği neredeyse her büyük şehirde sorun. Şehirleri yeniden icat etme sürecinin daha da büyük bir parçası olarak ulaşım sistemleri motordan elektrikli mobiliteye dönüşecek.

Modern şehirler tüm gayrimenkullerinin yaklaşık üçte birini; zamanın yüzde 95'inde hiç kullanılmadan duran araçlara ayırıyor. Hayatınızın yüzde 5'inde bir araca ihtiyacınız olduğunda, çağırabilecek hatta isterseniz kendiniz sürebileceksiniz.

İşiniz bittiğinde, araç bir sonraki kişiye giderek sürekli dolaşımda kalacak. Bu olduğunda, şehir gayrimenkulünün üçte biri yapılara kullanılarak konutları bollaştıracak ve ucuzlatacak.

Yeniden tasarlanan şehirlerde; uygun fiyatlı konut, uygun fiyatlı sağlık hizmeti ve uygun fiyatlı yüksek öğrenim koşulları yaratıldığında kutuplaşma zayıflar ve sosyal uyum cazipleşir.

Yeni ekonomik öncelikler etrafında kapitalizm; eşitlik çerçevesinde yeniden şekillenecek.

Geleceği başarmak için, daha önce hiç denememiş bir küresel koordinasyonla gezegensel ölçekte çalışacağız. Bu küresel çaba, demokratik ve otoriter devletlerden oluşan iki rakip oluşumun koalisyonuyla başarılabilecektir.

Ömrü çeyrek yüzyıla yetişecek olanlar, baş döndüren dönüşüme hazır mısınız?

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İklim değişikliğinin paralel dünyaları

Türkiye’nin ‘Sıfır Atık’ projesi, dünyada örnek gösterilen bir inisiyatif haline geldi. Ama görünen o ki, ekonomik realiteler ve küresel dengeler ile iklim değişikliğiyle mücadele gayreti çelişkili olmaya devam edecek

Bir isyankâr seçim daha…

Seçmenlerin çoğunluğu, inanmasalar bile sisteme karşı olarak gördükleri adayı bütün engellere rağmen yeniden başkan olarak seçtiler

Vatana sadakat nedir?

Kendi ülkelerinin değerlerini yok sayan bir kültürden geliyorsa, ülkesine sadakat anlayışı da bambaşka olacaktır. Nitekim demografisi çok hızlı ve geri dönülmeyecek biçimde değişen Batı coğrafyasında David Lammy kararına benzer örnekler çoğalacaktır

"
"