02 Eylül 2019

Yangın vaaaar!!

Bizim ülkede her yıl ormanlarımız yanar.. Bu yıl bunlara “otobüsler” eklendi!..

Belirli mevsim ve şartlarda oluşan, yetkililer ve bu konudaki sorumlular ağzından duymaya alıştığımız sözcüklerin dışında bu yıl bazı “farklı söz dalaşları” da (polemikler) yapıldı.

Zannederim,  bu polemik her bayram, çarpışma, takla, yoldan çıkma vs sebebi ile “otobüse içeriden çarpma” sebebi ile yüzlerce ölü verdiğimiz otobüs kazalarına farklı bir ölüm şekli eklendiği için oluştu.

İnsanlar yanarak veya dumandan boğularak da ölüyor artık.  

Orman yangını polemiği ise siyasi tecrübesi pek olmayan bir Bakanımızın davranışları ve sözleri.

T24 HABER MERKEZİ zaten bunları en ince detayına kadar inceledi, yazdı. Bizlerde okuduk,  anladık, bilgilendik..

Ben bir otomobilci ve “yaşını başını almış” (Senior-senyör)  vatandaş olarak yangınları değil; bunların görünürde, kamu oyunda pek bilinemeyen temel sebeplerini incelemek istiyorum.  

Bu felaketlerin teknik sebepleri “bilgi eksikliği” olduğu kadar sosyolojik nedenler:  Yani; Öncelikle aklımız teknolojiye yeteri kadar ermiyor.

Saniyede bir otobüs seyahati esnasında yolcuya verilmesi gereken hizmetlerde, bu hizmeti vermesi gereken kişilerin bilgileri yeterli değil.

Her yazımda yapmaya gayret ettiğim gibi önce,  yangınlar ile ilgili “taraflar” ile görüşmeye gayret ettim. Zaten çoğunu şahsen tanıdığım “Üreticiler” tespitlerini bildirdiler. 

Bu arada ilave etmeden geçmeyeyim; bizim “otobüsçüler” bu ülkede yarım asırdan daha uzun süredir otobüs üretirler. Bu gün Avrupa’nın en büyük otobüs üreticisi ve ihracatçılarından biri ülkemizdir. Belki de birincisi..

Ülkedeki yerli,  yabancı tüm üreticiler, uluslararası standartlarda güvenlik önlemleri taşıyan araçlar üretir.

Bunun aksi mümkün değildir; çünkü kendi üretim sistemlerinde kullanılan tüm parça ve işçiliklerde “mündemiç” bulunan fiziksel ve kimyasal tariflere ilaveten “Tip Onayı” denilen bir denetim zincirini geçemezler ve araçlarını satamazlar.   

Otobüs, otomobil gibi satılmaz; fabrika alıcıdan isteklerini sorar ve onun istediği şartlarda “sipariş” alır (customising). Bu otobüsler kullanım maksatlarına göre temel değişiklikler gösterir. Mesela Belediyelerin şehir içi otobüsleri ile şehirlerarası otobüsler epey farklı donanım ve karakteristiğe sahiptir.                                                                                                                                                            Üreticiler ile yaptığım görüşmelerde; otobüslerde, satışı takiben kullanım sırasında 3 temel faktörün yangınlara neden olabildiğini saptadık.

1 - Üretici onayı olmadan gerçekleştirilen değişiklikler/ modifikasyonlar (hızlı alev alan tekstil malzemeler, koltuklara eklenen ekranlar, kahve makineleri, ısıtıcı-soğutucu sistemleri, priz sistemleri, ilave ekipmanların tüm kablolama işlemleri vb.),

2 - Aksatılan periyodik bakımlar, yetkisiz servislerde orijinal olmayan yedek parçayla gerçekleştirilen bakım ve onarımlar,

3 - Standart dışı yakıt uygulamaları.

İnsanlar otobüsü fabrikadan mümkün olduğu kadar “ucuz” yani çıplak alıyorlar; çünkü istenilen aksesuarları daha sonra “Elektrikçi Zühtü usta!” çok daha ucuza ekliyor!.   Hatta çarşıdan alınan Çin malı bir su ısıtıcısı yine çarşı malı, otobüsün herhangi kablosuna bağlanmış bir (invertör) voltaj arttırıcısına bağlanıyor; kablolar birbirine sarılıyor, üstüne de izole bant!! Otobüs ile hiçbir eğitimi olmayan “muavin” de çay servisi yapıyor ve alın size yangın.

Bakımsızlık (bakım yapmamak değil, yetkisiz birilerinin, orijinal olmayan parça ve sarf malzemesi ile yaptığı bakım!), mazot yerine ince motor yağı kullanmak vs. vs.

Bunların dışında tabii olarak yangın önleyici ve her şeye rağmen çıkarsa söndürücü sistemler, acil kapıları, tüm kapıların içeriden manuel olarak açılabilmesi; otobüslerde hepsi var. Ancak bizim muavin bunları bilmediği gibi yolcuya söyleyen olmadığı için, insanlar yanarak ölüyor…

Gözünüzün önüne uçak seyahati getirin, uçaklarda belli emniyet kuralları var, alet, edevat, oksijen maskesi, hatta kusmuk torbası var.

Hostes her uçuş öncesi bir şeyler anlatıyor değil mi? Herkesin önünde beklenmeyen durumda ne yapılacağını gösteren, o ülkenin lisanında ve İngilizce, bir aptalın dahi anlayacağı şekilde yazılmış tek sayfalık dokümanlar var. Hatta emniyet kapısı yanında oturan yolcudan istenenler anlatılıyor. Yapamayacak olanın yeri yapabilecek olan ile değiştiriliyor…

Buna, sosyo-ekonomik olarak uçak yolcusundan daha düşük eğitim seviyesindeki otobüs yolcusunun ihtiyaç yok mu?!.

 Peki kim “YAPIN!” diyecek??.  İşte zurnanın zırt dediği nokta burası.

Sualin cevabını bulmak için, Üreticilerden sonra araştırdığım İkinci “grup” Otobüsçüler, işletmeciler, şirketler oldu. 

Ülkemizde nerede ise otobüs sayısı kadar dernek, topluluk, kooperatif ve federasyon var. “Kara yolu ile insan nakli” için çok ciddi bir bütçe kullanılıyor. Hatta birkaç yıl önce kurulmuş “otobüs yangınlarını önleme derneği!” bile var. Gerçi idarecileri ile bir türlü görüşemedim ama varlar…

Uçak seyahati için dünyanın en gelişmiş SİVİL TOPLUM KURULUŞU;  IATA dır. (International Air Transport Association-Uluslararası Hava Nakliyesi Derneği)

 Amerikalı WRIGHT kardeşlerin ilk uçağı uçurdukları 1903 tarihinden itibaren 10 yıl içinde Amerika ve Avrupa’da tarifeli ticari uçak seferleri başlamıştı.

Sadece 16 yıl sonra ise; 1919’da  The Hague (Hollanda) de bu konudaki ilk SİVİL TOPLUM KURULUŞU olan IATA International  Air Traffic Association (Uluslararası Hava trafiği Derneği) kuruldu. Daha sonra yıllar içinde özellikle 1939’da PAN AMERİCAN AIRWAYS in katılımı ile Avrupalı kimliğinden uluslararası kimliğe ulaştı. 1945’de Havana Kuba’da,  57  havayolu şirketinin katılması ile bu dernek Yine IATA ancak bu defa Uluslararası Havayolu TAŞIMA derneği (birliği?) ismini aldı. Bugün IATA 120 ülkeye ait 291 havayolu şirketinin üye olduğu, son derece sözü geçen bir “BİRLİK!”

 Peki bunlar olurken biz ne yapmışız?  Osmanlı’da bir takım cılız kişisel girişimleri saymazsak Atatürk Cumhuriyetin kuruluşundan sadece 16 ay sonra, 1925 Şubatında "Türk Tayyare Cemiyeti" adıyla kurmuş. Ancak,  bu kuruluş ayni uluslararası benzerleri gibi bir SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ; ve bugün, ülkedeki diğer sivil toplum kuruluşları gibi pek esamesi okunmuyor..   

Karayolu seyahati konusunda çalışan en ciddi “SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜNÜ” tespit etmeye gayret ettim. Benimki subjektif tabii; ancak görünen ve TÜRKİYE ünvanını taşıma hakkı verilmiş olan kurum öne çıkıyor. Pek çok benzeri de var.

Dönemin Sektör yatırımcıları, 1970 yılında UATOD’u (Uluslararası Anadolu ve Trakya Otobüsçüler Derneği)  daha sonra bu kurum gelişerek ve büyüyerek  2004’de  Tüm Otobüsçüler ve İşletmecileri Federasyonu TOFED e evrilmiş.

Federasyon Başkanı Birol Özcan Bey 1963’den beri sektörün içinde. TOFED çeşitli hizmetler geliştirmiş. Ar-Ge,  Akademi vs. ciddi çalışmaları var. Ancak Ülke deki diğer tüm benzeri “sivil Toplum kuruluşları” gibi herhangi bir  “söz söyleme, itiraz etme, kural koyma, ikaz vs.) yetkisi yok.

Kendisi ile uzun uzun konuşma fırsatı buldum. Sivil Toplumun toplum hayatımızdaki önemini yıllardır anlatmaya çalışırım.

İşin idealini konuşunca, Birol bey derin iç çekiyor…  “Sizin söylediklerinizi biz hayal edemiyoruz!” diyor. O “yetkililer ile görüşmeye bile razı!”  

Birol Bey, konuşmamızın bir yerinde “Ulaştırma Bakanlığındaki ilgili genel müdürlüğün başındaki Mahmut Gürses Bey’in anlayışı olmasa ben bu işleri bırakırım!!.” diyor. Bende biraz daha detay almak ümidi ile günlerce Sn. Genel Müdür Mahmut beyi aradım; ancak görüşemedik. 

Bu sıkıntı Ulaştırma bakanlığına özgü değil; Devlet yöneticileri sivil toplum ile görüşmezler. Bu yeni de değil; yıllardır böyle…

Bu yazı epey uzadı ancak benim istediğim yere de gelmiş oldu. Sevgili Okurlar ile önümüzdeki yazıda, otobüs yangınları,  Orman yangınları vs gibi gündelik hayatımızda yaralar açan konuların neden önlenemediğini, bir de Sivil Toplum perspektifinde inceleyeceğiz.     

Yazarın Diğer Yazıları

Pehlivanoğlu, Nasuh Mahruki, elektronik seçim…

İktidar elektronik seçime geçmek için vereceği parayı emekliye (bana!!!) versin. Millet var olan sistemi beğeniyor. Bir de parmak boyası getirilirse daha memnun olacağız. Lütfen icat çıkarmayın…

Monşer Umar ile diyalog (3): Tarikatlar…

Büyükelçi Suha Umar: Devlet yönetmek, şirket yönetmeye benzemiyor... Bizim iş adamlarımızda da bu duygu var, devlet yönetmenin ayrı bir iş olduğunu anlamak istemiyorlar. Para kazanmak için şirket kuruyor, işlerini bu temele oturtuyor.

Monşer Umar ile diyalog (2): Trump, Kürtler…

Büyükelçi A. Suha Umar: “Etrak-ı bi idrak” (idraksız; anlama yeteneği olmayan Türkler) dedikleri bir insan gurubundan, doğru işler yapan bir ulus yaratmışlar. Önce de varmış ancak yöneticilerin umurunda değişmiş. O ulus da Atatürk ile yepyeni ve çağdaş bir devlet yaratmış

"
"