12 Aralık 2018

Bodrum'u sel aldı

Hükümete bağlı kurumlar, büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasında hiçbir koordinasyon yok

Geçen hafta olabildiği kadar inceleyerek Bodrum selini yazacağım demiştim. Kimi okuyucu “Selin endüstri ile teknoloji ile ne alakası var!” diyebilir. Aslında basit bir cevabı var; seli de depremi de, yangını da önleyecek olan teknolojidir.

İnsan yönetme sanatları da, karar verme sanatları da kendi “teknolojilerini” barındıran insan uğraşılarındandır. Bu bağlamda “Selin önlenmesi” çok ciddi yönetim ve uygulama teknolojisi ister.                                                                           

Yani; teknoloji, sadece elektrikli otomobil yapmaz, elektrikli otomobilin nasıl, kimin tarafından, nerede yapılacağının da cevaplarını arar.  

Bu yazı ile sakın bir suçlu aradığım sanılmasın. Biz suçlu aramayı çok severiz; çoğu zaman bulduğumuz suçlu da sahici suçlu değildir.

Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon konu ile ilgili basına “Hepimiz sorumluyuz!” demiş. Doğru söylüyor. Hatta her konuda olduğu gibi bu konuyu da en baştan alırsak, eğitime, yani bilgi, teknoloji, yokluğuna varırız.

Ege Denizi’ne Türkiye’de ‘Adalar Denizi’ de denir. Bu deniz adını Homeros’un anlattığı hikâyelere göre bir Atina kralından almaktadır.  Homeros’un kim olduğunu da tarih biliminin babası sayılan Bodrumlu Heredot’tan öğreniyoruz.  Homeros, biraz bizim kültürümüzdeki Dede Korkut’u anımsatır. Kör ve gezgin bir şairdir. Ege adalarında dolaşır ve anlattığı hikâyeler ve destanlar ile hayatını kazanır.                                                                                                                      Homeros’a göre Girit’teki bir savaştan dönmekte olan Kral Aegeos’un oğlu Theseus, babasının “zafer kazanırsan gemine beyaz bayrak çek!” isteğini unutur ve yanlışlıkla siyah bayrak çeker. Bunu gören kral oğlunun başarısızlığa uğradığını sanır ve denize atlayarak intihar eder. Kralın boğulduğu yer olan Atina Körfezi'ne "Aegeus Pontos-Aegeos denizi" denilmeye başlar ve isim zaman içinde tüm denizi kapsar.

İşte bu denizde –Karadeniz’in aksine-  dağlar kıyıya diktir. Yani sadece belirli bölgeler sel alır. Bodrum’da bu bölgelerden biri. Şehrin sırtında duran 700 metre yükseklikteki Pazar Dağı’ndan kopan seller asırlardır kendilerine açtıkları dere yatakları ile Ege ile buluşuyorlardı.  

Dere yatağı üzerinde kaçak bina ve bırakılan yetersiz mazgal ağzı

Ancak,  önce dere yatağını ıslah edeceğiz diye yapılmaması gereken imalatlar yapılmış. (temel gaye dere ıslahı değil, inşaat için alan kazanmak.) Islah(!)  edilen dere yataklarına da hemen inşaat yapılmış. Sahiden “ıslah” edilen derelerde ise -ucuz olsun diye- ne doğru dürüst yan duvarlar yapılmış ne de taban betonlanmış. Sel gelince önce yan duvarların dibindeki meydanda olan toprakları götürüyor, sonra da duvar çöküyor ve dere yatağı tıkanıyor.                                                          

Global ısınmanın sebep olduğu “farklı” yağışların oluşturduğu sel felaketine karşı alınabilecek önlemler artık çok daha derinlemesine bilimsel olarak düşünülmeli ve alınmalı. “Alması gereken, işi bu olan” birilerinin önlem alması gerekiyor; tedbir için de bilginin yanı sıra  ekstra “hayal gücü” kullanmak gerekecek.

İşte bu tespiti yaptıktan sonra Bodrum ve Muğla şehirlerindeki Karayolları, Devlet Su İşleri, Muğla Su ve Kanalizasyon İşleri Müdürlüğü, Muğla Büyükşehir Belediyesi yetkililer ile görüşmeye gayret ettim. Ayrıca Bodrum’da yaşamakta olan ve bu konularda bilgisi olan dostlarım ile de görüştüm.

Önceleri bu insanlar (kaçakları yıkamadıkları için!) bunları kamulaştıralım yıkalım! Demişler. Hesap 300 milyon TL yakın çıkınca vazgeçmişler.  Herhangi belediye biraz tasarruf ve makul bir personel politikası ile bu para bir yılda çıkarır.

Dere üstünde her türlü inşaat!

Aradıklarımdan devlet memuru olanların hiçbiri suallere cevap vermedi. Herhangi konuda kamuya bilgi aktarılması yasak edilmiş. Kimisi de, belki de şeffaf olmaya değer verdiği için, ancak korku içinde “Lütfen adımı yazmayın” diyerek bazı şeyler anlattı.

Öncelikle anlaşılan, hükümete bağlı kurumlar, büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasında hiçbir koordinasyon yok. Zaten olabilecek bir mekanizma da kurulmamış. Karayolları, Bodrum yarımadasındaki ana yolların bazılarını yapıyor, (Havaalanı-Turgutreis-Yalıkavak ana caddeleri) diğerlerine karışmıyor. Bunların bir kısmının büyükşehir, bir kısmının da ilçe belediyesince yapılması bekleniyor. Tahmin edildiği gibi; her kurum diğerinin “iyi iş çıkartamadığı için bunların olduğunu veya olmadığını” iddia ediyor.

Fiziki olarak bir tespit yaparsak; bahsettiğim Pazar Dağı’ndan Bodrum şehri yerleşim yerlerine sel getiren derelerin en problemli olanları 3 tane.             

Gökçeler deresi, Kaz deresi ve Alien deresi. Bunlardan Gökçeler tam şehir ortasından geçiyor; Alien Deresi, Bitez kavşağındaki alışveriş merkezinin yanından, Kaz deresi de daha ileriden Bodrum Ticaret Odası arkasından Bitez Köyü’ne oradan da denize gidiyor.

En yıkıcı olan Gökçeler eskiden Azmak ağzı denilen yerden denize ulaşır, kimseye zararı olmazdı.  Şimdi en büyük hasarlar burada oluyor. Otomobiller yüzüyor, evlerin ikinci katını su basıyor. 

Alien deresinin bu defa verdiği zarar ise ana caddenin dere yatağı geçen bölümüne yapılan yüksek kaldırımlar ve dere yatağına dar bir boru bırakıp üstüne yapılan kaçak ‘rent a car’ şirketinin binası. “Islahat” yapılan dere yatakları da   –yukarıda bahsettim-  asla kurala uygun yapılmamış.

Eksik yapılan dere ıslahı, yıkılmış duvar

Eskiden belirli sürelerde metrekareye 50/60 cm yağmur yağdığı olurmuş; ancak 24 saatte yağan yağmur günümüzde bir saatte yağar olmuş. Pazar Dağı’nda su toplayan 220 hektar genişliğinde alan var, yolda ve Bodrum içinde de 100 hektar; yani 1 saatte şehre 300 hektarlık, yani metrekareye 1.5 Ton su basıyor.                                                       

Bu yeni bir durum ve artık planların bu gerçek üzerine yapılması gerekiyor.

DSİ’nin internet sitesine göre, DSİ Aydın 21.inci Bölge Müdürlüğü’nce 2.8.2016 tarihinde bu derelerin 300 gün içinde ıslah edilmesi için ihale açılmış ve kazanan şirket 300 iş gününde işi bitirecekmiş. 2 yıl geçmiş, neden bitmedi bilinmiyor.  

Öte yandan, bu üç derenin ıslahı için planlanan taşkın (sel) kapanları sel sularının şehre varamadan bir alanda toplanmasını içeriyor. Dünyanın kullandığı bir teknoloji; ancak bu konuda verilen raporlara rağmen ne yapıldığı da meçhul.

Hâlbuki zaten su sıkıntısı çeken Bodrum’a her üç dere toplamda 10 milyon metreküpe yaklaşan su biriktirebilir. Böylece Bodrum’un sel problemi halledildiği gibi ciddi miktarda birikmiş olan su da Bodrum’un susuzluk problemini çözebilir.

Yani anlaşılıyor ki diğer konularda olduğu gibi bu konuda da problem koordinasyon.  Biz Türkler birlikte iş yapmayı beceremiyoruz.

Bodrum selinin getirdiği belki de bunlardan çok daha vahim bir durum var.

Tespiti aziz dostum duayen gazeteci Can Pulak yazmış; 

“Selden zarar görmeyenler, felaketi maddi ve manevi yaşayan hemşerilerimizin yardımına koştular mı? Dükkânların temizlenmesine, malların kurtulmasına yardım ettiler mi? Gençlerimiz destek verdiler mi esnafımıza, suların boşaltılmasında, çevrenin çamurdan arınmasında görev aldılar mı? Felaketlerin tümünde yaşlısıyla genciyle, çiftçisiyle işçisiyle, kadınıyla erkeğiyle hepimiz görev yapmalı, çaresiz insanlarımızın yanında yerlerimizi almalıyız.”

Yakında belediye seçimleri var... Bu problemi nasıl çözeceğini projeler ile anlatan aday avantaj kazanır… 

Yazarın Diğer Yazıları

Pehlivanoğlu, Nasuh Mahruki, elektronik seçim…

İktidar elektronik seçime geçmek için vereceği parayı emekliye (bana!!!) versin. Millet var olan sistemi beğeniyor. Bir de parmak boyası getirilirse daha memnun olacağız. Lütfen icat çıkarmayın…

Monşer Umar ile diyalog (3): Tarikatlar…

Büyükelçi Suha Umar: Devlet yönetmek, şirket yönetmeye benzemiyor... Bizim iş adamlarımızda da bu duygu var, devlet yönetmenin ayrı bir iş olduğunu anlamak istemiyorlar. Para kazanmak için şirket kuruyor, işlerini bu temele oturtuyor.

Monşer Umar ile diyalog (2): Trump, Kürtler…

Büyükelçi A. Suha Umar: “Etrak-ı bi idrak” (idraksız; anlama yeteneği olmayan Türkler) dedikleri bir insan gurubundan, doğru işler yapan bir ulus yaratmışlar. Önce de varmış ancak yöneticilerin umurunda değişmiş. O ulus da Atatürk ile yepyeni ve çağdaş bir devlet yaratmış

"
"