23 Nisan 2022

Stratejik mekanizma derde deva olur mu?

Ukrayna savaşı, Türk-Amerikan ilişkilerinde karşılıklı çıkar temelinde yeni fırsatlar sunuyor. Bu süreçte yapılacak en büyük hata ise, F-16 modernizasyonu projesinin Türkiye'nin Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmasını sağlamak için baskı aracı olarak kullanılması olur

Türk- Amerikan ilişkileri de, gittikçe Türk-Yunan ilişkilerine benzemeye başladı. Belirsizliklerle dolu, inişli çıkışlı bir seyir izliyor; bir çeşit "aşk ve nefret" ilişkisine dönüşmüş durumda. 70 küsur yıllık müttefikimiz Amerika ile aramızdaki sorunların sayısı, neredeyse Yunanistan ile mevcut sorunlarımızın sayısına ulaştı.

Amerika ile sorunlar yumağı

Türk-Amerikan ilişkilerinin baş aşağı gidişi, 1 Mart tezkeresinin TBMM'de reddedilmesiyle başladı. Amerikan tarafı, özellikle de Pentagon çevreleri, bu travmayı hâlâ atlatabilmiş değil. 15 Temmuz darbe girişimi, Fethullah Gülen'in Türkiye'ye iade edilmemesi, ABD'nin terör örgütleri YPG/PDY'ye verdiği destek, Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S-400'ler karşılığında F-35 programından çıkarılması, Halk Bankası davası Amerika ile aramızdaki sorunlar yumağından ilk akla gelenler. Yarın 24 Nisan. 1915 olaylarının Başkan Joe Biden tarafından soykırım olarak tanımlanmasının birinci yıldönümü. Bizim nesil diplomatların kariyerleri boyunca canla başla mücadele ederek önlemeye çalıştığı bu gelişmeye, ne hikmetse ciddi bir tepki gösterilmedi. Gündeme gelmemesine adeta sevinir olduk.

İlişkiler düzeliyor mu?

Afganistan'da Taliban'ın iktidara gelmesini takip eden gelişmeler ve Putin'in başlattığı Ukrayna savaşı, Türk-Amerikan ilişkilerinde şimdilik bir iyileşme umudu doğurmuş gibi görünüyor. Son bir ay içerisinde Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman, Müsteşar Victoria Nulland ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Marisa Lago, arka arkaya Ankara'ya geldiler. Başkan Biden, ikinci kez cumhurbaşkanı Erdoğan'ı telefonla aradı. Ancak, yine de iktidara gelmelerinin üzerinden 16 ay geçmiş olmasına karşın, Biden yönetiminden tek bir siyasi yetkili henüz Türk topraklarına ayak basmadı. Dışişleri Bakanı Blinken sağımıza geliyor, solumuza gidiyor, üstümüzden uçuyor, ama sanki yeminliymiş gibi kapıkuleden içeri girmiyor.

Stratejik mekanizma

4 Nisanda yapılan ortak açıklamayla, Türkiye ile ABD arasındaki stratejik mekanizmanın hayata geçirildiği duyuruldu. Görünen o ki, Amerika'yla ilişkilere artık isim konmakta da zorlanmaya başlanıldı. Stratejik müttefiklik, stratejik ortaklık, model ortaklık derken şimdi bir de stratejik mekanizma çıktı. Bundan böyle ekonomik ve savunma işbirliği, terörizmle mücadele, bölgesel ve küresel düzeyde ortak çıkarlar, bakan ziyaretleri aklınıza ne geliyorsa, torba yasa misali stratejik mekanizma çatısı altında değerlendirilecek. Bu mekanizma mevcut sorunlara çözüm getirip, dertlere deva olur mu? Bekleyip göreceğiz.

Gerek Sherman ve Nulland'ın Türkiye'de yaptıkları beyanlara, gerek Dışişleri Sözcüsü Ned Price'ın Vaşington'daki açıklamalarına bakılacak olursa, sanki S-400 meselesindeki Amerikan tutumunda hafif bir yumuşama var gibi görünüyor. En azından, Amerikalı yetkililerin artık bu sorun gündeme geldiğinde, tartışmayı ceffel kalem reddetmeyip yuvarlak laflarla soruların etrafında döndükleri dikkatlerden kaçmıyor.

Litmus test F-16'ların modernizasyonu

Türk-Amerikan ilişkileri önümüzdeki dönemde asıl sınavı F-16'lar konusunda verecek. F-35 projesinden dışlanan Türkiye, geçtiğimiz yıl sonunda akıllı bir hamleyle envanterindeki F-16'ların modernizasyonu için ABD'ye talepte bulundu. Hafta başında Adalet ve Kalkınma Partisi Sözcüsü Ömer Çelik'in açıkladığına göre, önümüzdeki günlerde Amerikan tarafına daha geniş içerikli bir niyet mektubu gönderilmesi öngörülüyor. Türkiye'nin bu girişimi Amerika'daki şer cephesi lobilerini telaşlandırdı. Frank Pallone ve Gus M. Bilarakis'in başını çektiği 50 civarındaki kongre üyesi, Dışişleri Bakanı Blinken ile Savunma Bakanı Austin'e gönderdikleri, 4 Şubat tarihli bir ortak mektupla, Türkiye'nin talebine şiddetle karşı olduklarını dile getirdiler. Bu mektuba Dışişlerinden cevap, daha önce Kongre'de danışman olarak görev yapmış olan Türk kökenli Naz Durakoğlu'ndan geldi. Frank Pallone'a hitaben kaleme alınan 17 Mart tarihli mektupta, öteden beri Amerika'nın NATO müttefiki olan Türkiye'nin, NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip olduğu, Balkanlar'da, Afganistan'da, Karadeniz'de ve Doğu Avrupa'daki NATO misyonlarına aktif katkılarda bulunduğu, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü desteklediği, S-400'leri satın alması karşılığında F-35 projesinden çıkarılarak ve CAATSA yaptırımlarıyla esasen belirli bir bedel ödediği, Amerikan Dışişleri'nin uzun dönemde, NATO'nun birliğinin ve harekat yeteneklerinin, Amerika'nın ulusal çıkarlarının, Türkiye'yle olan savunma ve ekonomik bağlarla desteklendiğine inandığı kaydediliyor.

Mektubun genel havası olumlu olmakla birlikte, hiçbir yerinde, "Türkiye'nin F-16'larla ilgili talepleri karşılansın" diye bir ifade yer almıyor. Hatta mektubun sonunda Dışişleri'nin bu konuda henüz bir karara varmadığı da üstü kapalı bir şekilde belirtiliyor. Hukuk İşleri bölümünde kıdemli büro yetkilisi sıfatıyla Durakoğlu'nun imzasını taşıyan mektubun üç hafta sonra stratejik mekanizma açıklandığında basına sızdırılmış olması dikkat çekici. Mektubu haber yapan Reuters muhabiri Hümeyra Pamuk, geçen hafta katıldığı Carnegie tarafından düzenlenen bir sanaltayda, kamuoyunda mektubun biraz fazla abartıldığını söyledi. İşin aslına bakılacak olursa, sadece Amerikan Dışişleri'nin değil, kongre üyelerinin mektubu da Türk medyasında fazla ciddiye alındı. Her şeyden önce 53 imzanın hemen hepsi Rum ve Ermeni lobilerine mensup azılı Türk karşıtlarına ait. İmza sayısı kongrenin toplam üye sayısının yüzde 10'u civarında kalmış. Lockheed Martin, Mac Douglas, Skorsky gibi silah sanayii devlerinin lobilerinin kongre üzerindeki ağırlıkları Rum ve Ermeni lobilerininkinden az değil.

Sanıldığının aksine, Amerika'nın silah satışlarına ilişkin mevzuatına göre, ticari amaçla yapılan satışlarda kongreden onay alınması şart değil. Belirli kategoriler itibariyle, 14 ve 50 milyon doların üzerindeki silah satışlarında Başkan'ın NATO üyesi olan ülkeler için 15, olmayanlar için de 30 gün önce Kongre'ye bildirimde bulunması zorunluluğu var. Kongre bu satışı engellemek isterse bir kanun geçirmesi gerekiyor. Bu süreçte dışişleri ve savunma komiteleri başkanlarının belirli bir ağırlığı bulunuyor. Kongre bu yetkisini nadiren kullanmakta. Yakın geçmişte Başkan ile kongrenin ters düşmesi sadece bir kez Trump döneminde Birleşik Arap Emirliklerine F-35 satışı sırasında yaşandı.

Ukrayna savaşı, Türk-Amerikan ilişkilerinde karşılıklı çıkar temelinde yeni fırsatlar sunuyor. Bu süreçte yapılacak en büyük hata ise, F-16 modernizasyonu projesinin Türkiye'nin Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmasını sağlamak için baskı aracı olarak kullanılması olur. Umarım Amerikalı dostlarımız böyle bir yanılgıya düşmezler.

Yazarın Diğer Yazıları

Kadınların fendi Netanyahu’yu yendi

Kamuoyunda “Lahey’i basma yasası” olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”, (ASPA) ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir

“Amerika’yı seversen, İsrail’i sevmek zorundasın”

Kesin olan bir öngörü varsa, o da Trump 2.0’ın İsrail’e olan desteğinin her hâl ve kârda artarak devam edeceğidir. Türk-Amerikan ilişkilerinde önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en fazla başını ağrıtacak konuların ilk sıralarında da İsrail ile ilişkiler, Filistin meselesi ve Hamas konusundaki görüş ayrılığı gelecek gibi görünüyor

 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve maratonu

G-20 Zirvesi'nin bildirisinde sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden BM güvenlik konseyi reformuna, iklim değişikliğinden kadın cinayetlerine kadar ne ararsanız var. Ama İsrail ve Rusya’nın saldırılarını sona erdirmeleri çağrısında bulunan tek bir cümle yok. Acaba tüm bu zirveler ne için yapılıyor?

"
"