20 Haziran 2021

Mazruf mu önemli, zarf mı?

"Yapıcı bir görüşme oldu", "verimli bir görüşme yaptık" gibi tekdüze açıklamalar haricinde, kimse doyurucu bilgi vermedi. Bu nedenle mazrufu bilemediğimiz için, mecburen zarfa odaklanmak gerekiyor. Esasen diplomaside, bazen zarf da, mazruf kadar önemli olabiliyor

Eskiler zarfa değil, mazrufa bakın derlerdi. Dış görünüş yerine, içeriğe rağbet ediniz manasında bir atasözümüz. Hafta başında, Brüksel'de NATO zirvesi marjında yapılan ikili görüşmelerde kapalı kapılar ardında neler konuşuldu bilinmiyor. "Yapıcı bir görüşme oldu", "verimli bir görüşme yaptık" gibi tekdüze açıklamalar haricinde, kimse doyurucu bilgi vermedi. Bu nedenle mazrufu bilemediğimiz için, mecburen zarfa odaklanmak gerekiyor. Esasen diplomaside, bazen zarf da, mazruf kadar önemli olabiliyor.

Zirve sırasında yapılan ikili görüşmeler, çoğu zaman zirvenin kendisinden daha fazla ilgi çeker. Zirve bildirileri, yazım komitelerinde diplomatlar tarafından, gerektiğinde sabahlara kadar çalışılarak, zirve başlamadan önce hazır hale getirilir. Liderler, Toplantıların açılış oturumunda bir iki konuşmayı dinledikten sonra, salondan ayrılarak ikili görüşmelerine başlarlar. Ta ki konuşma sırası kendilerine gelene kadar.

Baş başa görüşmeler

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Brüksel'de 10 ülkenin devlet/hükümet başkanlarıyla görüştü. 24 saat için az bir sayı değil. Tabiatıyla en fazla merakla takip edilen Biden ve biraz da Mitsotakis ile yapılan görüşmeler oldu. 50'şer dakika süren her iki görüşme de, maalesef son yıllarda gelenek haline geldiği şekilde, baş başa yapılmış. Zarftan göründüğü kadarıyla, Erdoğan-Biden görüşmesinde, bir not tutucu bile yoktu. Türk-Amerikan ilişkileri tarihinde çok önemli bir yer tutacak bu görüşmede neler konuşulduğunu, tercümeyi yapan Fatima Abushanab haricinde bilen yok. İnşallah Erdoğan-Mitsotakis görüşmesinde, bakanlar yüksünmeyip not tutmuşlardır.

 

Eski Türkiye'de baş başa görüşmeler, genellikle heyet başkanlarının birbirleriyle kişisel bir temas sağlaması, nadiren de, gündemde yer almayan sorunlu bir konunun, toplantıda dile getirilerek havanın bozulmasına yol açılmaması amacıyla gerçekleştirilirdi. Süresi bir kahve içimlik, 10-15 dakikayı geçmezdi. Şimdilerde tam tersi bir uygulamaya geçildi. Neredeyse her şey, baş başada görüşülüp karara bağlanıyor. Adet yerini bulsun kabilinden, heyetler halinde masaya oturulup, göstermelik bir toplantı yapılıyor. Kameralara görüntü veriliyor.

Resmi görüşmelerden diplomatların dışlanması

İkili görüşmelere katılacak heyet üyelerinin sayısı ve belirlenmesi, daima baş ağrıtan bir sorun olmuştur. Hem karşı tarafla, hem de heyetlerin kendi içlerinde çetin pazarlıklar gerektirir. Brüksel'den gelen görüntülerde, hariciyeden hiçbir diplomatın, ne toplantı mahallinde, ne de ikili görüşmelerde kendine yer bulabildiği dikkati çekiyordu. Biden görüşmesinde de masada oturanlar arasında dışişleri kökenli kimse yoktu. Diplomatlarımızın dışlanması giderek kural haline geldi. Mesleğe 30-35 yılını vermiş üst düzey dışişleri bürokratları, artık resmi heyetlere dahil edilmiyor. Dahil edilenler de, koridorlarda beklemek zorunda bırakılıyor. Müsteşarlık makamı lağvedilmeden önce, dışişleri müsteşarları bakanlık bürokrasisini temsilen her önemli görüşmede, masada olurlardı. Siyasiler ile bürokratlar arasındaki bilgi akışı müsteşar üzerinden sağlanırdı. Resmi görüşmelerde masaya oturanların başlıca görevi,  fısıldayarak veya kağıt geçirerek gerektiğinde heyet başkanını beslemektir. Dosya bilgisi gerektiren soruları cevaplandırmaktır. Acaba diplomatların yerine masaya oturanlar, her şeyi bildikleri için mi tercih ediliyor? İnsan sormadan edemiyor.

Görüntülerden yansıyan bir diğer eksiklik de, heyetimizde tercüman Fatima Abushanab haricinde hiçbir kadın bulunmamasıydı. Bol bol bıyıklı erkekler vardı. Bu manzara, bana Davutoğlu'yla bir Finlandiya ziyaretimizde, Finli Bakana eşlik eden yedi kişilik heyetin hepsinin kadın olduğunu görünce, bizim heyette tek bir kadın olmadığından, nasıl mahcup olduğumuzu hatırlattı.

Sosyal medyada dolaşan o çirkin fotoğraf

NATO Zirvesinin yapıldığı salonda çekilen bir Erdoğan-Biden fotoğrafı, sosyal medya trollerinin, kamuoyunu istedikleri gibi nasıl yönlendirmeye çalıştıklarının çarpıcı bir örneği oldu. Yandaş trolcüler Biden'in, Dünya Liderinin ayağına geldiğini pompalarken, muhalifler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Biden'ın elini öperken yakalandığını iddia ettiler. Günümüzde foto montaj teknikleri öyle bir seviyeye geldi ki, insanın bazen kendi çekmiş olduğu fotoğrafların gerçekliğine bile inanası gelmiyor. Her halükarda "Financial Times" gibi ünlü bir gazetenin, bu çirkin fotoğrafı ön sayfada yayınlaması saygınlığına hiç yakışmadı.

Görüşmelerin süresi ne kadar önemli?

Yarım saat için planlanan Erdoğan- Biden görüşmesi, önce bir saate çıkınca sevindik, sonra bir buçuk saat olacağı açıklanınca, sevincimiz iki kat daha arttı. Bir görüşmenin başarısının, süresinin uzunluğuna endekslenmesini öteden beri bir türlü anlayamamışımdır. Yarım saat sürmesi gereken bir görüşme, 45 dakikaya uzadığında bizden başka sevinen millet var mıdır? Bilemiyorum.İşin aslına bakılacak olursa, bu gibi durumlarda "demek ki içerde işler iyi gitmiyor" diye tersine endişelenmek gerekmez mi?  

Brüksel'deki Erdoğan-Biden görüşmesinden bir kucaklaşma çıkmadı.Ama kucağımızda" Afganistan" isimli nur topu gibi bir bebeğimiz oldu. Niye yalan söyleyeyim, bu bebeğe" Allah uzun ömürlü etsin" demek hiç içimden gelmiyor…

Yazarın Diğer Yazıları

Kadınların fendi Netanyahu’yu yendi

Kamuoyunda “Lahey’i basma yasası” olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”, (ASPA) ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir

“Amerika’yı seversen, İsrail’i sevmek zorundasın”

Kesin olan bir öngörü varsa, o da Trump 2.0’ın İsrail’e olan desteğinin her hâl ve kârda artarak devam edeceğidir. Türk-Amerikan ilişkilerinde önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en fazla başını ağrıtacak konuların ilk sıralarında da İsrail ile ilişkiler, Filistin meselesi ve Hamas konusundaki görüş ayrılığı gelecek gibi görünüyor

 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve maratonu

G-20 Zirvesi'nin bildirisinde sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden BM güvenlik konseyi reformuna, iklim değişikliğinden kadın cinayetlerine kadar ne ararsanız var. Ama İsrail ve Rusya’nın saldırılarını sona erdirmeleri çağrısında bulunan tek bir cümle yok. Acaba tüm bu zirveler ne için yapılıyor?

"
"