14 Ağustos 2021

Afganistan için kafalar karışık

Afgan Büyükelçisi Amir Muhammed Ramin, bir önceki gün, diplomasi muhabirleriyle yaptığı sohbet toplantısında,  Türkiye’nin Kabil Havalimanı’ndaki varlığının bir askeri varlık olmayacağını söyledi. Kafalar daha da karıştı.

ABD askerlerinin, Afganistan’dan çekilmesinin tamamlanması için öngörülen  takvimin sona ermesine, 15 gün kadar  bir süre kaldı. 3 bine yakın askerin ölümüne, 1 trilyon dolarlık bir harcamaya mal olan,  Amerika’nın 20 yıllık Afganistan macerası bitmek üzere. Amerikan askerleri çekilirken, Taliban da, dağlardan inerek ilerleyişini sürdürüyor, şehirleri birer birer ele geçiriyor. Son bir haftada, 10 şehir merkezinin kontrolü,  ciddi bir direnişle karşılaşılmadan Taliban’a geçti. Öte yandan, 1 Eylül’den sonra Afganistan’ı nelerin beklediği, Taliban’ın Afgan hükûmetiyle masaya oturup oturmayacağı, Afganistan’ı kimin yöneteceği, geçen yıl imzalanan Doha Anlaşması'nın geçerliliğini koruyup korumadığı gibi, bir dizi soruya hâlâ cevap bulunabilmiş değil.

Kafalar neden karışıyor?  

Kafalar, sadece Afganistan’da değil, Türkiye’de de karışık. Bir sürü bilinmeyen var. Evvel emirde, Amerika’nın çekilmesinden sonra, Türk askerinin Kabil Havaalanı’nda yeni misyon üstlenmesi işi nereden çıktı, kimse anlayabilmiş değil. Amerika’nın mı fikriydi, yoksa arayı düzeltmek için biz mi teklif ettik? İşin aslını sadece üç kişi biliyor. 14 Haziran tarihindeki Zirve’ye katılan Biden, Erdoğan ve tercüman Fatima Gülham Abushanab. Biden, Türklere sorun diye topu taca atıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan,  bu konuda sessiz kalmayı tercih ediyor, Fatima Hanım ise işi icabı zaten konuşamaz.

Türk askerinin yeni misyonu hakkında da  kafa karışıklığı  görülüyor. Türk askeri Kabil’e havaalanını korumak için mi gidecek, işletmek için mi? Yapılan açıklamalarda farklılıklar var, kullanılan terminolojide birlik yok. Son günlerde Millî Savunma Bakanı Akar’ın, koruma kelimesini kullanmadan, ısrarla havaalanının işletilmesinden söz etmesi, dikkat çekici. Ankara’daki Afgan Büyükelçisi Amir Muhammed Ramin, bir önceki gün, diplomasi muhabirleriyle yaptığı sohbet toplantısında,  Türkiye’nin Kabil Havalimanı’ndaki varlığının bir askeri varlık olmayacağını söyledi. Kafalar daha da karıştı. O zaman bu kadar tan tana niye? Sivil bir görev olan Kabil Havaalanı’nın işletilmesini, halen ihaleyle bir Birleşik Arap Emirlikleri  şirketi yürütüyor. Türk askerleri de tel örgülerle çevrili bölgede, havaalanının yakın korumasını yapıyor. Ayrıca meteoroloji,  pistin bakımı, trafik kulesinin yönetimi gibi alanlarda destek veriyor.

Kamuoyu bilgilendirilmiyor

Kafa karışıklığının önemli bir nedeni kamuoyunun yeterince bilgilendirilmemesinden kaynaklanıyor. Amerikalılarla, NATO yetkilileriyle,  Taliban’la kimin, ne konuştuğu  bilinmiyor. Dışişleri, bu görüşmelerin neresinde, o da belli değil. Dışişleri Bakanlığı'nın son açıklaması, Cezayir’deki sel felaketinde hayatını kaybedenler için yapılmış. Afganistan hakkındaki  son açıklama ise, 30  Temmuz tarihinde, Herat’daki BM merkezine yönelik   terör saldırısıyla ilgili. Resmi açıklama olmayınca  da, ortalık şehir efsanelerine kalıyor.

Yabancı bir ülkede, hangi çerçevede, ne tür bir misyonla olursa olsun, asker bulundurmak aynı zamanda siyasi bir meseledir. Hele hele havaalanıyla sınırlı da olsa, Afganistan’da, Pakistan’la kol kola boy göstermeye kalkarsanız,  bölgedeki dengeleri altüst edersiniz. Türkiye-Pakistan-Taliban üçlüsünün egemen olacağı bir Afganistan, en başta Hindistan’ı son derece rahatsız edecektir. Esasen Keşmir konusundaki açıklamalarımız nedeniyle Hindistan ile ilişkilerimiz, uzun bir süredir, hiç olmadığı kadar kötü seyrediyor. Afganistan’dan gelen sığınmacılar nedeniyle şimdiden kaygılanmaya başlayan komşu Orta Asya Ülkeleriyle, ilişkilerimizin etkilenme olasılığı da var. Bölgede çıkar savaşı veren, Rusya ve Çin’in ne gibi bir tepki vereceklerini ayrıca düşünmek lazım. Umarım Dışişleri tüm bu konuları derinlemesine değerlendirmektedir.

Taliban Türk askerine saldırır mı?

Bir de “aynı inançta “olduğumuz Taliban’ın, son tahlilde Türk ordusuna  saldırmayacağı iddiaları var. İnşallah doğru çıkar. Ama adamlar, kendi ülkesinin vatandaşlarını, hatta kendi kabilesinden insanları bile gözlerini kırpmadan şakır şakır öldürüyor. Afganistan’da bir şeriat devleti kurulması emellerine engel olunduğunu görürlerse korkarım, Türkmüş Müslümanmış demeden saldırmak için bir dakika beklemezler. Böyle bir söz alınsa bile, Birleşmiş Milletler’in ve Avrupa Birliği’nin yaptırımlar listesinde yer alan Taliban’a ne kadar güvenilebilir?

Büyükelçi raporları önemli

 Vakti zamanında, Türkiye NATO çerçevesinde oluşturulan Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne (İSAF) katılırken, Kabil Büyükelçimiz, Türk askerinin tarihi bağlarımız bulunan Afganistan’a, NATO şapkasıyla gelmesine şiddetle karşı çıkmıştı. Hiçbir zaman” biz emekli olduk, bakanlık bitti” diyenlerden olmadım. Halen Bakanlık kadrolarında görev yapan pırıl pırıl genç meslektaşlarım olduğunu biliyorum. Siyasi tercihlerle atanan Büyükelçiler hariç, çoğunu da yakından tanıyorum. Ama artık kaç büyükelçimiz,  Ankara’nın hoşuna gitmeyebilecek görüşlerini gönül rahatlığıyla rapor edebiliyor, emin değilim. Rapor edilen görüşler de,  ne kadar dikkate alınıyor, o da ayrı bir soru işareti.

Yazarın Diğer Yazıları

Kadınların fendi Netanyahu’yu yendi

Kamuoyunda “Lahey’i basma yasası” olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”, (ASPA) ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir

“Amerika’yı seversen, İsrail’i sevmek zorundasın”

Kesin olan bir öngörü varsa, o da Trump 2.0’ın İsrail’e olan desteğinin her hâl ve kârda artarak devam edeceğidir. Türk-Amerikan ilişkilerinde önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en fazla başını ağrıtacak konuların ilk sıralarında da İsrail ile ilişkiler, Filistin meselesi ve Hamas konusundaki görüş ayrılığı gelecek gibi görünüyor

 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve maratonu

G-20 Zirvesi'nin bildirisinde sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden BM güvenlik konseyi reformuna, iklim değişikliğinden kadın cinayetlerine kadar ne ararsanız var. Ama İsrail ve Rusya’nın saldırılarını sona erdirmeleri çağrısında bulunan tek bir cümle yok. Acaba tüm bu zirveler ne için yapılıyor?

"
"