24 Mayıs 2013
İlk kez hep birlikte konuştular
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Başkan yardımcıları Cemil Bayık ve Sabri Ok, ilk kez üçü birlikte T24'te yayımlanacak bu röportaj için sorularımı yanıtladılar. Dün yaptığım beş saatlik görüşmede Başkan Yardımcısı Ronahi Serhat ve PKK'nın kadın hareketini yöneten Sozdar Avesta da önemli açıklamalar yaptılar.
Türk analarının acılarını paylaşıyoruz
Kandil'deki bir uçurumun kenarında Sakine Cansız'ın adı verilen PKK akademisindeki sohbette, önce Türkiye'deki şehit anaları için ne düşündüklerini, bu süreçte onlara herhangi bir mesajlarının olup olmayacağını sordum. Verdikleri ortak mesaj, “Türk analarının acılarını elbette paylaşıyoruz” oldu.
Türk askeri bizim düşmanız değil
Karayılan, “Artık Türk ve Kürt analarının ağlamalarını istemiyoruz. Her iki tarafta yaşamını yitirenlerin anısına barış ve kardeşliği tesis edelim. Şu bir gerçek; karşımıza çıkarılan askerler bizim düşmanımız değildir. Düşman, Kürtlere karşı inkâr siyasetini geliştiren kurumdur. İnkâr biterse düşmanlığın temeli de sona erer” diyor.
Savaşı erkek zihniyeti yarattı, barış analarla gelir
Ronahi Serhat “Barış, anaların çabasıyla gelir. Savaşı yaratan ‘erkek zihniyeti’dir. Askerler de ezilen emekçi halkın evlatlarıdır”, Sozdar Avesta da “En büyük acıyı analar çekti” diyor. Bayık “Biz savaşmak zorunda kaldık. Savaşta istenmeyen durumlar da yaşandı” derken Ok “En iyi cevap onurlu bir barış olur” diye konuşuyor.
İkinci aşama seçimden önce bitmeli
Çözüm taleplerinde “çoğulcu anayasa ve anadilde eğitim hakkı” vurgulanıyor, etnik vurgu yapılacaksa bütün gruplara atıf isteniyor. Karayılan âkil heyetlerin çalışmasının iyi olduğunu, ancak AKP'nin hâlâ yol temizliği yapmadığını söylüyor ve ekliyor: “Yasal düzenlemeler ve yeni anayasanın seçimlerden önce bitmesi lazım...”
KANDİL
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, KCK Yürütme Konseyi üyeleri ve Başkan yardımcıları Cemil Bayık ve Sabri Ok, ilk kez üçü birlikte Türk medyasında T24’e konuştular. Dün Kandil'de bana verdikleri ortak mesaj şu cümlede düğümlendi:
“Türk analarının acılarını paylaşıyoruz.”
Toplam beş saat süren görüşmeye KCK Yürütme Konseyi Üyesi ve Başkan Yardımcısı Ronahi Serhat ve PKK’nın kadın hareketi olan KJD’nin Koordinasyon Üyesi Sozdar Avesta da katıldılar.
Kandil’de, dağların tepesinde, bir uçurumun kıyısında, adı Şehit Sara (Paris suikastında hayatını kaybeden Sakine Cansız) konan akademide beş saat süren bu görüşmeyi yaptım.
Sabri Ok ve Sozdar Avesta, PKK temsilcileri olarak “Oslo sürecine” katılmışlardı.
Sabri Ok, 23 yılını hapiste geçirmiş bir PKK’lı.
Cemil Bayık, PKK’nın kurucu çekirdek kadrosunun içinde yer alan bir isim ve Apo ile birlikte örgütün en eskilerinden sayılıyor. Geçmişinde, çocukluğundan itibaren bir süre Nurculuğu da var. Babasının kendisini Kuran kursuna gönderdiğini söylüyor. Yüksekokul yıllarında ‘devrimci’ oluncaya kadar Nurculuğu devam etmiş. İlk eyleminin 1973’te gerçekleştiğini söylüyor.
PKK’nın Apo ile birlikte Ankara grubu diye anılan kurucu kadrosunda Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Ali Haydar Kaytan ve Rıza Altun’la ismi bir arada anılan Cemil Bayık, geçen hafta yine bu köşede kendisiyle mülakatımın yayımlandığı Bahoz Erdal’la birlikte PKK’nın şahin kanadını temsil ettiğine dair iddialara gülüp geçiyor.
Dağların tepesinde, yemyeşil ağaçların arasında yer alan ve çadırlardan oluşan “Şehit Sara Akademisi”nde önce Türkiye'deki şehit askerlerin analarına dönük herhangi bir mesajları olup olmayacağını sordum. Herkesin ortak mesajı “Türk analarının acılarını elbette paylaşıyoruz” oldu. Bu konuda Murat Karayılan özetle şunları söyledi:
“Yaşanmış olan trajediler bizim irademizin dışında olmuştur. Bunun kaynağında geçmişte Kürtlere karşı uygulanan inkâr siyaseti vardır. Yaşamını yitirmiş askerlerin analarına mesajımız odur ki, bu kavga bizim tercihimiz değildi. Artık hem Türk analarının, hem Kürt analarının gözyaşı dökmelerini, ağlamalarını istemiyoruz. Her iki tarafta yaşamını yitiren, şehit düşen gencecik insanlarımızın anısına, barış ve kardeşliği tesis edelim diyoruz. Şimdiye kadar düşenler düştü. Artık kimse düşmesin. Bize onların bıraktığı miras kör bir kavga değil, barış ve kardeşlik olsun diyoruz. Tüm anaların; Türk olsun, Kürt olsun hepsinin acısını paylaşıyoruz. Bundan sonra da acı çekilmesin diye çaba sarf ediyoruz.”
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Karayılan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Önder Apo’nun çağrısı doğrultusunda yaptıklarımız bizim barış konusundaki sözümüzde ciddi, samimi olduğumuzu gösteriyor. Eğer karşı taraf da gerekeni yaparsa, hiçbir ana bundan böyle acı çekmeyecektir.”
KCK Yürütme Konseyi’nin Kadın Başkan Yardımcısı Ronahi Serhat’ın da analara mesajı şöyleydi:
“Kürt olsun, Türk olsun bütün analara en güzel armağan, barışı gerçekleştirmektir. Esas barış, anaların, kadınların çabasıyla gelir. Savaşı yaratan ‘erkek zihniyeti’dir.”
Başkan Yardımcısı Cemil Bayık, “Tabii ki Türk analarının da acılarını paylaşıyoruz” diye özetlediği bu konuyla ilgili görüşünü şöyle devam ettirdi:
“Biz savaşmak zorunda kaldık. Kimse isteyerek savaşmaz. Savaşta istenmeyen durumlar da yaşandı. Barış tesis edilmeden, acıları da tam olarak paylaşmak mümkün değildir. Barışı esas analar gerçekleştirecektir. Türk anaları da bunun için, barış için mücadelede öncülük etmeliler.”
Başkan Yardımcısı Sabri Ok da analara mesajında şöyle dedi:
“Anaların duygularını ifade etmek çok zor. En iyi cevap, onurlu ve güzel bir barış olacaktır analar açısından.”
PKK içinde kadın hareketinden sorumlu olan Sozdar Avesta ise analara dönük mesajında şöyle dedi:
“En büyük acıyı hiç kuşkusuz Kürt olsun, Türk olsun, analar yaşadı. Kürt anaları, bu yıl içinde Şırnak, Hakkâri, Dersim dağlarında barış çadırları kurdular. 2013 yılı baharının, Türkiyeli ve Kürdistanlı anaların kucaklaşma baharının bir başlangıcı olacağına inanıyoruz.”
Murat Karayılan, şehit anneleriyle ilgili mesajında sözü savaş ve barış söylemlerine getirdi:
“Biz burada kendi saflarımızda şehit annelerini kin duymamaları için yönlendiriyoruz. Türk tarafında da keşke böyle olsa… Eksik olan budur. Biz cenazelerde barıştan söz ediyoruz. Türk tarafında ise savaş söylemini öne çıkaran, intikamcı duyguları öne çıkaran bir yaklaşım ağır basıyor.”
Karayılan, sözü ‘Türk askeri’ne de getirdi ve şöyle dedi:
“Şu bir gerçek; karşımıza çıkarılan askerler bizim düşmanımız değildir. Düşman, Kürtlere karşı inkâr siyasetini geliştiren, yöneten kurumdur. Kavganın nedeni inkârdır. İnkâr siyaseti ortadan kaldırılırsa düşmanlığın temeli de sona erer.”
Ronahi Serhat da aynı konuda görüşünü belirtirken, “Askerler de ezilen emekçi halkın evlatlarıdır” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, daha sonra sözü “yol haritası”na getirdi. Kendisinden bu yol haritasını aşamalar halinde özetlemesini istedim. Bu konuda konuşurken, bir cümlesinin altını özellikle çizdim:
“Esas çözümle bağlantılı olarak AKP hükümetinin henüz yaptığı bir şey yok. Neden bilemiyorum.”
Karayılan yol haritası konusunda “birinci aşama”yı “bizim yaptıklarımız” diye tarif ediyor ve şunları söylüyor:
“Ateşkes kararı ve uygulaması, çekilme kararı ve uygulaması, bunlar bizim yaptıklarımız. Her ikisi de yürüyor. 8 Mayıs’tan bu yana beş grup geldi. Son günlerde aşırı yağıştan dolayı aksamalar var. Önümüzdeki ay tekrar hızlanır. Bir zaman vermek yanlış… Ama çekilmede ana halka bir - iki ayda biter.”
‘İkinci aşama’ya gelince, Karayılan, bu aşamayı “esas çözüm aşaması” olarak niteliyor. Bu konuda söyledikleri şöyle:
“Hükümet kısa zamanda bir yol temizliği yapabilirdi. Bunların arasında KCK’lıların serbest bırakılması var. Çıkanlar henüz çok az. Ayrıca hapiste hasta olanlar var. Onlar bırakılabilirdi. Ama nedense devlet kendini sıkmış bekliyor. Neden acaba? Yine Terörle Mücadele Kanunu öne alınabilirdi. Çünkü bu kanun Kürtler için bir tür sıkıyönetimdir. Paketler açıldı, örneğin 4. yargı paketi. Ama bunlar yetersiz. (Cemil Bayık da Karayılan’ın bu açıklamasının altını çiziyor.) Sonra Seçim Kanunu değiştirilebilir, baraj düşürülebilirdi. Yine Siyasi Partiler Kanunu değiştirilebilir, örneğin hâlâ ceza konusu olan, Kürtçe siyasi propaganda yasağı kaldırılabilirdi. Bunların hiçbiri yapılmadı şimdiye kadar.”
Karayılan sözü daha sonra, yine ikinci aşama çerçevesinde yer verdiği ve anayasal sorun diye tarif ettiği yeni anayasa konusuna getirdi.
“Anayasa tekçi değil, çoğulcu olmalı” diye söze başladı, yeni anayasada ana dilde eğitim hakkının önünün açılması gerektiğini, etnik vurgudan arındırılmış yeni bir vatandaşlık tanımının yapılması gerektiğini söyledi. Anayasa konusunda Karayılan’ın söyledikleri özetle şöyleydi:
“Öyle bir yeni anayasa olmalı ki, Türkiye’yi demokratikleştirirken Kürt inkârına da son verecek, Kürt halkının varlığını ve özgürlüğünü kabul edecek, Türkiye’de yaşayan diğer inanç gruplarının, mezheplerin eşitlik ve özgürlüğünü de sağlayacak yeni bir anayasa lazım.”
Sözü anayasada Türklük ve Kürtlük konusuna getiren Karayılan şunları söyledi:
“Anayasaya Türk yazılmasına karşı değiliz. Anayasa toplumsal bir sözleşmedir. Gerçek bir anayasa bir toplumun aynası olmalıdır. Bütün toplumu yansıtmalıdır. Eğer Türklüğü yazacaksa Kürtlüğü de, diğer inanç gruplarını da yazmalıdır. Hiçbir inkârın olmamasıdır önemli olan.”
Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Sabri Ok, anayasada Türklük meselesine Karayılan’dan biraz farklı bakıyor. Karayılan'a kod adıyla “Cemal arkadaş” diye hitap ederek şunları söylüyor:
“Eğer anayasada Türklük denecekse Kürtlerden de bahsedilir. Kürt realitesi de anayasa içinde yer alır. Ya da tüm kimlikler nötrleştirilir. Anayasa etnik vurgudan arındırılır. AKP öyle anlaşılıyor ki, muhalefetten, MHP ve CHP’den gördüğü tepkilerden dolayı bu konuyu gündeme tam olarak getirmekten kaçınıyor.”
Karayılan yeni anayasa konusunda yine toplumsal rahatlama konusuna sözü getirdi ve şunları söyledi:
“Yeni ve demokratik bir anayasada her şey Türklükle izah edilmemeli. Türklükle izah etmek bir inkâr siyasetidir. İnkâr oldu mu baskı ve şiddet geliyor, ‘hepiniz Türksünüz’ siyaseti geliyor, asimilasyon geliyor. İşte analar ağlıyorsa, askerler ölüyorsa, Türkiye ekonomisi bunlardan zarar görüyorsa bunların altında bu inkâr siyaseti yatar. Bakın devletin bugüne kadar; ta 1925 Şark İslahat Planı’ndan, 1935 İsmet İnönü raporundan başlayarak Kürtlerin asimilasyonunu, Türkleştirmeyi öngören 10 temel raporu vardır. Devlet 90 yıldır tüm enerjisini Kürtleri eritmeye harcadı. Ama olmadı, yapamadı.”
Cemil Bayık, devletin ve AKP hükümetinin dil ve üslubunun hâlâ değişmediğinden yakındı ve şöyle dedi:
“Bir taraftan barış geliyor ama Kürtlerin inkârına dayanan algı, üslup ve dil hâlâ değişmiyor. Bülent Arınç’ın 'Kürtçe medeniyet dili değildir' demesi, 'Cehennemin dibine gitsinler' deyişi, 'eşkıya', 'terörist' bütün bunlar yaratılmış Kürt algısıdır. Kürtlere bakışın yanlışlığını ve bakışın düşmanlığını yaratan bugüne kadar izlenmiş olan devlet politikasıdır… Ulus-devlet çözüm olmadı Türkiye'de. Kürtleri asimile etmek olmadı, bu dikişler tutmadı. Bugüne kadar yaşanan çatışma ve acılar da bu inattan kaynaklandı. Yeni bir anayasa ile işte bunlara son vermek gerekir ve bu anayasada sadece bir etnisiteyi değil, sadece Türklüğü değil, toplum içindeki bütün çeşitliliği görmek gerekir. Bunun için de hem anayasanın, hem yalnız anayasanın ve yasaların değil, zihniyetin de değişmesi şart.”
Sabri Ok yeni anayasa çerçevesinde “idari konu”yu da gündeme getirdi. Anayasada merkeziyetçilikten kesinlikle kurtulmak gerektiğini, Kürtlerin de kendilerini yönetebileceklerini söyledikten sonra şöyle dedi:
“Ben seni yöneteyim, yönetmeye devam edeyim olmaz. Kürtler de kendilerini yönetsinler. Merkeziyetçilikten uzaklaşarak kendi kendini yönetmeye dönük yeni bir biçim formülasyon bulunabilir yeni anayasada…”
Murat Karayılan, ‘Akil İnsanlar’ın çalışmalarının kötü olmadığını, iyi olduğunu belirtirken, bir noktaya daha değindi. Bugüne kadar Kürtlere yapılmış olan haksızlıkların, Kürtlere dönük inkâr siyasetlerinin Türk halkına daha iyi anlatılması gerektiğini ve barış açısından bu noktanın büyük önem taşıdığını vurguladı.
Karayılan bu konuda Başbakan Erdoğan’ın 2005 yılı Ağustos ayında Diyarbakır’da yapmış olduğu “Kürt sorunu bizim de sorunumuzdur. Devletin de bu konuda yanlışları vardır” içerikli konuşmasına işaret etti. Karayılan Erdoğan’ın bu konuşmasını daha da ileri götürmesi halinde Türk kamuoyunun barış konusunda çok daha kolay ikna edilebileceğini söyledi.
Cemil Bayık, yol haritasının ikinci aşamasıyla ilgili olarak değerlendirme yaparken, bu çerçevede “önderliğin özgürlük konusu”nun ele alınması gerektiğini söyledi.
Karayılan “önderliğin özgürlük konusu"nun kendi içinde aşamalı olarak ele alınmasının doğru olacağını belirttikten sonra şunları söyledi:
“Önderliğin hapishane koşullarının düzeltilmesi ve dışarıyla daha rahat ilişki kurması, çözüm sürecinin derinleştirilmesi açısından önem taşıyor. Önderlik bizlerle daha kolay ilişki kurabilmeli.”
Bu noktada Cemil Bayık, Öcalan’ın sadece Kandil’le değil, çözüm için tüm ilgili kesimlerle görüşebilmesi gerektiğini söyledi.
Karayılan ise, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün çözüm süreci, Başkan Apo merkezli yürüyor. Bunun için Kandil’den bir heyet, bir KCK heyeti de, BDP heyeti de, Âkil İnsanlar da, akademisyenler, gazeteciler, sanatçılar da Önder Apo ile görüşebilmeli.”
Bunun üzerine Ronahi Serhat kadın heyetlerinin de İmralı’ya gidebilmesi gerektiğini belirtti. Bu arada Cemil Bayık, “Güney Kürdistan'dan da bir heyetin, Alevilerin de İmralı’ya gidebilmesinin” taşıdığı öneme işaret etti.
Zaman baskısı olduğunu, seçimlerin yaklaştığını belirterek bu ikinci aşamanın ne zamana kadar tamamlanabileceğini Karayılan’a sordum. Yanıtı şu oldu:
“Evet, süre daralıyor. Seçim sath-ı mâiline giriliyor. Seçimlerden önce bitmesi lazım bu ikinci aşamanın, yani yasal düzenlemelerinin ve yeni anayasanın…”
Çekilme Günlüğü yarın da Kandil’den devam edecek. Çekilme Günlüğü'nün dokuzuncu bölümünde, PKK ve başkanlık sistemi, yeniden çatışma ihtimali, PKK’nın özeleştirisi ve silahların gömülme konusu ile Aleviler yer alacak...
Twitter: @HSNCML
_______________________________________________________________________________
Hasan Cemal'in Çekilme Günlüğü:
İnsan Hakları Derneği’nin kurucularından Nimet Tanrıkulu, 29 Ekim 2024 tarihinde, hukuk dışı bir kararla tutuklanıp Ankara Sincan Kapalı Cezaevi'ne kondu
Yoksa yine malum "devlet ezberleri"yle yola devam çıkmazı mı?..
Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu
© Tüm hakları saklıdır.