Acı haber sabah vakti geldi:
Mümtaz Hoca'yı kaybettik.
Bir tweet attım:
Sevgili Hocam
Mümtaz Soysal’ı kaybettik,
kendisini sevgiyle,
rahmetle anıyorum.
Nur içinde yatsın.
Başımız sağolsun.
Tweet elbette yeterli değildi.
Akşama doğru yazıya oturdum.
Mümtaz Hoca'yı, onun dünyamdaki yerini düşündüm.
Mülkiye yıllarım...
Darbeci yıllarım...
Gazetecilik yıllarım...
Ve Hoca'yla kavgalarım...
Bir nokta belirgindi:
Sevgili Hoca'nın benim dünyamdaki yeri büyüktü, saygıdeğerdi.
Mülkiye'den itibaren çok şey öğrenmiştim ondan:
Düzene kafa tutmayı...
Hatta düzene meydan okumayı...
Dik kafalı olmayı...
Otoriteye itiraz etmeyi...
Sorgulamayı...
Eleştirel düşünmeyi...
Bunların hepsinde Mümtaz Hoca'nın yıllar içinde bıraktığı izler vardı bende...
1961'de sol radikalizmin kalesi sayılan Ankara'daki Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne, yani Mülkiye'ye girdiğimde Mümtaz Hoca anayasa kürsüsündeydi.
Ve benim dünyamı solculuğa, radikalliğe açan Doğan Avcıoğlu'nun Yön dergisinin önde gelen yazarları arasında Mümtaz Hoca da yer almıştı.
Hoca, Yön'de vardı.
Ama Devrim'de yoktu.
Çünkü Devrim'in darbeci çizgisine karşıydı. 1970'lerin başında Milliyet'in ikinci sayfasında çıkan ve ses getiren Her Şafakta Uyananlar başlıklı yazısıyla Devrim'deki askeri darbe beklentilerini sert bir dille kınamıştı.
Hoca, 12 Mart darbesi 1971 yılında vurduğu zaman Mülkiye'de dekandı ve bizim Devrim'de kışkırttığımız darbe yüzünden bir buçuk yıl hapis yatacaktı.
Mümtaz Hoca, Yön’cü kalmıştı. Cumhuriyet gazetesi için Şahin Alpay’ın 27 Aralık 1989’da yaptığı bir söyleşide “Ben hâlâ Yöncüyüm” diyordu.
Şu sözleri ilginçti:
"Ben sosyal demokrasiyi yeterli bulmuyorum Türkiye için.
Planlama diyorum.
Yani sosyalizan bir şey...”
Şahin Alpay soruyor:
Kapitalist bir ekonomi değil de, sosyalist ekonomi kurmayı hedef almak... Bunu söyleyen de pek kalmadı dünyada ama...
Hoca’nın yanıtı:
Ben biraz kalsın istiyorum Türkiye için...
Mümtaz Hoca'yı epeyce kızdıran bir yazı yazmıştım 1994'te, Sabah gazetesindeki köşemde. Hoca'nın siyasal çizgisindeki çelişkilere ışık tutmuştum.
Uzun bir yazıydı.
'Hoca bir yana, dünya bir yana' başlığını taşıyordu.
Hoca, sosyal demokrasiyi yeterli bulmaz ama adı sosyal demokrasi olan bir partiden, SHP’den milletvekili seçilebilir.
Hoca, sosyal demokrat-merkez sağ bir koalisyonu yerden yere vurur ama bir gün aynı hükümetin dışişleri bakanlığı koltuğuna oturabilir. Galatasaray Lisesi mezunudur ama fanatik Beşiktaş taraftarı olabilir.
Yazımın sonunu şöyle bağlamıştım:
Mümtaz Soysal öyle sıradan bir kişi değildir. Ülkemizin ender yetiştirdiği beyinlerden biridir.
Özellikle bir dönemde Türkiye’nin fikri yaşamına bazı açılardan damgasını vurmuştur.
Siyaset sahnemizin bugün de en etkili figürlerinden biridir.
Uzun lafın kısası:
Dünya bir yana, Mümtaz Hoca bir yanadır.
Bu uzun ve eleştirel yazımın çıktığı günün sabahı Ankara-İstanbul uçağında Hoca'yla karşılaşmış, burun buruna gelmiştim, o fısır fısır konuşma tarzıyla "Yine eğlenceli bir yazı yazmışsın" demişti bana...
Mümtaz Hoca'nın üslubundan ince alay hiç eksik olmazdı. O fısır fısır sesinde bazen alaycı titreşimler kendini ele verirdi.
Hatıralar bir dipsiz kuyu gibi...
2011 yılı Nisan ayı.
Bilgi Üniversitesi’nde 9 Mart ve 12 Mart’ı konuşuyoruz. Tarih Araştırmaları Kulübü’nün 12 Mart’ın 40. yılı dolayısıyla düzenlediği bir toplantı.
Genç bir kız yanıma yaklaşıyor:
“Gerçekten öyle mi? Bir zamanlar solcu aydınlar darbelere, darbe girişimlerine destek verdiler mi? Bu benim için yeni bir şey...”
Murat Belge “pardon”unu anlatıyor:
“Falaka işkence faslı bitmiş, geçip karşıma oturmuş. Kahve cigara... Bacak bacak üstüne atarken, bir ayağı bacağıma çarpıyor ve ‘pardon’ diyor. Bakakalıyorum.”
Mümtaz Hoca.
Kırk yıl geçmiş ama sağlam mantığı ve güçlü ikna yeteneği yerli yerinde. Her zamanki gibi sakin sessiz, yumuşak yumuşak, fısır fısır konuşuyor, sesini hiç yükseltmeden...
Eğer boş bulunur da satır aralarına dikkat etmez, nüansları atlar ve Hoca’nın kafasının arkasındakileri okumaya gayret etmezsen, bir anda zokayı yiyebilirsin.
Konuşmasına kendimce külyutmaz bir müdahale yapınca, Mümtaz Hoca, “Hep beni anlıyorsun ama karşı çıkıyorsun” diyor gülerek...
Mümtaz Hoca'yla Kürt sorunu, asker ve siyaset sorunu gibi konularda hep farklı düşünmüştük.
Ben geçmişin üstüne daha çok bir şal örterek, Hoca'yı sakınarak konuşunca da, mikrofona eğilerek sevecen bir sesle bana şöyle diyor:
Hasan Cemal bu sefer bana kıyamadı!
Konuşmasında Mümtaz Hoca, 27 Mayıs darbesinin Kurucu Meclisi’ne, anayasasına değiniyor. “O Anayasa Komisyonu’ndan bir tek ben kaldım hayatta,” derken içim burkuluyor.
Şimdi Mümtaz Hoca da gitti.
Biraz daha yalnızlaştık.
Hayat böyle, bir varsın, bir yoksun.
Sevgili Hocamı, benim dünyamdaki güzel izleri ve saygıdeğer yeriyle hep iyi hatırlayacağım.