Bu memlekette darbeler yapıldı.
İdam sehpaları kuruldu.
Başbakanlar, bakanlar asıldı.
Faili sözde meçhul cinayetler işlendi.
Devlet terörü uygulandı.
Hapishaneler, işkencehaneler boş kalmadı.
Siyasi partiler kapatıldı.
Siyaset yasakları kondu.
Peki, istenen oldu mu?
Hayır.
Sonunda "asker"in de en istemediği
yere savruldu Türkiye.
Laiklik karşıtı, sırtı Batı'ya dönük,
İslamcı gelenekten gelenlerin
"sivil diktası" lök gibi oturdu
memleketin başına...
Şimdi bu "tek adam rejimi"
yeniden parti kapatmaya hazırlanıyor.
6 milyon oyu olan Türkiye'nin
üçüncü büyük partisinin kapısına
kilit vurmaya hazırlanıyor.
Ve benim de bu yazıyı yazarken
içim daralıyor.
Çünkü, bu konuda kim bilir kaç defa
eleştiri yazıları yazmış,
yazarken de her seferinde
Başyazarım Nadir Bey'in
"Bu adam hayata boşuna gelmiş diyecekler"
sözünü hatırlamıştım.
Bugünkü hissiyatım da öyle.
* * *
Bu satırları yazarken boğulur gibi oluyorum.
Kim bilir kaç kez aynı şeyleri yazı diye
alt alta sıraladım. Hem aynı konuda
ne kadar çok yazdığım için boğulur
gibi oluyorum, hem de iç dünyam
çaresizlikten kaynaklanan bir karanlığa
gömüldüğü için boğulur gibi oluyorum.
Bugüne kadar yazdım da ne değişti?
Memlekete demokrasi mi geldi?
Devlet hukukla mı tanıştı?
Özgürlük mü kapıyı çaldı?
Hapishaneler mi boşaldı?
İsteyen istediği gibi yazmaya konuşmaya mı başladı?
Hayır, hiçbiri olmadı.
Bir hayal kırıklığından öbürüne koştuk durduk.
Ama yine de kalemi dik tutmak lazım.
Evet, şimdi de HDP'yi kapatmaya hazırlanıyorlar?
Kapatın gitsin HDP'yi de...
Türkiye zaten siyasi partiler mezarlığı bir ülke değil mi?
Ne kadar çok yazılmış, çiğnenmiş bir söz...
Öyle ama bu ülkenin çok acı bir gerçeğini ifade ediyor.
Darbeler...
Kapatılan partiler...
İdam sehpaları...
İşkencehaneler...
Siyaset yasakları...
Hapse atılan siyasetçiler...
Sürgünler...
Cumhuriyet tarihimiz bunlarla dolu.
Toplam 30 parti kapatılmış.
Sonuç?
Demokrasi mi geldi memlekete?
Hayır.
Barış mı kapımızı çaldı?
Hayır.
Hukuk devleti mi olduk?
Hayır.
1989'dan itibaren kapatılan,
kendini fesheden "Kürt partileri"ni hatırlayın:
HEP...
ÖZEP...
ÖZDEP...
DEP...
HADEP...
DEHAP...
DTP...
BDP...
Hepsi sahneden indirildi, kapatıldı.
Peki, kapılarına kilit vuruldu da ne oldu?
Bunca baskıya rağmen, bunca siyasal kırıma rağmen
Kürt siyasal hareketi varlığını,
canlılığını korumaya devam etti.
Son olarak HDP sahnede.
6 milyon oy...
Toplam yüzde 12 oy...
Ve 67 milletvekili...
Şimdi de HDP yok edilmek isteniyor.
Milletvekilleri hapse atılıyor.
Parti yöneticileri hapse atılıyor.
Belediye başkanları hapse atılıyor.
Kürtlerin oylarıyla 65 belediye kazandı HDP,
elinde bugün sadece 6'sı kaldı.
Devlet "darbe" yaptı, milletin oyunu hiçe saydı!
Şimdi de partinin kapatılacağına dair işaretler çoğalıyor.
Kapatsanız ne olacak ki?
Cumhuriyet tarihi boyunca zulmün,
baskının, hukuksuzluğun, adaletsizliğin
daniskasını yaşattınız Kürtlere...
İdam sehpaları kurdunuz.
İnsanları Diyarbakır askeri cezaevi gibi
işkencehanelerden geçirdiniz,
oralarda bok yedirdiniz insanlara bok...
Yetmedi, evlerini yıktınız.
Yetmedi, köylerini yaktınız.
Yetmedi, Kürtlere kendi yurtlarında sürgün yaşattınız.
Yetmedi, barış umutlarını yok ettiniz Kürtlerin.
Barış hayallerini yok ettiniz.
Barışa hasret yaşayıp gittiler.
Özgürlüğe hasret yaşayıp gittiler.
Yetmedi mi, söyleyin yetmedi mi?
Soruyorum:
Sonuç ne oldu?
Ne elde ettiniz?
Ne değişti?
Boğulur gibi oluyorum
bu satırları yazarken...
Evet öyle.
Barış umuduyla, demokrasi umuduyla,
hukuk ve adalet umuduyla, özgürlük umuduyla
yıllarca aynı şeyleri yaz yaz...
Ama bir arpa boyu yol git...
Ne büyük hüsran...
Ne büyük hayal kırıklığı...
Şimdi bir daha sil baştan mı?
Hadi bakalım.
Kapatın HDP'yi de...
Zindanları iyice doldurun...
Daha çok doldurun...
Yaşananları bir daha, bir daha yaşatın...
HDP'den sonra sıraya CHP'yi koyun!
Hadi ne duruyorsunuz?
Siyaset alanını iyice daraltın.
Siyaset alanını sadece kendinize ayırın.
Ayırın ki, sizin gibi düşünmeyenler kımıldayamasın.
Ayırın ki, sizin gibi düşünmeyenler nefes alamaz hâle gelsin.
Muhalefete hayat hakkı tanımayın.
Özgürlükleri daha da boğun.
Kürtlerin sesini soluğunu iyice kesin.
Hadi ne duruyorsunuz?
HDP'yi de kapatın!
Kaç yıldır Silivri zindanında yatan
ama kalemiyle dimdik duran
sevgili Ahmet Altan'ın 2009'da
Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP)
kapatılmasının ardından yazdığı gibi:
Bize ümit haram.
Bize hayal haram.
Bize barış haram.
Hangi Kürt genci bir daha bu ülkeye güvenir?
Hangi Kürt insanı bir daha adalete güvenir?
Her şeyin bir kandırmaca, bir yalan,
bir aldatmaca olduğunu düşünmez mi?
Böyle düşünmekte haklı olmaz mı?
HDP'yi de kapatarak, memleketi yangın yerine çevirerek
seçim kazanmak isteyenler,
şunu kafanıza sokun:
Demokrasiye giden yollar açılmadıkça...
Demokratik siyaset alanları genişlemedikçe...
Özgürlük ortamları gelişmedikçe...
Değişen bir şey olmayacak.
İstediğiniz sonucu elde edemeyeceksiniz.
Geçmişte bunları çok yaşadık çünkü...
Öylesine acılar yaşandı ki, bu acılar gün geldi
onları yaşayanların gücüne dönüştü.
Bu satırları yazarken yine de boğulur gibi oluyorum.
Hallerimiz ne kadar hazin, ne kadar acıklı...
5 Ekim 2020 tarihli
T24'deki yazım
Hasan Cemal kimdir?
Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi.
1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi.
28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı.
Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu.
Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle:
- Tank Sesiyle Uyanmak (1986)
- Demokrasi Korkusu (1986)
- Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987)
- Özal Hikâyesi (1989)
- Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999)
- Kürtler (2004)
- Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005)
- Türkiye'nin Asker Sorunu (2010)
- Barışa Emanet Olun (2011)
- 1915: Ermeni Soykırımı (2012)
- Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014)
- Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014)
- Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018)
- Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var.
|