Bazen yıllar öncesine kaçmak hüzünlü de olsa iyi geliyor.
Dün akşamüstü Boğaziçi Üniversitesi'ndeydim, Prof. Daron Acemoğlu'nun konferansını izlemek için.
Eski zamanlarda Boğaziçi'nin adı Robert Kolej'di.
Çam ağaçlarının arasından Boğaz'ı, Bebek'i seyrederken, o çok eski zamanlarda yaşadığım büyük hayal kırıklığı aklıma geldi.
1961'de liseden mezun olunca Robert Kolej'e girmeyi çok istemiştim.
Ama olmadı.
Giriş sınavında çakmış ve çok üzülmüştüm.
Yaz tatillerini Bebek'te, ablamın yanında geçirirdim.
1960'lı yıllarda, Robert Kolej'in şimdi park olan sahasında futbol oynardık.
Bebek Futbol Takımı (ayakta, sağdan ikinci HC) Robert Kolej'in sahasında...
Kızlı erkekli öğrencilerin neşeli, renkli, rahat halleri içimi ısıttı. Ne kadar şanslı olduklarının acaba ne kadar farkındalar diye düşündüm.
Konferans mekanı, Albert Long Hall'e girince yine yıllar öncesi gözümün önünden geçti.
1987 ya da 1988 yılı olmalı.
Uğur Mumcu sahnede.
Boğaziçi öğrencilerinin en çok okudukları köşe yazarı ödülünü alıyor. Ve her zamanki hitabet gücüyle salonda büyük bir çoşku dalgası yaratıyor.
Sonra sıra bana geliyor.
Bana da Boğaziçi'nde en çok okunan gazetenin, Cumhuriyet'in Genel Yayın Yönetmeni olarak bir plaket veriliyor.
Yıllar ne çabuk geçiyor.
Prof. Daron Acemoğlu sahnede.
Konferansının adı:
The Narrow Corridor States, Societies and the Fate of Liberty
Renkli bir slayt beliriyor ekranda.
Bir gösteri, bir çocuğun elinde pankart:
Dünyayı kurtarın!
Babasının sırtında oturan bir başka çocuğun elinde de bir pankart:
Temizleyin bu pisliği!
Acemoğlu konuşuyor:
İşte özgürlüğün özü
ve özgürlüğün güvencesi...
Prof. Acemoğlu özgürlüğü anlatıyor.
Demokrasiyi anlatıyor.
Demokrasiyle, demokratikleşmeyle büyüme arasındaki ilişkiye bir çizgi çekiyor.
Devletin gücüyle halkın gücünü karşılaştırıyor.
Çin'den söz ederken, despotik devletin, güçlü devletin nasıl güçlü toplum istemediğine, toplumu nasıl zayıflatmaya çalıştığına dikkat çekiyor.
Bir ara sözü Türkiye'ye getiriyor.
1990'ların sonunda yaşanan mali krize değiniyor. Sonrasındaki reformlar sayesinde Türkiye'nin yüksek kaliteli bir büyüme sürecine girdiğine işaret ediyor.
Renkli bir slayt daha ekranda:
Türkiye'de, hapisteki gazeteci oranının 2012 ile 2018 yılları arasında yaşadığı tırmanışın çarpıcılığı...
Prof. Daron Acemoğlu, bu sürecin tersine çevrilmesi gerektiğine vurgu yapıyor.
Sözü, popülizm ile milliyetçiliğe getiriyor.
2005, 2010 sonrasında demokrasiye dönük talebin dünyada azalmaya başladığını, demokrasiyi sadece seçim sandığından ibaret sanan çoğunlukçu demokrasi anlayışının dünyada yaygınlaştığına değiniyor:
Demokrasi açısından
mutlu zamanlardan
geçmiyor dünyamız.
Acemoğlu iki saat süren keyifli, düşündürücü ve öğretici konferansında, sözü bir kez daha 'despotizm'e getirince, ben de kendisine kısa bir soru yöneltiyorum:
Sizce Türkiye de despotik
bir rayda mı yol alıyor?
Prof. Acemoğlu'nun yanıtı tek sözcük oluyor:
Evet.
Sorumu sürdürüyorum:
Bu despotik ray,
Türkiye'deki ekonomik kriz
ortamını derinleştiriyor mu?
Prof. Daron Acemoğlu bu soruma da hayır demiyor.
Ben de kendi kendime diyorum ki:
Türkiye demokrasi, özgürlük ve hukuk devleti rayından uzaklaştıkça, yalnız siyasal değil, ekonomik istikrardan da her geçen gün uzaklaşıyor.
Prof. Daron Acemoğlu