Diyarbakır'dan, Kulp'tan içimi acıtan bir haber:
Yol kenarında el yapımı mayının patlamasıyla yedi köylü hayata veda ediyor.
Tweet atıyorum:
Kulp'taki PKK terör eylemini lanetliyorum,
hayatını kaybedenlere
Allah'tan rahmet diliyorum.
Az sonra bu kez içimi ısıtan bir haber:
Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin kararıyla hapisteki Cumhuriyetçilere tahliye...
Bu karar ve tahliyeler iki noktayı vurguluyor:
İfade özgürlüğü...
Ve gazetecilik suç değildir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin araladığı bu kapıdan gelecek ay Ahmet Altan'lar, Nazlı Ilıcak'lar da geçebilir, onlar için de tahliye kararı çıkabilir.
Bir başka olumlu gelişmenin haberini okuyorum:
Barış Akademisyenleri davasında bir beraat kararı daha...
Zincirleme gelen beraat kararlarıyla iki nokta öne çıkıyor:
1. Barışı savunmak suç değildir.
2. Suça ortak olmayacağız, demek ifade özgürlüğü içindedir.
Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla Barış Akademisyenleri davasında beraatler zincirine bir halka daha eklenmiş oluyor.
Bir başka konu:
Analar ağlamasın!
Evet, ağlamasın.
Bunun için barış lazım, barış kapısını zorlamak ve açmak lazım.
Bu konuda hapisten, Edirne'den Selahattin Demirtaş'ın barışa çağrı yapan sesi yükseliyor, içimi ısıtıyor:
Çocuklarının dağa gittiğini veya PKK tarafından kaçırıldığını belirten aileler, bir süredir HDP Diyarbakır il binası önünde oturma eylemi yapıyorlar.
Her şeyden önce, bir annenin ve babanın kendi evladına kavuşma isteği ön koşulsuz, amasız ve ancaksız olarak haklı ve meşrudur.
İşin özü ve esası da budur.
Bu ailelerin iktidar tarafından HDP binasına yönlendirildiği,
kayyum atamalarına karşı oluşan tepkiyi örtmek için organize edildiği,
iktidar tarafından siyasi amaçlar doğrultusunda istismar edildiği,
aileleri HDP’yi yönlendirenlerin gerçek amaçlarının bu annelerin amaçlarıyla uzaktan yakından alakasının olmadığı,
hatta aileleri ziyaret edenlerden bazılarının niyetlerinin provokasyon olduğu,
iktidarın asıl amacının HDP’yi kriminalize ederek toplumsal lince tabi tutmak istediği ve benzeri pek çok argüman ileri sürülüyor.
Elbette bunların hepsinin doğruluk payı vardır.
Ancak yine de bunların hiçbiri, annelerin beklentisinin meşruluğuna ve haklılığına halel getirmez.
Asıl sorumluluğun iktidarda olması, meselenin özünü ıskalamamızı gerektirmez.
Bazı annelerin HDP’ye yönelik haksız ithamlarda, eleştirilerde ve sitemlerde bulunmalarını da anlayışla ve serinkanlılıkla karşılamak zorundayız.
Bu insanlar, şu veya bu şekilde HDP’den yardım istiyorlar.
Bütün bu kışkırtmalara rağmen, HDP’nin serinkanlılıkla, ilkeli ve ahlaklı duruşunu koruması ve kalıcı çözümlere odaklanması gerekir.
Aslında HDP’liler, çeşitli vesilelerle bunları da açıkladılar.
Bir kez de ben hatırlatmış olayım:
PKK’nin bu ailelerin
çağrısına derhal cevap
vermesini öncelikli olarak talep edelim.
Çocukları dağda olan veya PKK’nin elinde olan kamu görevlilerinin ailelerinin evlatlarına sağ salim kavuşabilmelerinin en etkili, kalıcı ve ahlaki yolu barışı savunmak ve barışın sağlanması için bütün taraflara samimi çağrılar yaparak bunun siyasi, sosyo psikolojik ve toplumsal altyapısını bir an önce oluşturmaktır.
Geçmiş deneyimlerden de yola çıkarak, Öcalan’ın bu konulardaki etkisini ve samimiyetini değerlendirip devreye girmesini sağlayalım.
Sadece HDP önündeki anneleri değil, eli yüreğinde bekleyen tüm anneleri sevindirecek, ülkeye demokrasiyi ve barışı getirecek girişimlerin önünü açalım.
Bütün bunları bir siyasi partiyi büyütmek, ötekini küçültmek, berikini dışlamak için değil, 82 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının huzuru, özgürlüğü, demokratik yaşamı, barışı için yapalım.
Şehit anneleri de, Cumartesi Anneleri de, Barış Anneleri de, HDP önünde oturan anneler de başımızın tacıdır.
Varsın bazı annelerin HDP’ye karşı iki lafı fazla olsun. Bu da onların annelik hakkıdır.
Siyasetçi, eleştirilmeye tahammül göstermek zorundadır.
Toplum HDP’den daha aktif bir demokrasi ve barış mücadelesi bekliyor.
HDP bunu cesaretle yaptığında kimin annelerin acısını istismar ettiği de kimin barıştan yana olmadığı da zaten görülecektir.
Anneler başta olmak üzere tüm kadınların yüreği bizi barışa doğru götürecektir.
Bu vesileyle yüreği evlat acısıyla yanan anneler başta olmak üzere tüm annelerin ellerinden öpüyorum.
Selahattin Demirtaş'ın sesine analar ağlamasın diyen, barış diyen herkesin kulak vermesini dileyerek yazımı noktalıyorum.