26 Mart 2024

Kaz da kazmış ha! Kampanya sokağa indi

"Yoktur birbirimizden farkımız, hepimiz rantiye ahfadıyız!" 2024 yılın yerel seçim kampanyasını özetleyecek bir cümle bulmak gerekirse, bir reklam sloganından alınmış ilhamla, bu cümleyi önerebiliriz

Yerel demokrasinin, farklı yerel yönetim anlayışları arasında bir yarışma olması beklenir. Örneğin 1960'lı yıllarda öyleydi. Şimdi, ideolojik yelpazedeki zenginliğe rağmen, ana aktörler birbirine benziyor. Herkes herkes gibi olmak istiyor. Çünkü herkes aslında aynı şeye talip!

Hemen her konuda vaatler lokanta menüsünden alınmış yemekler gibi: Kuru fasülye, pilav, hoşaf…

Ve herkese, ya da yaşlılara, kadınlara, üniversitelilere şuna buna, turşu bedava!

İdeoloji yok, rüşvet var

Evet, bu kampanyanın özelliklerinden biri ideolojik ayrımların silikleşmesi ise, öteki de seçmene vaat edilen rüşvetlerin bolluğudur. Emeklilere, kadınlara, gençlere, öğrencilere, şuna buna horoz şekeri gibi gösterilen, aslında yerel yönetimle ilgisi olamayacak vaatlerin sonu gelmiyor.

Hizmet vaadi değil, iltimas vaadi!

Özellikle iktidar partisi sırtını devlet bütçesine dayadığından kumarda pot arttırır gibi vaat arttırırken, muhalefetin büyük kent belediyeleri de iktidarla aşık atmaya çalışıyor. İşleri zor!

Açıkça belli ki, partilerin bir yerel yönetim felsefesi yok. Oysa, örneğin CHP'nin, bir zamanlar vardı. Şimdi herkes sosyal demokratmış gibi sosyal belediyecilikten dem vuruyor. Sosyal belediyeciliğin sosyal demokrasinin yerel yönetime uygulanmış hali olduğu unutuluyor.

Afiş, pankart, bayrak, sokak

Her seçime yeni bir iletişim mecrasının damgasını vurduğundan söz edilir! Gazeteler, radyo, televizyon, son dönemlerde sosyal medya… Bu kez hangisi?

Ben, kampanyayı İstanbul'dan izleyen birisi olarak, bu kez baskın mecranın sokak olduğu kanısındayım! Pankarttan, afişten, bayraktan, apartman boyu fotoğraftan geçilmiyor. Bu işin de teknolojisi ilerlemiş, kalite yükselmiş. Sokaklar rengarenk…

Bu işte bir terslik yok mu? Yapay zeka ve dijital iletişim çağında bu bir paradoks değil mi?

Kuşkusuz öyle. Ama başka konularda fark olmayınca sokaktaki kapışma da normal.

Kaz adımları mı?

Belli ki birileri — parası çok olan birileri — bir caddeye, örneğin "beşuş çehreli" Murat Kurum'un 20 dev resmini koymanın sandıktaki getirisinin çok yüksek olduğuna inanıyor.

Getiriyi bilmem ama, götürünün çok yüksek olduğuna şüphe yok! Bu sektörde maliyet rakamlarının çok yüksek olduğunu biliyoruz. Uzmanlar astronomik bir toplam rakam çıkacağını ve bunun en pahalı yerel seçim kampanyası olarak tarihe geçeceğini söylüyorlar.

Peki, bu değirmenin suyu nereden geliyor? Nasıl geliyor? Hesap nedir?

"Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez!" diyorsanız, bu ne biçim kazdır? Kaç kilo gelmektedir?

Ciğeri, parfüm karşılığı Fransızlara mı satılmaktadır?

Yoksa, ülkenin başına kaz adımlarıyla gelmeyi gönülden geçiren kaz kafalıların hilesi midir?

Birkaç gün daha beklemek zorundayız?

1 Nisan sabahı kazın ayağının ne olduğunu anlayacağız!


https://haluksahin.net/'ten alınmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Yalan, gürültü, dezenformasyon.. Gerçek iletişimci ne yapmalı?

Hepimiz, yani gazeteciler başta biz iletişimciler bir çeşit radikal filozof olmak zorundayız

Dibe vurmak... Ve ayağa kalkmak...

31 Mart seçimlerinde birçok kişi hayatının doruğuna çıktı ya da dibe vurdu. Şimdi, özellikle dibe vuranların ne yapacaklarını merak ediyor, ilgiyle izliyoruz

31 Mart’ta Türkiye Akdeniz’e doğru kaydı, haritanın rengi kırmızı değil mavi olmalıydı: Akdeniz Mavisi!

Hafta boyunca 31 Mart seçim sonuçlarına bir, çok açı ve plandan bakıldı. Ben bugün geriye çekilip açılarak, sinema diliyle “zoom out” ederek, büyük resme bakmak ve sormak istiyorum: Aslında ne değişti?