02 Ekim 2024

Bu çocuklar ne olacak: Bir makine bir makineye gel beraber…

İletişim alemi daha çok makinelerin makinelerle konuştuğu bir paralel evrene dönüşmekte. Bu yönelim devam edecek. Peki, öyle bir dünyada bu çocuklar kendi mesleki rollerini nasıl tanımlayacaklar?

İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin açılış dersinde önümde oturan pırıl pırıl öğrencilere bakarken aklımda bu soru vardı:

 “Bu çocuklar ne olacak?”

Net bir yanıt bulamadım. Çünkü değişim tufanı o kadar azgın ki, göz gözü görmüyor. Sellerden her meslek etkileniyor ama iletişim bunların başında geliyor.

Daha dijital iletişim ortamına ayak uyduramadan, yapay zekânın marifetlerini yeni yeni keşfederken, 10 yıl sonrası için dudak uçuklatıcı kestirimler duyuyoruz.

Ben orada olamayacağım, buna şüphe yok ama, bu çocuklara ne olacak? Ya da bu çocuklar ne olacak?

Çocukluğumuzda bu yanıtlaması oldukça kolay bir soruydu. Doktor, mühendis, avukat, öğretmen, gazeteci olmak istiyorduk. Mesleki yükselmenin basamakları belliydi. Örneğin bir gazeteci normal olarak muhabir, istihbarat şefi, yazı işleri müdürü olarak genel yayın yönetmenliğine yükselmenin hayallerini kurabilirdi.

Editör ne işe yarar?

Arada istisnalar olabiliyordu tabii. 1991 yılında asker arkadaşım Uğur Dündar, Arena programında birlikte çalışmamızı önerdiğinde jeneriğe yazmak üzere uygun bir kategori bulmakta zorluk çekmiştik.

Sonunda Uğur “Sana editör diyelim” demiş, ben de kabul etmiştim.

Neydi editör? Tam olarak ne demek istiyorduk? Türk basınında başka bir “editör” yoktu. Demek ki, işler eski kalıplara sığmıyordu, yeni bir kategorilere ihtiyaç vardı.

Bursa’ya gittiğimde anneannem bana o kadar yıl iletişim okuduktan sonra ne olduğumu sormuştu. “Editör oldum!” demiştim. Endişeyle yüzüme bakıp “O da ne ki?” diye sormuştu. “Bir çeşit müdür!” demiştim.

“Müdür” lafını duyunca rahmetli rahatlamış, “Ha, o zaman iyi” demişti.

İçerik üreticisi

İletişim dünyasının son süratle değiştiği, dal budak saldığı günümüzde insanların yaptığı işleri yaftalamak daha da zorlaşacak. Ya “içerik üreticisi” gibi muğlak etiketlerle yetineceğiz ya da İngilizcesinin Türkçe karşılığını üretmeye çalışacağız. “Influencer” gibi.” İçerik üreticisi” “content producer” için uydurulmuş çok sevimsiz bir terim, ama adeta iletişim içeriğinin gelecekteki evrimini de ima ediyor.

Evet, bu çocukların çoğu dijital medya için içerik üreticisi olacaklar. Yanı genellikle ısmarlama yazılar yazacaklar, resimler, filmler çekecekler. Ürettikleri içerik, “müşterilerine” yüz yüze değil, siber uzaydan ulaşacak. Bu içeriğin dağılımında yapay zekâ tarafından üretilmiş olanın oranı gittikçe artacak.

Gidiş kötü

İletişim alemi daha çok makinelerin makinelerle konuştuğu bir paralel evrene dönüşmekte. Bu yönelim devam edecek.

Peki, öyle bir dünyada bu çocuklar kendi mesleki rollerini nasıl tanımlayacaklar?

Makineleri çalıştıran ve onaran teknisyenler olarak mı? Başkalarının mesajlarını parlatan cilacılar olarak mı?

Yoksa, demokrasinin oksijeni sayılan doğruları dosdoğru aktaran misyon sahibi romantik şövalyeler olarak mı?

Konuşmamda iletişim aleminin bir kıdemlisi olarak teknolojik gidişe parmak ısırsam da genel gidişi beğenmediğimi ve gelecekten kaygılandığımı söyledim.

Nasıl söylemeyeyim? Toksik iletişimin dünyayı yok olmanın eşiğine getirdiğini görmemek mümkün değil. Her yerde her şey o kadar kötü gidiyor ki, açılış günü olmasına rağmen, iyimser şeyler söylemekte zorlandım.

“Hayat sürprizlerle doludur” dan başka.

Yazarın Diğer Yazıları

2025’te laboratuvardayız hem de kobay olarak!

Hani diyorum, bizim laborantlar hazır karmaşık Suriye deneyi başarıyla sonuçlanmış ve dünyanın ülkeye bakışı değişmişken vurdukları iğneleri de değiştirseler

Genç erkekler “I-ıhh” derse kıyamet mi kopar?

Roman, istediğiniz yönde istediğiniz hızda koşabileceğiniz uçsuz bucaksız bir özgürlük çayırıdır. Orada her şey olabilir, yeter ki okuru inandırabilin. Eminim vakti gelince daha çok sayıda genç erkek de bunu keşfedecektir

Suriye kırılması: Kimler kazandı, kimler kaybetti? Ya Türkiye?

5 milyon dolayında göçmen ve sığınmacının hatırını ve yorgunluğunu da unutamayız...

"
"