12 Nisan 2022

Benim oğlum ekran okur, döner döner gene okur

Dönüp dönüp okumak yetmiyor, dönüp dönüp düşünmek gerekiyor. Ve sormak: Acaba?

Kızım da öyle. Bu hesapla artık herkes okuryazar. Öyleyse bir zamanlar aydınlarımızın en büyük sorun saydığı cehaleti yenmiş sayılır mıyız? Yoksa 21. yüzyılda yeni bir 'cahil' tanımına mı ihtiyacımız var?

Evet, halkımız hiçbir dönemde bugünkü kadar çok okumamıştı. Kadın erkek, çoluk çocuk, genç yaşlı yollarda, kafelerde, vapurlarda, parklarda, akla gelebilecek her yerde sürekli ekranlarından okuyan bir kitleyiz. O kadar çok okuyoruz ki, birbirimizle konuşacak vaktimiz kalmıyor.

Ümmilik geçmişi uzun, okuryazarlık dönemi ise kısa bir halkın çocukları olarak bayram etmemiz gerekmez mi?

"Cahillik başa bela"

Halkın okuryazar olmaması 150 yıldır ülke aydınlarının baş şikayeti olagelmiştir. Çökmekte olan imparatorluğun, perişan ekonominin, askeri yenilgilerin ilk nedeni gösterilmiştir.

Çünkü denklem basittir: Okuma yazma bilmemek eşittir cehalet! Adam olmak için önce okuma yazmayı öğrenmek gerekir. Kutsal kitap bile 'oku!' öğüdüyle başlamamış mıdır?

Hayatı öğrenmenin, dünyayı ve ötesini anlamanın yolu okumaktan geçer!

Oysa bu yolda çok vakit kaybedilmiştir. Matbaanın imparatorluğa gelişi Müslüman kesim için 250 yıl gecikmiştir. Ondan sonra da nal toplanmıştır. 19. yüzyılın başında yüzde 2 olan okuryazarlık oranı yüzyılın sonunda ancak yüzde 10 dolaylarına çıkabilmiştir. 1928'de yapılan alfabe devrimine rağmen 1950'de ancak yüzde 45 dolayına kadar yükselebilmiştir.

Asıl artış 1960'lardan sonra sanayileşme ve kentleşme ile gerçekleşmiştir. Kentler kırdan göçlerle şiştikçe bu oran 1990'larda yüzde 95'e kadar yükselmiştir.

Ancak, geleneksel sözlü yaşam tarzımıza uymadığından olacak, okumaya ayrılan zaman hiçbir zaman bir Almanya ya da Japonya düzeyine çıkmamıştır. Türkiye bir okuyan insanlar haline gelmemiştir.

Ta ki, dijital dönüşümle cep telefonları beyinlerimizin uzantısı haline gelene, yani son 20 yıla kadar! Dünya ile aramızdaki mesafe hazla kapanmıştır. Şimdi, tüm insanlık gibi bizim de gözümüz, aklımız, fikrimiz hep o ekrandadır!

Sürekli okuyoruz. Sabahleyin kalkar kalkmaz, akşamları yatarken dönüp dönüp okuyoruz.

Peki öyleyse başımızın belası o cehalet sorununu çözmüş sayılır mıyız?

Yeni cehalet

Durum hiç öyleye benzemiyor. Okuma yazma bilen, eski cehaleti aşmış insanlar öyle şeyler yapıyor ve söylüyorlar ki, bunları kara cahillerden beklemezsiniz.

Öyle anlaşılıyor ki okuma yazmayı bilmek bazı şeyleri değiştirmiyor. Yazılar sökülse de cahillik baki kalabiliyor.

McLuhan'ın dediği gibi, iletişimde araç önemlidir, yazı okuyanla okumayan elbette bir olmaz, bazı şeyler mutlaka değişmiştir. Ama, demek ki, bazı şeyler de değişmemiş ve hatta daha bile ağırlaşmış olabilir.

İş içeriğe gelince sormak zorundayız: Kim yazıyor, kimin adına yazıyor, amacı nedir? Doğruları söylemek midir, göz boyamak mıdır, insanları kandırmak mıdır?

Yeni cehaletin, temel niteliği bilim karşıtlığıdır! Buna bağlı olarak bağnazlıktır. Buna ek olarak, dünyayı komplo teorileriyle açıklamaktır.

Sosyal medya yeni cehaletin bir numaralı propagandisti ve balon patlatıcısıdır! Yeni cahillere bırakılamayacak kadar önemlidir!

Dönüp dönüp okumak yetmiyor, dönüp dönüp düşünmek gerekiyor. Ve sormak: Acaba?

Yazarın Diğer Yazıları

Dibe vurmak... Ve ayağa kalkmak...

31 Mart seçimlerinde birçok kişi hayatının doruğuna çıktı ya da dibe vurdu. Şimdi, özellikle dibe vuranların ne yapacaklarını merak ediyor, ilgiyle izliyoruz

31 Mart’ta Türkiye Akdeniz’e doğru kaydı, haritanın rengi kırmızı değil mavi olmalıydı: Akdeniz Mavisi!

Hafta boyunca 31 Mart seçim sonuçlarına bir, çok açı ve plandan bakıldı. Ben bugün geriye çekilip açılarak, sinema diliyle “zoom out” ederek, büyük resme bakmak ve sormak istiyorum: Aslında ne değişti?

1 Nisan sabahı

Yüzyıllarca Avrupa'da da bulunan Türk halkı demokratik özgürlüklerin güvence altında olduğu bir sosyal devletin şemsiyesi altında kardeşçe bir arada yaşamak istiyor. 1 Nisan sabahının Orta Doğu saplantılı AKP'ye kötü şakası bu mesajdır!