12 Ekim 2014

Şark kurnazlığı ve Türk siyasetinin güvenilmezliği

Pek güvendikleri "pratik zekâ"larıyla her konuda "yeterince birikim"e sahiptirler...

Şark kurnazlığı yalancılıktır, sahtekârlıktır, ahlaksızlıktır, menfaatçiliktir, bencilliktir.

Şark kurnazları genellikle eğitimli ve kültürlü değildir.

Ama onlar "kıvrak zekâ" sahibi olmalarına güvenirler.

Adı üzerinde, kurnazdırlar.

"Şark kurnazı" kavramı, biri Arapça öteki Farsça iki kelimeden oluşur zaten: Şark (doğu) ve kurnaz (kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz, hin).

Şark kurnazlarının çoğunun aldığı eğitim, yetersiz ve kalitesizdir.

Bazen "hayat üniversitesini bitirmekle" övünerek komplekslerinden saldırganlık üretirler.

Onlar için önemli olan şey, teori değil pratiktir.

En büyük özelliklerinden biri "pratik zekâ" olmaktır.

Bu "deha"larının yardımıyla, üzerinde en ufak bir eğitim bile almadıkları sanat-kültür konularından (mesela, heykel ya da film), karmaşık teknolojik meselelere kadar (mesela, rezidans yapımı ya da uçak dizaynı) her alanda "parlak fikirler" ileri sürebilirler.

İster taksi şoförü veya manav olsunlar, ister işadamı veya siyasetçi, mutlaka her konuda "yeterince birikim" sahibidirler.

Nasıl olduysa çarşı-pazar tecrübesi, sokak kavgaları, yedikleri kazıklar, çektikleri yoksulluk ve çileler derken, hayat boyu her durumda işe yaradığını düşündükleri "sihirli bir yöntem" sahibi olmuşlardır.

Bu yöntem öyle üniversiteler bitirmekle, birkaç diploma almakla, profesör olmakla, çok dil bilmekle falan olmaz.

Hatta bazen insan fazla okuyarak "kafayı tırlatabilir", günlük hayattan kopabilir, şark kurnazlarına göre.

İçten içe, hatta bazen de açık açık nefret ederler aydın insanlardan.

Kendilerine uzak gördükleri "entelektüel", "elit", "büyük kentli" ve "İstanbullu" gibi sıfatların karşısına "millet"le, "Anadolu"yla, "mağdurluk edebiyatı"yla ve "din"le çıkmayı severler.

Kendilerini "halktan biri" ve "çoğunluğun temsilcisi" olarak göstermeye bayılırlar.

Ama aslında insanları, halkı/halkları pek sevmezler.

Onları kullanmayı severler; onların saygısı, korkusu ve bağlılığıyla bir yerlere gelmeye bayılırlar.

 

*   *   *

 

Şark kurnazları kendilerine hayrandır.

Kelimenin bütün anlamlarıyla dolup taşan bir hayranlıktır bu.

Kargacık burgacık görüntülerinde ve fiziksel özellikleri arasında mutlaka "eşsiz", "övünülecek", hatta bazen "lakap" olarak kullanılabilecek bir şeyler bulurlar.

Yürüyüşleri, hareketleri, bakışları, jestleri, mimikleri, sesleri ve konuşma tarzları da pek bir farklıdır.

Ama en çok da "akılları"...

Hani gerçekten bütün akıllar pazara çıkarılsa, tereddütsüz kendi aklını seçecek insanlardır şark kurnazları.

Bunca sevgi ve güvene mazhar olan harikulade egolarından geriye pek az olumlu duygu kalır haliyle.

O kırıntıları da "kendilerine bağk ve yakınlık" temelinde dağıtırlar.

Önce "kan bağı" ve "aile ilişkileri" gelir.

Örneğin, alengirli ve karanlık bir işin peşindeysen bunu sana en yakın kişilerle yapmalısın. Söz gelimi oğlunla. O, bir seferde dediklerini anlayacak kapasitede olmasa bile. Çünkü "senin kanındandır" ne de olsa, satmaz.

Sonra başka akrabalarını az buçuk da olsa güvenli sayarsın.

Ardından elbette aynı dinden, o da yetmez, mutlaka aynı mezhepten kişileri...

Yabancılar, başka dinlerden ve mezheplerden gelenler, farklı ırklara ve milletlere ait olanlar potansiyel düşmandır; onlara zinhar güvenilmez.

*   *   *

Şark kurnazı, insanları kendi menfaati doğrultusunda kullanmak için "onlardan biri" olmayı, onlar gibi konuşup davranmayı, onların zaaflarını öğrenip yararlanmayı iyi becerir.

Din, onun yardım aldığı en önemli araçların başında gelir. Dinin birçok emrini (çalma, öldürme, adaletsizlik yapma, kibirlenme!) umursamasa da, dinî algı ve kalıpları ustaca kullanır.

Allah'la arasındaki de bir tür "çıkar ilişkisi" sayılır. Dinin şartlarını yerine getirerek öteki dünyaya yatırım yapmaktadır aslında. Ama dinin ahlaki içeriği onu ilgilendirmez ve günlük yaşamında etkili olmaz.

Ülkemizde şark kurnazlığının siyaset alanındaki yansımasını en iyi anlatanlardan biri Aziz Nesin olmuştur. Daha 1961'de yazdığı k (kitabı okumadıysanız ya da 1980'de çekilen ve başrolünü Kemal Sunal'ın oynadığı filmi izlemediyseniz, şiddetle tavsiye ederim), on yıllar, belki de yüzyıllar boyunca yaşadıklarımızın özeti gibidir.

Şark kurnazı kabadır, terbiyesizdir, seviyesizdir. İnsanları aşağılamayı, onlara hakaret etmeyi marifet sayar. Şaka yaparken bile kırıp döker. Çevresindekilerin içindeki kötülük ve şiddet duygularını ortaya çıkarmak, onların kültür düzeylerini aşağı çekmek için sanki özel bir çaba sarf eder.

Dün söylediğini bugün reddetmekte, yarın bambaşka şeyler söylemekte hiçbir beis görmez. Üstelik kendince laf cambazlığı yaparak birbiriyle çelişik sözlerini aynı anda savunma alışkanlığından da çekinmez. Sonuçta dün dündür, bugün de bugün...

Şark kurnazı politikada "vatan-millet-sakarya"yı asla elden bırakmaz. Din, ezan, bayrak herkesten önce onun konusudur. Bir de devlet, devletin yüce değerleri, bölünmez bütünlüğü... Ha, "milletçe birlik ve  beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz bu günler"i de unutmayalım!

Kendisi profesör bile olsa fark etmez; bu şablonlarla milyonlarca insanın yaşadığı kentleri cehenneme çevirebilir. Kürt köylerinin yakıldığı, insanlara dışkı yedirildiği bir ortamda "çağdaş batılı görünüşe sahip bir lider" olarak kasım kasım kasılabilir. Hatta hızını alamayıp "en yakın kardeşleri"nin ülkesinde darbe yapmaya yeltenebilir.

Ve bütün bunları yaparken asla açık sözlü davranmaz. Hep yalan söyler, hep numara yapar, hep bütün dünyayı yanıltmaya çalışır.

Zira kendini bütün dünyadan daha akıllı sayar.

*   *   *

Şark kurnazlığı budur.

rlü rezilliklere karışırsın ve bunu kimsenin anlayamayacağısanırsın.

Çünkü şark kurnazısındır. Sadece kendi egondaki imajlarla yaşadığından ve dünyaya açılan penceleri hep kapalı tutulmaya çalışılan yabancı düşmanı bir ülkede hüküm sürdüğünden bunun kolay olduğunu düşünürsün.

Sahtekârlığını ve entrikalarını Osmanlı saraylarının geleneklerinden devralmışsındır.

Ve tabii her zaman elindeki propaganda makinelerine güvenmişsindir.

Mesela, koca bir dünya savaşı yaşanırken sen "ülkesini savaşa sokmayan becerikli bir lider" olarak ünlenmeyi denemişsindir. Ama el altından faşistlere hammadde verirken ve onların askerî güçlerini Boğazlar'ından geçirip "goministlerin üzerine" salarken - ne kadar devekuşu gibi davranırsan davran - yakayı ele vermişsindir. Ve savaşın sonunda galip gelenler, "tarafsızlık" efsanenle beraber gururunu da parçalamak için seni "gizli dostuna savaş ilanı"na mecbur etmiştir.

Şark kurnazı böyle bir türdür. Kalleşlik, hainlik, arkadan vurmak, sırtından bıçaklamak, sokağın karanlık bir yerinde ya da ağacın arkasında bekleyip adamın üzerine çullanmak buraların değişmez yöntemleridir.

Ama, mesela, düello geleneği yerleşmemiştir. Bizim için fazlasıyla mert bir kapışmadır çünkü.

*   *   *

Sonuçta dünyada Türk siyasetçisi, devlet yöneticisi deyince akıllara güvenilmez tiplerin gelmesi kaçınılmazdır.

Yalnızca dünyada mı? Ya ülke içinde böyle bir siyasete ve devlet yönetme tarzına kim güvenir?

Hiç kimse. Ama devran böyle döner bizde. Çünkü başka türlüsünü pek görmedik, bilmeyiz. Güçbir alternatif olmadan karanlık bugüzden vazgeçebilecek ahlaka ve cesarete de sahip değiliz işte.

Ne var ki, biz korkup sindikçe ve şark kurnazlarının oyunlarını tribünlerden izlemeye devam ettikçe önümüze epeyce kabarık faturalar gelip duruyor.

Bakın, şark kurnazlığımızı herkes anladı, ABD en tepelerden "Türkiye'nin IŞİD'e desteğini" ortaya koydu, biz hâlâ höt zöt ederek ilerlemeye çabalıyoruz.

Bu arada Kürtleri bir yandan IŞİD militanlarıyla, öteki yandan Hüda Par'la kapıştırmaya, ayrıca onları "kadim kardeşimiz" ilan ederek "çözüm süreci"ni sürdürmeye çalışıyoruz. Arada durmadan "PKK da IŞİD gibi terör örgür" deyip durarak.

Efendim?

Siz bir mantık bulamadınız mı?

Hatanız burada işte: Mantık aramakta!..

Burada mantık yoktur, akıl yoktur, vicdan yoktur, sorumluluk yoktur.

Şark usülü kurnazlık vardır.

O kadar!..

@AksayHakan

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"