4 Aralık milletvekilleri seçimlerinden sonra Rusya’daki siyasi ortam, toplumsal psikoloji ve güçler dengesi değişti. Parlamento içi muhalif partiler – Duma’daki koltuk sayılarını arttırmalarına rağmen – eskisinden çok farklı değiller. Oy oranı yüzde 64’ten yüzde 49’a düşen iktidar partisi, önemli ölçüde demoralize oldu. Seçimlerde yapılan hileleri protesto etmek amacıyla ülke çapında birçok miting düzenlendi; özellikle 10 Aralık ve 24 Aralık mitingleri on binlerce muhalifin gövde gösterisine dönüştü. (Bu konudaki bazı ayrıntıları bu köşede daha önce yazmıştım: Kazananların kaybı, beklediklerinden de fazla ve Putin’in zor yılı)
Seçimlerden sonra geçen süre ve seçimlerden önce kalan süre (4 Martta devlet başkanlığı seçimleri yapılacak) 1.5 ay. 4 Şubatta muhalefet bir kez daha kitlesel miting düzenlemeye hazırlanıyor. O mitingin başarısı, büyük ölçüde kaç kişinin katılacağına bağlı. 24 Aralıkta olduğu gibi, “en az 50-60 bin” sokağa çıkarsa parlamento dışı muhalefet güçlenecek ve yeni eylemlerle iktidara gözdağı verecek; katılımcı sayısı az olursa, iktidar “marjinalleri göz ardı eden” tutumunu daha ağır bir vurguyla sergileyecek. Ama ne olursa olsun, 4 Mart öncesi Rusya’da birçok protesto eylemi, gözaltı ve başka polisiye önlem ve hem muhalefetten hem de iktidardan önemli siyasi açıklama ve adımlar gelecek.
Siyasi mücadele keskinleşiyor
Sovyetler Birliği’nin dağılıp Rusya Federasyonu’nun kurulmasından sonra geçen 20 yıl içinde ilk kez böyle bir süreç yaşanıyor. Özellikle 12 yıllık Putin iktidarı döneminde ilk kez siyasi mücadele ciddi bir varlık-yokluk boyutuyla ortaya çıkıyor.
Abartıyor muyum? Bir açıdan evet, abartıyorum. Çünkü parlamento dışı muhalefet kendi içinde çok parçalı, hatta yer yer kavgalı; liberaller, sol protestocular, dindarlar, milliyetçiler miting alanlarını birlikte dolduruyor; ama birbirlerine zor katlanıyor. En önemlisi, ortak bir siyasi örgüt ve peşinden birlikte yürünecek tek bir muhalif lider şu anda yok. Ayrıca bu muhalefet, 4 Mart seçimleriyle ilgili net bir tavır belirleyemiyor. Başkan adayları arasında Başbakan Putin’e güçlü rakip olabilecek kimse yok. Bütün mesele, Putin’in “yüzde 50+1” oyla ilk turda kazanmaması ve ikinci turun düzenlenmesiyle iktidara 4 Aralık sonrası ikinci demokratik-kitlesel darbenin indirilmesi. Ama kim, hangi adayı destekleyecek: Bu tür seçimlerde daha önce defalarca yenilen komünist Zyuganov’u mu, milliyetçi Jirinovski’yi mi, demokrat Yavlinski’yi mi, yoksa “Kremlin projesi” olduğu yolunda yaygın iddialar bulunan Rus milyarder Prohorov’u mu? Bu sorunun cevabı yok. O zaman, büyük ihtimalle siyasi çalkantılar seçime kadar sürse de Putin’in zaferinin ardından önemli ölçüde durulacak ve iktidar bazı kozmetik değişikliklerle ortama hakim olmaya devam edecek.
Abartıyor muyum? Bir başka açıdan hayır, abartmıyorum. Geçen sonbahardan bu yana Rusya toplumunda iktidara yönelik hoşnutsuzluk ve eleştiriler belirgin biçimde arttı. Protesto gösterilerinin etkisi sessizce de olsa milyonlara ulaşıyor. “Arap Baharı”nın rüzgârı da belli belirsiz hissediliyor. Rus Ortodoks Kilisesi yönetimi bile eylemcilere anlayış gösterilmesi yolunda iktidarı kibarca uyarıyor. Dolayısıyla sokağa çıkanların sayısı birdenbire artabilir. Bu arada bazı “istenmeyen olaylar” gündeme gelebilir. İktidar paniğe kapılarak hata yapabilir. Kendi içinde büyük farklılıklar taşıyan parlamento dışı muhalefete – Rusya’da daha önce de olduğu gibi – spor fanatiklerinin ve radikal Rus milliyetçilerinin de katılmasıyla sürecin kontrol edilmesi imkânsız hale gelebilir. Yalnızca içerdeki huzursuzluklardan değil, Batı’nın tepkisinden de çekinen iktidar önemli tavizler vermek zorunda kalabilir…
Atamalar yerine yerel seçimler
Bu noktada Rusya iktidarının bugün de hissedilir bir tedirginlik içinde olduğu yolundaki izlenimimi paylaşmak istiyorum. Bir tarafta Putin, sık sık göstericileri aşağılayan ve onlarla alay eden anlatımlar kullanıyor, onların temsilcileriyle de başkanlık seçimlerinde aday olan muhalifler liderlerle de bir araya gelmek istemediğini ifade ederek rakipsizliğini vurguluyor. Diğer yandan Kremlin ve Başbakanlık sözcüleri zaman zaman “alanların sesini duyduklarını, mesajları aldıklarını, demokrasinin daha da güçlendirileceğini” söylüyorlar.
Burada belki de en önemli adımlardan biri, 22 Aralıkta yaptığı konuşmada “mevcut siyasi-hukuki yapının miyadını doldurduğunu, sistemin yeni ögelerle yenilenmesi ve demokratikleşmesi gerektiğini” söyleyen Devlet Başkanı Medvedev’in, bu hafta başında özerk cumhuriyet yöneticilerinin ve valilerle belediye başkanlarının yeniden seçimle başa gelmeleri yolunda hazırlanan yasa önergesini parlamentoya iletmesi oldu.
Şu anda 83 federatif birimden (eyaletten) oluşan Rusya Federasyonu’nda bu birimlerin başına devlet başkanı tarafından atama yapılıyor. Eskiden seçimler düzenlenirdi; ama iktidarın güçlendirilmesi, yerel yönetimlerin daha iyi denetlenmesi ve suç unsurlarının seçimle başa gelmesinin önlenmesi gerekçesiyle 2004 sonunda o zamanki Başkan Putin’in direktifi, yardımcısı-danışmanı Medvedev’in yasal hazırlığı sonucunda, 2005 başında seçimler iptal edilmiş, atama dönemi başlatılmıştı.
Şimdi bu önemli demokratik hak iade ediliyor. Gerçi yasa tasarısında “zorunlu olmasa da” seçimlere katılacak yerel yönetim adaylarının “devlet başkanı ile öngörüşme ve danışma toplantı yapması” maddesi yer alıyor ve “bazı durumlarda devlet başkanının yerel yöneticiyi görevden alabileceği” hükmü korunuyor. Ama yine de bunun önemli bir adım olduğu tartışmasız.
Gerekli düzenlemelerin yapılması halinde bu yaz ve sonbaharda yerel yönetimlerin seçimle değişmesi süreci başlayacak. Bu durum bir yandan özerk cumhuriyet ve kentlerde halkı siyasi olarak hareketlendirecek, bir yandan da Kremlin’e sorumluluğu yerel yöneticilere aktararak seçmenle onların karşı karşıya gelmesini sağlama avantajı yaratacak.
Ayrıca muhtemelen yeni yasal düzenlemelerle siyasi parti kurulmasından seçimlerde aday gösterilmesine kadar bir dizi demokratik uygulama kolaylaştırılacak.
Dolayısıyla Rusya’daki gelişmelere bakarken, meselenin Batı’nın çoğunlukla yaptığı gibi, “devrim olur mu, olmaz mı?”, “iktidar değişir mi, Putin’in yerine bir başkası gelir mi?” sorularından ibaret sayılamayacağını, bu sürecin Rusya’daki demokrasinin güçlenmesi açısından büyük önem taşıdığını düşünüyorum.