Umarım ünlü Rus yazar Anton Çehov'a ait olan "Eğer ilk sahnede duvarda bir silah asılıysa, oyunun sonunda mutlaka patlayacaktır" iddiası her zaman doğru çıkmıyordur ya da bizim durumumuza uygun değildir.
Yoksa halimiz kötü.
Rusya ile Ukrayna ve Batı arasında arabuluculuk, "bölge/dünya liderliği" derken, birdenbire kendimizi Karadeniz'de patlak verecek bir savaşın ateşleri arasında bulabiliriz. Ömrü yetseydi şimdi birinci yılını doldurması gereken "Tahıl Koridoru Anlaşması'nın Moskova tarafından bozulmasının" ardından, zaten Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında iyice gerilimli bir bölgeye dönüşen Karadeniz, çok tehlikeli bir sürece girdi.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski "Rusya Anlaşma'dan çıkarsa çıksın, biz Türkiye (ve BM) ile tahıl ihracatını sürdürebiliriz" dedi.
Moskova'nın cevabı çok sert oldu: "Bundan böyle Ukrayna limanlarına gidecek olan bütün gemiler askerî hedef olarak kabul edilecektir". Tercümesi, yabancı ülkelere ait de olsa "bölgedeki gemilerin alayını bombalarız".
Kiev geride kalır mı, o da Karadeniz'deki Rus limanlarına yönelik benzeri bir tehditle karşılık verdi.
Bu durumda (haritada bölgeye şöyle bir bakacak olursanız) Karadeniz'in önemli bölümünde artık sadece sivil gemilerin değil neredeyse balıkçı teknelerinin bile dolaşmasının riskli hale geldiğini, herhangi bir masum geminin "askerî kargo kuşkusuyla" havaya uçurulabileceğini düşünebilirsiniz.
Karadeniz'de geçen yıl Nisan ayında Ukrayna (muhtemelen ABD ve Britanya'nın istihbarat desteğiyle) Rusya Filosu'nun 510 denizciyi taşıyan amiral gemisi Moskova kruvazör gemisini batırmıştı.
Rusya, son adımlarıyla, Batı'nın tüm silah yardımına karşın 4 Haziran'da başlattığı taarruzda beklediği başarıyı elde edemeyen Ukrayna'ya ve müttefiklerine karşı karşı asla geri geri adım atmayacağını göstermeye çalışıyor.
Bu arada Rus siyasileri arasında ve medyada "Karadeniz'in Rus gölü olması" hayali tekrar konuşulmaya başladı. Yandaş gazetecilikten Duma yöneticiliğine terfi ettirilen milletvekili Pyotr Tolstoy, uzak akrabası olan ünlü yazar Lev Tolstoy'un yeteneklerinden pek bir şey alamadığını, geçenlerde Rusya televizyonundaki bir canlı yayında bu hayali dile getirerek gösterdi.
Rusya, 17 ay önce Ukrayna'ya saldırarak kendini zor bir duruma soktu ve her bir aşamada daha fazla şiddet yolundan ilerleyerek sorunlarını giderek daha da derinleştirme eğiliminde.
Tahıl Anlaşması tarihe mi karıştı, askıya mı alındı?
Önce şu Tahıl Koridoru Anlaşması'na yakından bakalım. Türkiye'nin ve BM'nin aracılığıyla 22 Temmuz 2022'de İstanbul'da aslında bir değil iki anlaşma imzalandı:
Birincisi, "Karadeniz İnisiyatifi", yani Ukrayna tahılının Karadeniz limanlarından ihraç edilebilmesi anlaşmasıydı ve hem gönderilen ürünlerin denetimini hem de Rusya'nın bu gemileri vurmayacağına ilişkin sözünü BM ve Türkiye güvence altına alıyordu.
İkincisi de, Rusya'nın Karadeniz'den ihraç edebilmesi için Rus tahıl ve gübresine yönelik yaptırımların ABD ve AB tarafından kaldırılmasına yönelik olarak imzalanan BM-Rusya (ya da Guterres-Belousov) Memorandumu'ydu (mutabakat zaptı veya uzlaşı belgesi de diyebilirsiniz) (imzalayanlar BM Genel Sekreteri Guterres ve Rusya Başbakan Birinci Yardımcısı Belousov'du). Güvence yine BM ve Türkiye tarafından veriliyordu.
Sonuç olarak Ukrayna ve Rusya arasında herhangi bir ortak anlaşma yapılmamıştı ama ayrı ayrı imzalanan bu iki belgeyle hem dünyanın önemli tahıl ihracatçılarının sorunu çözülüyor hem de dünya çapında gıda krizine karşı önlem alınıyordu.
Bu sayede yaklaşık bir yıl içinde 33 milyon tona yakın tahıl ihraç edildi.
Ancak Rusya'nın ısrarla tekrarladığı gibi, "gıda krizi", "açlık sorunu", "yoksul ülkelere yardım" sözleri kâğıt üzerinde kaldı. Bu süre içinde en çok tahıl Çin'e (yaklaşık 8 milyon ton) gitti. İkinci İspanya (yaklaşık 6 milyon ton), üçüncü Türkiye (3,23 milyon ton) idi. Daha sonra 2 milyon ton civarında tahılla İtalya ve Hollanda geliyordu.
Rus basınındaki bir veriye göre, bölgeden giden toplam tahılın yüzde 40'ı Avrupa'ya, yüzde 30'u Asya'ya, yüzde 13'ü Türkiye'ye, yüzde 12'si Afrika'ya, yüzde 5'i Ortadoğu'ya, toplam olarak dünyanın 45 ülkesine sevk edilmişti.
Rusya, anlaşmaların kendisini güçlendireceğini, günün birinde Batı ile Ukrayna konusunda masaya oturmasının kolaylaşabileceğini, bu arada Çin ve Türkiye gibi güvendiği ortaklarıyla bağlarının pekişeceğini hesaplıyordu. Ancak her şey istediği gibi gitmedi ve kendisi de bu süreçleri iyi yönetemedi.
Bu arada Ukrayna'nın karşı saldırıları, Tolyatti-Odessa Amonyak Hattı'nın tahrip edilmesi, en son Kırım Köprüsü'nün bombalanması derken, Moskova artık anlaşmayı uzatmayacağını bildirdi ve 17 Temmuz'da noktayı koydu.
Aslında belki de "nokta koymak" ve "anlaşmayı bitirmek" yerine "askıya aldı" demek daha doğru. Çünkü Rusya şartlarını durmadan tekrar ediyor ve karşılandığında anlaşmaya yeniden dönebileceğinin işaretlerini veriyor.
Peki, Rusya'nın anlaşmayla ilgili şartları (talepleri) ne? Kendi tahılının ve gübresinin satılabilmesinin önündeki yaptırım ve engellerin kaldırılması, Rusya Tarım Bankası'nın (Rosselhozbank) tıpkı Gazprombank gibi SWIFT sistemine alınması ve diğer taleplerine bakınca Moskova'nın büyük ölçüde haklı olduğunu, Batı'nın verdiği sözleri tutmakta acele etmediğini vurgulamalıyım. (Rusya'nın isteklerini şuradan 7 madde halinde okuyabilirsiniz.)
Atılan imzalardan 1,5-2 ay sonra bu konuda isteksiz davranmaya başlayan Rusya yönetimi, büyük ölçüde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ikna girişimleri sonucunda 19 Kasım 2022, 18 Mart 2023, 18 Mayıs 2023'te uzatmış olduğu anlaşmadan 17 Temmuz 2013'te çıktığını açıkladı ve İstanbul'daki Koordinasyon Merkezi'ndeki yetkililerini geri çekti.
Bu tavırda Türkiye'nin son dönemde Batı'ya yönelik adımlar atmasının ve Ukrayna'nın anlaşmanın uzatılmasına birkaç gün kala Kırım Köprüsü'ne saldırmasının payı var mı, bilemiyoruz. Mümkündür.
Ama bu tahıl koridoru konusu herhalde birkaç gün sonra (27-28 Temmuz'da) Petersburg'da yapılacak olan Rusya-Afrika Zirvesi'nde gündeme gelecektir. Orada veya yakın gelecekte Erdoğan'la yapacağı görüşmede Putin'in bazı tavizler karşılığında anlaşmaya dönmesi ihtimali vardır. Ama Batı'nın da adım atması gerektiği ortadadır.
Karadeniz'de sular ısınmaya değil yanmaya başladı
Tüm bu gelişmeler bağlı olarak bundan sonra Montrö Boğazlar Sözleşmesi kapsamında Karadeniz'e giriş ve çıkışları kontrol eden Türkiye'ye yönelik Rusya ve Ukrayna, özellikle de ABD baskılarının ağırlaşması ihtimali hiç az değildir.
Ayrıca Rus lider Putin'in hatalarını da çok iyi değerlendirerek –Macron'un "beyin ölümü" iddiasından birkaç yıl sonra– epeyce güçlenip giderek genişleme eğiliminde olan NATO'nun, Karadeniz'deki üye devletleri Romanya ve Bulgaristan aracılığıyla çatışma politikasında yangına körükle gidebileceği de ortada.
Yangın ve körük demişken, Washington'un "Ankara'nın Karadeniz'de daha aktif olması, Ukrayna'yı desteklemesi, Rusya'yla arasındaki mesafeyi arttırması" açıklamalarını da göz ardı etmeyelim.
Fotoğrafı biraz daha genişletirsek, son dönemde Rusya-Ukrayna Savaşı'na Belarus ve Polonya'nın (belki Litvanya ve diğer Baltık devletlerinin) girmesi ihtimalinin arttığını, yani savaşın bir anda – dolaylı olarak değil açıktan – NATO-Rusya savaşına dönüşmesinin mümkün olduğunu da bir kenara yazalım.
Son dönemde Ukrayna'nın Kırım (Kerç) Köprüsü'nü vurmasını, Rusya'nın Odessa'yı ve Ukrayna limanlarını bombalamasını, ardından şu anda Karadeniz'de devasa bir askerî tatbikat yapmasını, Rus ve Polonya diplomatlarının birbirlerinin kulağını çekme yarışına girmesini, "prestijli Rus isyancı" Prigojin'in Belarus-Polonya sınırında "yeni bir ordu kurma" heyecanını, ABD'nin tartışmalı misket bombalarını Ukrayna'ya vermesini ve Ukraynalılardan önce, hem de Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü Kirby'nin ağzından "misketler Ruslara karşı başarıyla kullanılıyor" açıklamasını ve başka gelişmeleri de bunlara eklemek mümkün.
"Beştepe'nin aktif dış politikası" dünyayı yeniden fethederken bu tehlikeleri yeterince göz önüne alıp "fırsat avcılığında" ihtiyatlı davranabilir mi? Cevabını bilmediğimiz bu soruya dilerseniz iyi dilekler ve dualarla eşlik edebilirsiniz.
Hakan Aksay kimdir?
Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.
Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.
Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.
2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.
|