20 Kasım 2021

Duvarın arkasındakiler ve büyük bir hayalin çöküşü

Muhafazakâr ideolojinin altın nesil hayali, koltuklar ve zenginlik sevdası nedeniyle tükendi.

Muhafazakâr ideolojinin cumhuriyetin kuruluşundan bu yana en büyük hayali, yetişen bir “altın nesil” sayesinde özledikleri, arzuladıkları bir iklime dönmekti.

Tek parti dönemiyle sosyal demokrasiyi, solla CHP’yi bütün olarak gören bu anlayışa göre, altın nesil, bir anahtar olacaktı.  

AKP’nin iktidara gelmesi bu nedenle bütün tarikat ve cemaatler için mühimdi. Elbette tarikat ve cemaatler de AKP için önemliydi.

Ancak iktidar zehirlidir.

Kendilerini “Anadolu’nun mazlumları” olarak görmeyi, dertli ve mağdur saymayı çok seven bütün bu yapılar, zaten ülkeyi kesintisiz biçimde yöneten sağ iktidarlar tarafından sürekli sırtı sıvazlanan iktidar yandaşlarıydılar.

12 Eylül’ün bile şefkat gösterdiği bu yapılar, iktidarın kendisi haline geldiklerinde ise artık aynada kendilerinden başkasını görmez oldular.

Zira herkesi, sağdan sola herkesi, oturacağı mühim bir koltukta en az bir kez görmek gerekir.

Muhafazakâr ideolojinin altın nesil hayali, koltuklar ve zenginlik sevdası nedeniyle tükendi.

Sloganlarla sürüyorsa olsa da “2053 hedefleri”, “yerli ve milli” söylemleri ile canlı tutulmak istense de bu tükenişi görmemek mümkün değil.

***

Usta gazeteciler Ahmet Şık, Bahadır Özgür, Timur Soykan, Ertuğrul Mavioğlu, Hakkı Özdal tarafından kaleme alınan “Duvar”, aslında bütün bu hayallerin nasıl tükendiğinin anlatısı.

“Bu kitap o tuğla çekilsin diye yazıldı” üst başlığıyla, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın, Uğur Mumcu suikastinden sonra Mumcu ailesine söylediği iddia edilen, “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” sözlerine atıf yapılan kitapta, Sedat Peker’in ifşaaları üzerinden Türkiye’nin son 20 yılına projeksiyon tutuluyor.

Ancak o 20 yılı anlayabilmek için, öncesine, 1950’li yıllardan bugüne uzanmak gerekiyor.

Kitapta, hemen her bölümde, Özel Harp Dairesi’nin, komünizmle mücadele derneklerinin, 12 Eylül’ün bugünlere uzanan izleri de bu nedenle ustaca aktarılıyor.

***

Türkiye İşçi Partisi Araştırma Raporu olarak hazırlanan kitapta, Peker’in açıklamalarından hareketle, uyuşturucu ticaretinden Türkiye’nin küresel ticaretteki yerine, KKTC’de yaşananlardan faili meçhul cinayetlere, mafyanın para aktardığı siyasilerden Sezgin Baran Korkmaz’ın bağlantılarına kadar birçok başlıkla ilgili yapılan kapsamlı araştırmalar yer alıyor. Başlıkların her biri ayrı ayrı önemli ve ilerleyen dönemde Meclis tarafından ayrı ayrı kurulacak komisyonlar tarafından soruşturulması gereken konular.

O konu başlıklarından birisi de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu.

Kitap, Soylu ile ilgili çarpıcı birçok iddiayı barındırıyor.

***

Duvar’da, Soylu’ya ayrılan bölümde, öncelikle eskiden bu yana hemen herkesin dillendirdiği, “Soylu, Ağar’ın adamı” söylemi tartışılıyor.

Bu söylemin doğru olmadığı, doğru olmaması bir yana uzun yıllar iki ismin nasıl bir rekabet içerisinde anlatılıyor. Ancak yolun sonu ilginç…

Kitapta, Ağar’ın DYP Genel Başkanı olduğu dönemde, Soylu’nun, “O orada olduğu müddetçe bu partiye ayak dahi basmayacağım” dediği ve bu sözünü tuttuğu aktarılıyor.

Bunun da Ağar’ın İstanbul Emniyet Müdürü olduğu dönemde, partinin Gençlik Kolları Başkanı olan Soylu aleyhine, partiye müdahalelerde bulunmasından kaynaklandığı söyleniyor.

Ancak kitaptaki bir iddia daha da ilginç.

Ağar’ın Soylu’ya öfkesinin, Soylu’nun babası, DYP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Hasan Soylu’nun, yanlarında başkaları da varken kendisini tokatlamasına kadar uzandığı iddia ediliyor.

Soylu’nun katıldığı programda, “Babamın kimleri tokatladığını herkes iyi bilir” sözleriyle atıf yaptığı olayın da bu olduğu belirtiliyor.

***

Ancak siyaset bu, elbette her şey değişir.

Kitapta yer alan iddialara göre, Soylu, Ağar’ın 2007 seçiminden sonra partiden ayrılmasının ardından Gülen cemaatinin desteğini alarak DYP Genel Başkanlığı’na adaylığını koyuyor.

Ağar ise partiden ayrılsa da partiyi bırakmak istemediği için Hüsamettin Cindoruk’a teklif götürüyor. Cindoruk teklifi reddedince, Soylu rahatlıyor ve genel başkan seçiliyor.

Kitapta, Soylu’nun, dershaneler meselesine kadar cemaatle çok yakın olduğu, önemli kararlardan önce Gülen’in fikrini öğrenmek istediği, cemaatin de bu ilgiye, para yardımı yapmak dahil, hep sıcak karşılık verdiği iddiası da var. Bu iddia, cemaat, soru hırsızlığı, 15 Temmuz konularında önemli yazılar kaleme alan gazeteci Ahmet Dönmez’e dayandırılıyor.

Yasal bir bankaya para yatıranların tutuklandığı, örgüt üyeliğinden hüküm giydiği bir ortamda, tartışılması gereken bir iddia.

Soylu’nun AKP’ye geçmeden önce de Gülen’den fikir almak için iki kez girişimde bulunduğu da kitapta yer alıyor.

Gülen’in, dershanelerin kapatılmaması için Soylu’dan destek istediği, söz vermesine rağmen bir eylemde bulunmayınca cemaat-Soylu ilişkisinin kesildiği de anlatılanlar arasında.

***

Soylu’nun Ağar’ın adamı olmadığı, devletin bir başka kesimine yaslandığının belirtildiği kitapta, buna karşılık iki ismin planlarının nasıl kesiştiğini görüyorsunuz.

Kitapta, Sedat Peker’in açıklamalarına atıf yapılarak aktarılanlar arasında, Soylu’nun cumhurbaşkanı olmayı planladığı, bu durumda Ağar’ın oğlu Tolga Ağar’ın da İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturmayı tasarladığı anlatılıyor.

Peker’in videolarında, 2021 yılını kastederek, “Hani Nisan’dan sonra ülkede her şey değişecekti?” diye sorması da bu iddiaya dayandırılıyor.

***

Kitapta, Peker’le yapılan röportajın Soylu bölümü de ilginç. Peker, yöneltilen soruların büyük bölümüne tepkili ve “ben insanları tanırım” diye yanıt verirken, Soylu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden İbrahim Kalın ve Hasan Doğan’ı takip ettirdiği iddiası için şunları söylüyor:

“Süleyman Soylu’nun tek bir arzusu ve hedefi vardı, Cumhurbaşkanı olmak. Tabii ki ben de bunu istiyordum. Öyle ya, babasını tanıdığım tarih 1992’ydi, yani 29 sene. Diyorum ya, benim dönüş biletimdi. Kendini de yaktı, beni de yaktı.  Cumhurbaşkanı olması için yeni edindiği bazı dostları geçmiş kinlerinden dolayı beni oyunun dışına çıkarmak istediler.

Belki bu kazığı unutabilirdim, ancak aileme yapılan saygısızlık bu filmin sonu oldu. İbrahim Kalın ve Hasan Doğan’ın Ak Parti’de ciddi bir ağırlığı var. Bu iki ismi şantajla etkisiz hale

getirebilseydi Cumhurbaşkanlığı hayalinde çok önemli bir şey başarmış olurdu. Ancak dedim ya, Cumhurbaşkanlığı işi artık yalan oldu. Belki ilerleyen yıllarda tutuklandığında yatacağı koğuşun meydancısı olur.”

***

Duvar, uyuşturucu ağının nasıl örüldüğünü, tepeden eteklere kadar rant sevdasının bir nesli hangi biçime dönüştürdüğünü, Türkiye’nin bugünkü dengelerini anlamak için etkili bir kitap.

Ancak bununla sınırlı değil elbette özelliği.

Asıl önemli nokta, ortaya yanıtlanması zaruri çok sayıda iddia atıyor olması.

Bu iddialar belki bugün soruşturmak istenilmiyor ve soruşturulmuyor ama gelecekte muhataplarının karşısına çıkacağı ortada.

Toplumun bir kesimiyle helalleşmenin yolu da hesaplaşmanın ve yüzleşmenin gerçekleşmesiyle mümkün.

Bu da ancak duvardan tuğla çekilebilmesine bağlı.

Yazarın Diğer Yazıları

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

"
"