27 Şubat 2024

Dünyanın yeni imparatorlukları ve dünyanın geleceği

21. yüzyıla girerken hayatımıza gittikçe güçlenen dijital imparatorluklar girdi

Geçen hafta düzenlenen Akademik Bilişim'in panellerinden birisi Platformlar ve Regülasyon başlığını taşıyordu. Burada yaptığımız sunumu aktarmak istiyoruz.

Dün gitgide kötüleyen Google arama ve internetten bahsederken, bunların hormonlu hale geldiğini anlatmıştık. Ama bu olayın diğer bir yönü ise, bunları gitgide daha büyük devler haline gelmeleri ve hayatın her alanına müdahale eder hale gelmeleri.

Örnek mi? Şu anda Mobile World Congress (MWC) nedeniyle Barcelona'dayım. Pazar günü burada trafiği etkileyen büyük bir Filistin yürüyüşü oldu. Ama Google Mandiant'ın Siber'de İsrail-Hamas savaşı analizine bakarsanız, İran ve Hizbullah destekli siber korsanların, İsrail halkının Gazze saldırısına desteğini azaltmaya yönelik propoganda yaptığı gibi taraflı bir ifade kullanıyor.

Bu korsanlar var mıdır, yok mudur, ya da nasıl hareket etmektedirler ayrı konu. Varsa destek vermeyen İsrail halkı ya da pazar günü o kadar uzak oldukları halde Filistin için yürüyüş yapan Barcelona halkı ya da dünyanın diğer bölgelerindeki insanların tepkileri, İranlı hackerların propogandası sonucu değil, ayrıca hiç de şaşırtıcı değil. Acaba İsrail'de ya da dünyanın herhangi bir yerinde, Gazze'ye yapılan saldırılara desteği vermemek için İranlı hackerların propogandası mı lazım? Dolayısıyla bence Google elindeki gücü çoktandır kötüye kullanıyor bile.

Yeni nesil imparatorluklar

20. yüzyıla girerken, dünya büyük bir değişim geçirdi ve imparatorluklar / krallıklar sona erdi ya da sembolik hale dönüştü. 21. yüzyıla girerken ise, hayatımıza gittikçe güçlenen dijital imparatorluklar girdi... Hatta bunlar, gelmiş geçmiş en büyük imparatorluklardan daha büyük alanlara yayılmış durumdalar. Sınırlar ötesinde tüm işleri yapıyor ve bütün dünyadan para kazanıyor ama vergi vermiyor durumundalar.

İnternet devlerinden, Google, Apple, Facebook, Amazon, Microsoft vs'den bahsediyorum. Yani her birisi dünyanın bütün ülkelerine yayılmış olan ve buralardan delicesine paralar kazanan devler.

Bunlar, geçtiğimiz 20 yılda tanıttıkları ücretsiz ve çok yeni hizmetler sayesinde ve zaman içinde halkı kendilerine bağladılar. Şimdi bunun meyvelerini yiyorlar. İlk yayına başladıklarında insanları ellerinden kaçırmaktan (uygulamaları kullanmaktan vazgeçmelerinden) korkuyorlardı. Mesela Çin'in Tianmen meydanı vs. gibi haberlerini bloklatması nedeniyle, ABD'de yapılan protestolar üzerine Google Çin'e hizmet vermekten çekilmişti. Bugün tersine her ülkenin vatandaşlarını ve o vatandaşlar üzerinden ülkeleri tehdit eder haldeler. Aşağıda bunun birkaç örneğini anlatacağız.

Yeni teknolojinin getirecekleri zamanında kavranamadı

Tarihte her yeni teknoloji, kendi devlerini yaratır. İnternet olayında da böyle oldu. Taraflar (mesela gazeteciler, taksiciler ya da siyasetçiler) farkına varana kadar da bütün kuralları değiştirdiler. Bunu söylerken, teknoloji ya da internet devlerine düşmanlıktan ya da gelişmenin olmamasından bahsetmiyoruz. Aksine teknolojiye -altruizm felsefesi ile yani "teknoloji için insanlar değil insanlar için teknoloji" diyerek- inanıyoruz.

Teknolojinin insanlığın hayatına fayda getirdiği ve getireceği gayet açıktır. Ama mevcut durumda, insanlığa bir fayda getirilirken, bu devler kepçe ile on faydayı kendilerine aktarıyorlar. Önlerine geçen her şeyi silip süpürüyorlar. Giderek de "sıranın insanlığa mı (gülmeyin ama köleliğe mi) geldiği" sorusu önümüzde. Öyle ya güle oynaya her verimizi verdik. İnsanoğlunun nasıl kolay manipüle edildiğini de zaten -özellikle kendi ülkemizde- görüyoruz.

Bu noktaya nasıl geldik dersek; öncelikle tüm dünyadaki yasa yapıcı ve uygulayıcılar teknolojiden ve nasıl işlediğinden habersizlerdi. Sonra da diğer herkes... Hâlâ da çok anladıkları söylenemez. İkisi karşıt ülke ve bir tane de bizim ülkeden örnekle anlatalım:

  1. Çin 2021 kasımında, Alipay'in dünyanın en büyüğü olacak 35 milyar dolarlık halka arzını engellediği zaman bir süre kurucu Jack Ma'nın Çin yönetimini eleştirmesi nedeniyle böyle olduğu yorumu yapıldı. Ama Financial Times bunun nedenini 1 ay kadar sonra açıkladı. AliPay'in kullanıcıları için, 100 kadar yerel ve ulusal Çin bankasından sağladığı mikro tüketici kredinin 286 milyar dolar geri ödenmemişti. Ülkede bir anda büyük bir ekonomik fırtına oluşmuştu. Çinli siyasetçiler, sayı bu kadar büyüyene kadar dijital ödeme sisteminin bu riskini ne hesaplayabildiler, ne de fark edebildiler. Tam fark ettiklerinde ise şirketi 6'ya böldü.
  2. ABD'de de siyasetçiler o kadar teknoloji körü durumundalar ki, Facebook-Cambridge Analytica rezaleti sonrasında, ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, Senatoda sorgulanan Zuckerberg'e Amerikalı senatörler "yani şimdi siz nereden para kazanıyorsunuz" diye sordular ve cevabı da -iddiaya girerim- en az 2-3 sene algılayamadılar. (Zuckerberg birden fazla sorgulandı. Zarar gören gençlerin ailelerinden özür dilediği son sorgulanması için ayrı bir makalemiz gelecek.)
  3. Peak Games 2,1 milyar dolara satıldığında, Ankara'dan birkaç siyasetçi beni aradı ve şunu sordular: "Yani bu kadar paraya ne satıldı?"

İşte son 20 yılda böyle bir ortamda ve teknolojinin getirdiği muhteşem yenilikler ve kolaylıklar arasında halk ve siyasetçiler "cambaza bak" şeklinde eğlenen bir ruh haline girdi. Gerçi teknoloji firmalarının kendileri de başta nereye varacaklarını tahmin etmiyorlardı ama bugün farkındalar ve vazgeçmiyorlar.

Yeni krallıklar kimseye nefes şansı bırakmıyor

Vazgeçmedikleri nedir, diye soruyorsanız; öncelikle kazandıkları ve vergisini ödemedikleri paralardan vazgeçmiyorlar. Bir zamanlar ücretsiz verdikleri pek çok hizmeti (mesela navigasyonu), vergi vermeye zorlandıkları zaman ücretli vermeye başlayacaklar. Hatta belki daha da önce olabilir.

Bunun için de başka bir vazgeçemedikleri durum; tekel olmak. Tüm dünyada internet tekelleri yükseldi, yükseldi ve diğerlerine nefes bırakmadı. Diğerlerini ya öldürdüler ya da satın aldılar. Örnek mi? Pek çok var ama çok bilinen bir örneği söyleyelim; Facebook'un satın aldığı WhatsApp ve Instagram. Bunlar ayrı uygulamalardı ama artık bir ekonomik bütünlüğün içindeki parçalar durumundalar. ABD şimdi bunları bölmenin yolunu arıyor.

Avrupa Birliği'nin 2022'de çıkardığı Dijital Hizmetler Yasası (DSA) ve Dijital Pazarlar Yasası (DMA) bu nedenle geldi. Ama ne kadar işleyebilecek hep birlikte yaşayarak, göreceğiz.

Çünkü, bu tekeller kendilerini korumak uğruna yasa yapıcıları etki altında bırakıyorlar. Bunu yaparken, lobi şirketleri ile yasa yapıcıların danışmanlık aldığı kişi akademik kuruluşları paraya boğuyorlar. Örnek verelim; Microsoft, dünyanın en büyük oyun firmalarından Activision Blizzard'ı 69 milyar dolara satın aldı. AB, İngiltere ve ABD buna karşı çıktı ama durduramadılar. Geri adım attılar.

Basın zaten çoktan nakavt oldu

İnternet devleri basının kontrolünü ilk günlerden ele geçirdi. Çoktandır -en az 10 yıldır- hangi haberin okunacağına gazetenin kendisi değil, sosyal medya karar veriyor.

Üstelik bunu yaparken, sizi size mecbur bırakıyorlar. Yani sizi bir zaman ilgilendiğiniz alanlara kilitliyorlar. Onun dışına çıkamıyor ve farklı bir şeyler göremiyorsunuz. Bunu da örnekleyelim; Biden-Trump 2020 ABD seçimleri sırasında, bir araştırma firması her iki başkan adayının taraftarlarına bir yazılım verdi ve bu yazılım sayesinde, onlara Facebook üzerinde hangi haberlerin gösterildiğini kayıt altına aldı. Sonuç; Trump taraftarları sadece Trump haberlerini, Biden taraftarları ise Biden haberlerini görebildi.

Vatandaşları bağladılar, kendi kendilerine ya da hükümetlere karşı kullanıyorlar

İnternet devlerinin başka bir kötü yanı, vatandaşı esir aldıklarını düşünüyorlar ve haklı olabilirler de. RTÜK yönetmeliği çıkarıldığında, bu ülkenin sosyal medyasında "Netflix gider" gibi saçma sapan yorumlar vardı. Bu yorumları yapanlar sayesinde Netflix de havaya girdi. Çoktan 10 yıllık lisansı almış olduğunu öğrenmiştik ama kendilerine "ne düşünüyorsunuz" diye sorduğumuzda, cevabı iki gün sonra öğlen vereceklerini belirttiler. Çünkü bu arada sosyal medyadaki yorumlarla müşteri kızıştırıyorlardı. 

Bir örnek de, Avustralya'dan verelim: Google arama sayfasını oluşturan şey, o ülkenin yarattığı içeriktir. Bu içeriğe bakanlar (arama yapanlar) ise yine o ülkenin vatandaşlarıdır. Dolayısıyla o ülkenin şirketleri bu sayfalara reklam verir. Yani Google derenin taşı ile derenin kuşunu vurur.

Avustralya (daha önce Fransa, İspanya, Almanya ve daha sonra da Kanada), bir düzenleme yaptı ve Google ile Facebook'a yayımladıkları haber başlıkları için, ilgili yayınlara para ödemeleri gerektiğini söyledi. Google açık ilan yayımlayarak, Avustralya vatandaşlarını kendi hükümetlerine karşı kışkırtmaya çalıştı ve bu yönetmelik çıkarsa Google aramanın Avustralya'da artık paralı hale geçeceğini ilan etti. Facebook ise, bu yönetmelik çıkarsa haber başlığı yayınlamayacağını ilan etti ve de yaptı.

Sonuç mu? Facebook daha birinci gününde vazgeçti çünkü Avustralya halkı bilinçliydi. Facebook haberleri kapatınca, gidip kendi okudukları Avustralya yayınlarının mobil uygulamalarına üye oldular. Bir anda Avustralya mobil uygulama üyelikleri patladı. Facebook hemen geri çark etti. Google ile Facebook deneyiminden aldığı ders ile herhangi bir şey yapmadan yönetmeliği uygulamayı kabul etti.

Bu arada başka bir örnek daha verelim: Güney Kore mobil uygulamalardaki Google ve Apple'ın tekeline karşı çıkan bir düzenleme yaptı ve araya Güney Koreli bir ödeme hizmet sağlayıcı koydurmak gerektiğini ortaya koydu. Her iki şirket de, önce Güney Koreli geliştiricilere yönelik olarak "pahalılaşacak" propogandası yaptılar. Ama daha sonra Amerikan hükümetine bir çağrı yapıp Amerikan şirketlerinin diğer ülkelerdeki menfaatlerini korumasına yönelik destek istediler.

Ne yapılabilir?

Bütün bunlara bakıp, "biz ne yapabiliriz ki" dememek lazım. Üstelik şahane bir örnek var; Max Schrems.

Avusturyalı Schrems 2011 yılında hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisiyken hayatımıza girdi. Tek başına Facebook'a karşı "Kişisel Verileri Koruma" savaşı açtı ve bu savaşı kazandı. Üstelik savaşta, Facebook'u koruyan İrlanda Verileri Koruma Kurulu olduğu halde.

İrlanda 2000 yıllarından bu yana teknoloji firmalarından vergi almıyor. Onları ülkeye çekip, hem bilgi birikimi sağlamaya hem de vatandaşlarına istihdam yaratmayı tercih ediyor. Bir tahmine göre Avrupa'daki 150 milyar dolarlık vergi olanağını çöpe atıyor.

İrlanda Kişisel Verileri Koruma Kurumu da teknoloji firmalarının yarattığı imkanları korumak için onların aleyhine kararlardan uzak duruyor ya da geciktiriyor. Yani Max Schrems sadece Facebook'a karşı değil, aynı zamanda İrlanda Verileri Koruma Kurumu'na karşı da savaştı ve kazandı.

Ülkemizde durum

Bunu daha detaylı yazalım ama şimdilik birkaç not aktaralım:

  • Rekabet Kurumunun birkaç başarılı hareketini biliyoruz. Örneğin Android konusunda bir çabaları oldu.
  • Yerel alışveriş karşılaştırması kurumlarının Google'a karşı şikayetleri oldu. Rekabet Kurumu bunu da değerlendirdi.
  • Ama basının para kazanması konusunda Fransa, Avustralya örnekleri takip edilmiyor (çünkü basının malum bölünmüşlüğü ve reklam kaynaklarının yok olması nedeniyle Google adeta kurtarıcı gibi. Gelirin ne kadarını paylaştığı şeffaf olmamasına rağmen.)
  • Oyun ya da diğer mobil uygulamacılar açısından sorun olan, Appstore ve Google Play komisyonlarının yüksekliği konusunda, üçüncü parti ödeme hizmetlerine yer açılması konusu da gündemde değil.
  • Ticaret Bakanlığı'nın eliyle e-Ticaret kanunu ile bir gelişme gördük. 2018'de Alibaba'nın pazara girişi ile bozulan pazar dengesine karşı "Gate Keeper" yaklaşıma yakın bir şey yapıldı.
  • Benim kendi özel ilgi alanım nedeniyle Telekomdaki durumu da devamlı dile getiriyorum.

Bu yazıda yapay zekânın bozacağı dengeye de hiç değinmedik. Başka yazılara inşallah.

Füsun Nebil Kimdir?

Füsun Sarp Nebil, İstanbul, Bakırköy'de doğdu. Eğitimini Çanakkale, İzmir ve İstanbul'da yaptı. Evli, 2 çocuk sahibidir. Denizcilik meraklısıdır (amatör kaptan).

Master derecesini Istanbul Teknik Üniversitesi Nükleer Yüksek Mühendisliği bölümünden aldı (Şimdi Enerji Enstitüsü). THY, Nasas Alüminyum Fabrikası ve Alemdar Holding Grubunda çeşitli görevlerde bulundu.

1997 Türkiye'nin ilk ISP'lerinden Alnet'in Genel Müdürlüğüne getirildi. 1999 yılında turk-internet.com'un da dahil olduğu çeşitli siteleri yayınlayan Intervizyon Ltd. şirketini kurdu. Şirket halen Kadinvizyon.com gibi başka siteleri de yönetmektedir.

1998 - 2011 arasında Ulaştırma Bakanlığı tarafından kurulan İnternet Kurulu üyeliği yaptı. Devletin özel sektörü aldığı çeşitli komisyonlarda çalıştı. 2016'dan beri TOBB Telekom Meclisi üyesidir.

Nebil, Eylül 2001 yılında Birleşmis Milletler tarafından Türkiye'den seçilen başarılı iş kadınları arasında yer aldı (UNECE INCLUDES 9 TURKISH BUSINESSWOMEN ON ITS LIST).

2010-2013 arasında Türkiye Dijital Oyun Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2011 - 2015 arasında 4 yıl Eutelsat Avrupa TV Ödüllerinde Jüri Üyeliği görevi aldı.

Türkiye İhracatçılar Merkezi dahil, çeşitli projelerde "Bilişim ve İletişim Sistemleri Danışmanlığı" vermektedir. Konusuyla ilgili olarak TV programlarına ya da konferanslara katılarak, konuşma yapmaktadır. Yazıları internet üzerinden turk-internet.com sitesinin yanısıra, yetkinreport.com, bilisimdergisi.org.tr, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği Dergisi, 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Güncel Hukuk Dergisi, Ankara Baro Dergisi, journo.com, Tüketiciler Birliği Etikett gibi çeşitli ortamlarda yayımlanıyor.

2014 yılından beri T24'te yazıyor.

Türk Telekom ve Turkcell konusunda araştırmaları ve uzmanlığı var. 2018 nisan ayında "Bitcoin ve Kripto Paralar" isimli ilk kitabı yayınlandı.

Detaylı bilgi için https://wiki-turk.com/fusun-sarp-nebil/ adresine bakabilirsiniz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

TikTok konusunda dünyada ne oluyor, Türkiye'nin TikTok macerası nereye gider?

IDN kurmak çok çok önemli. Bunu 20 küsur yıldır yazıyoruz. Ama TikTok'u engellemek için bir IDN kurmaya ihtiyaç yok

Depremi yaşayan 4 ilde nüfus 300 bin azalmış

Bölge nüfusundaki yüzde 7-8'lere varan azalma, sığınmacı açmazı ile birlikte düşünüldüğünde, Hatay başta olmak üzere bölgenin geleceği ve özellikle güvenliği açısından odaklanılması ve strateji geliştirilmesi gereken bir konu olarak önümüzde duruyor

Bakan "Türkiye emin ellerde" diyor, ama öyle mi?

USOM ya da Ulaştırma Bakanlığı gerçekten ülkemizin vatandaşlarının "emin ellerde" olması için çalışmak isterse, öncelikle operatörler-bankalar-savcılık-kolluk arasındaki eksik olan koordinasyon ve süreçleri tanımlamakla işe başlayabilir