02 Nisan 2023

Gitmedik buradayız: Ma rihna, ninha hon!

Yaşam yeniden yeşerene kadar gitmeyi, orada olmayı sürdüreceği

Antakya şimdi, oradaki canlılığı sürdürmek için geride nöbetçi kalan insanlar ve onlara eşlik eden diğer canlılar ile adeta Nuh'un gemisi gibi bir kurtarma botuna benziyor.

Hemen depremden sonraki günler içinde gittiğim Antakya ile depremin üzerinden iki aya yakın süre geçmişken gittiğim Antakya arasındaki tek fark, orada kalmaya karar vermiş ve onlara omuz vermeye gelmiş insanların yaşamı tekrar başlatma iradesi.

Yok oluşun kenarında canlılık, cılız da olsa görünür, hissedilir olmaya başlamış.

Böylece olup biteni görünmez kılmak telaşıyla, enkazlara molozlara terk edilecek coğrafyayı koruyorlar.

Antakya Sanat Derneği'nin çağrısına cevaben harika bir ekiple düşüyoruz yola.

Yazarlar, aydınlar ve Türk Tabipler Birliği Edebiyat ve Sanat Kolu üyeleri var ekipte.

Adana'dan Antakya'ya giderken, deprem sonrası bölgeye ilk kez gelenler, çadır ya da konteyner kentler ile karşılacaklarını umuyorlar.

Oysa enkazlar arasında açmış bahar dalları, yoğun yağmurun da etkisiyle boğazımıza kadar nüfus eden molozlardan sızan tozlar, sağlam kalmış evlerin bahçelerine kurulmuş tek tük çadır ve konteynerlar dışında, yaşam alanı kurgulamaya dönük hiçbir çalışmanın izine rastlayamıyoruz.

Hiç kimse bu kadarını, bu terk edilmişlik ve kendi başına bırakılmışlığı ummuyor.

İçimizden biri "anlatılsa abartılıyor derdim" diyor.

Orada kalanlar, evsiz, işsiz, kimsesiz bırakılmışlıklarını şimdilik ötelemiş, yaşamı bu toprakta yeniden kurma kararlılığı için iradelerinin gücüne sığınmışlar.

Acıların öncelik sırasına dizildiği bir yaşam mücadelesi veriyorlar.

Deprem sonrası ilk haftadaki dondurucu soğuk yerini bahar havasına bırakmış.

Her şey iyice toza bulanmış ve gri.

Gözlerim, genzim yanıyor.

Küçük bazı işletmeler yiyecek servisine başlamış, manav ve bakkallar açılmış.

Depremin ilk gününden beri çalışmayı, sağlık hizmetlerini sürdürmeyi hiç bırakmayan kendisi de depremzede Dr. Ali Kanatlı, bu yıl halkın doktoru olanların aldığı İstanbul Tabip Odası Nusret Fişek halk sağlığı ödülünü de aldı.

Hocaların hocası, halkın doktoru aynı zamanda felsefeci Nusret Fişek'in zamanlar ötesi coğrafi izdüşümü.

Aslında üzerimdeki kasveti molozlara, enkaz tozuna karıştıran, Tomruksuyu İnsiyatifi tarafından Samandağ'da, Tomruksuyu Festival Alanı'nda kurulmuş olan  "Yeniden Yeşeren Yaşamlar" eğitim alanı oluyor.

Burada çocuklar için çadırlarda adeta bir akademi kurulmuş.

Sosyal medya hesaplarından izlediğim kadarıyla, şimdi alana bir sinema çadırı da eklenmiş.

Malezya'dan gelen gönüllü hekimlerin yürüttüğü sağlık çadırlarında çocuklara sağlık hizmeti de sağlanılıyor.

Onlar ülkelerine dönünce bu hizmeti sürdürecek gönüllü hekim, hemşire ve ilaç gereksinimi olacak.

Çocuklar yağmur nedeniyle çadırlarda ama sesimizi duyunca "Bize top mu getirdiniz" diye koşuyorlar.

Çoğunluğu, seralarda tarım ilaçlarına maruz kalarak kalan çocuklar için burası vaha gibi.

Yüzü, gözleri gülen öğretmenler de güçlüklerine karşın çadırlarda kalıyor.

Tek dilekleri konteynera kavuşmak.

Böylece iklim ve çevresel etkilerden korunarak daha dayanıklı olacaklar.

Özel ilgi isteyen çocukların eğitiminde uzman olan Mehmet Ali Öğretmen, "Eşime seni saraylarda yaşatacağım derdim 'seray' diyoruz şimdi seramıza" (Ekipten, Ayşen Şahin notlarından) sözleri hepimizi gülümsetiyor.

Salgın sanatı "dijitalize" etmiş, sanatçıyı dehlizine çekmiş olsa da o kederli sanat şimdi ölümden yaşam devşirmek için sokaklarda.

Trajik bir kurtuluşa ihtiyacımız var, bunun için de sanatsal bir başkaldırıya.

Yok sayarak bir coğrafyayı enkazlar altında bıraktıkları sanat ve bilim, tam yok edilmeye bırakıldığı o yerde yaşamı yeniden yeşertecek.

Hepimiz değişiyor, dönüşüyoruz.

Ya ölümü var edeceğiz ya yaşamı.

Güneş Umuttan Şimdi Doğar (Türkan Saylan) kitabının kitap açıklamasındaki alıntıda çarpıcı bir söylence vardır.

"Eski bir söylence, Tanrı'nın otuz altı iyi insanın yüzü suyu hürmetine dünyayı yok etmekten vazgeçtiğini anlatır. Bu bir masaldır ama, dünyanın yaşanabilir bir yer olmayı erdemler sayesinde sürdürdüğü, gerçektir."

Kitaplarına hayran olduğum, sözcükleriyle büyülendiğim Latife Tekin de bizimleydi, onun yazarlar adına okuduğu açıklama ile;

"Hepimiz Hataylıyız. Hepimiz Antakyalıyız. Hepimiz Maraşlıyız, Antepliyiz, Adanalıyız, Malatyalıyız, Adıyamanlıyız, Osmaniyeliyiz, Diyarbakırlıyiz, Urfalıyız.

Hepimiz enkaz altında kaldık.

Hepimiz kolumuzu, bacağımızı kaybettik.

Hepimiz donarak öldük.

Hepimiz mucize eseri enkazdan kurtulduk.

Hepimiz yakınlarımızı kaybettik.

Hepimiz karda kıyamette çadırsız kaldık.

Gitmedik buradayız.

Geldik buradayız.

Antakya küllerinden yeniden doğacak, Antakya'da binbir rengiyle yaşamı hep birlikte yeniden kuracağız.

Ma rihna, ninha hon."

Gittik, oradaydık.

Yaşam yeniden yeşerene kadar gitmeyi, orada olmayı sürdüreceğiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bu da geçmiş oldu

Fark ettim ki son onlarca yıl her biten yılın sonunda yüksek ihtimalle yaşanmışlıklarla yüklenmiş belleği silkelemek için geçip gitmekte olan yıla söylenmişim. Demek ki daha iyisinin olacağından umudu hiç kesmemişim

Hayat dersi

Hekimlik, hikâyeyi kaybetmeden hikâyeye katıştırılırsa insana yaşamı derinden kavratır. Ama hikâyeyi kaybetmek için önce bulmak gerekir. Yaralanmaktan korkan ise kendi hikayesini de hikâyeyi de bulamaz

AIDS için bir kırmızı kurdele

Bir ülkede çocuklar hiçbir şeyden korunulamıyor, istismar, töre cinayeti ayyuka çıkıyor, her gün okul yolunda birkaç çocuk kayboluyorsa o ülkede bir araftan söz edilmeli elbette. Bilimle iştigal ettiğini düşündüğümüz kişilerin bilgileri dahilindeki vahim durumlar basına düşene kadar sessiz kalmalarına da insanın “pess!” diyesi geliyor

"
"