08 Aralık 2020

Kölelik tasfiye edilebildi mi?; Modern kölelik yöntemleri ile mücadelenin önemi

Artık köleliğin tasfiye edildiği dünyada modern kölelik diye bir olgu kalmadığını öne sürenler de olabilir; durum öyle değil

2 Aralık, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından "Köleliğin Tasfiyesi Uluslararası Günü" olarak anılıyor. Bu yıl da bu kapsamda düzenlemeler yapıldı, çeşitli şekillerde devam eden "modern kölelik" yöntemleri ile mücadelenin insan onuruna saygı ve insan haklarının bütünlüğü bakımından önemini hatırlatan etkinlikler düzenlendi.

Bu etkinlikler, iç siyasi ve ekonomik tartışmalar arasında Türkiye gündeminde görünür bir yer bulamadı. Covid-19 küresel salgınının devam eden etkisinin de bunda rol oynadığı kuşkusuz. Yine de, iç gündemin ötesine geçebilmek ve uluslararası konulara olumlu katkıda bulunma çabası göstermek, Türkiye’nin uluslararası görünümü bakımından yararlı olacaktır.

Bu bizim bir anlamda kronik sorunumuz. Genelde gündemi işgal eden kısa süreli, bir-iki gün süren kısır tartışmaların ötesinde, Türkiye’ye doğrudan yönelen gelişme olmadığı takdirde, sınırlarımızın ötesinde olup bitenle yeterli düzeyde ilgilendiğimizi söylemek güç. Doğallıkla, bu kronik sorunun aşılarak küresel gündemle de ilgilenilebilmesi, içeride demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına dayalı siyasi istikrarın ve bu bağlamda ekonomik refah güvencesinin sürdürülebilir kılınması ile mümkün.

Artık köleliğin tasfiye edildiği dünyada modern kölelik diye bir olgu kalmadığını öne sürenler de olabilir. Durum öyle değil. Önce geçmişe bakalım, sonra bugüne döneriz.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni uluslararası düzenin merkezinde BM var. Temel hedef, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması ile oluşacak istikrar zemininde sürüdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasıdır. Bu hedefin gerçekleşebilmesinin temel koşulu ise, insan haklarına saygı ve sosyal adaletin sağlanmasının güvence altına alınmasıdır.

O dönemin koşullarında, köleliğin tasfiyesi uluslararası insan hakları hukukunun öncelikli ve temel unsurları arasında yer alır. BM insan hakları sisteminin rehberi sayılan 1948 tarihli "İnsan Hakları Evrensel Bildirisi"nin 4. maddesi, kölelik ve köle ticaretinin her türlü şekliyle yasak olduğunu vurgular.

BM Genel Kurulu 2 Aralık 1949’da "İnsan Ticaretinin ve Başkalarının Fuhuşa Zorlanmasının Önlenmesi Sözleşmesi"ni kabul eder. İşte 2 Aralık gününün "Köleliğin Tasfiyesi Uluslararası Günü" olarak anılmasının kaynağı bu tarihtir. Türkiye’nin taraf olmadığı Sözleşme 21 Mart 1950’de yürürlüğe girer.

BM temel insan hakkı sözleşmeleri arasında yer alan 1966 tarihli "Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme"nin 8. maddesi, köleliğin, köle ticaretinin ve zorla çalıştırmanın yasaklanmasını düzenler. Türkiye bu Sözleşme’ye 2004’te taraf oldu.

BM gibi yine Türkiye’nin de kurucu üyeleri arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’nin (AK) 1953’te yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 4. maddesi de, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı ile ilgili yükümlülükleri sıralar. Türkiye AİHS’ye 1954’te taraf oldu. AİHS’nin denetim organı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Sözleşme’nin 4. maddesine uygulamada anlam kazandıran zengin bir içtihadı var.

Bu alanda en gelişmiş hükümleri içeren AK İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi 2008’de yürürlüğe girdi. Türkiye, 2009’da imzaladığı bu Sözleşme’ye 2016’da taraf oldu. Sözleşme’nin taraf devletlerde uygulanmasını denetleyen ve tavsiyelerde bulunan denetim organı GRETA’nın 2019 tarihli Türkiye raporu , ayrıca bu konuda AK Bakanlar Komitesi tarafından GRETA tavsiyelerine ilişkin kararı merak edenler için incelemeye değer olabilir.

Sonuç olarak, uluslararası hukukta "köleliğin ve zorla çalıştırmanın yasaklanması"; "yaşam hakkının korunması", "işkence ve kötü muamele yasağı" ve "kanunsuz ceza olmaz" gibi, "üstün hukuk" (jus cogens) düzeyindedir. Yani, hiç bir yasal düzenleme veya uygulama "köleliğin ve zorla çalıştırmanın yasaklanması" ilkesine aykırı olamaz ve buna ilişkin hukuk yükümlülükleri askıya alınamaz.

Gelelim günümüze ...

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres 2 Aralık 2020 tarihli açıklamasında, bu yıl boyunca küresel düzeyde ırkçılığa karşı sürdürülen protesto gösterilerinin, kökenleri sömürgecilik ve köleliğe kadar giden adaletsizliklere yeniden dikkat çektiğinin altını çizdi. Köleliğin tarihe gömülmediğini, günümüzde 40 milyondan fazla insanın "modern kölelik" uygulamalarının kurbanı olduğunu, bunun yüzde 71’ini kadınlar ve kızların oluşturduğunu vurguladı.

Uluslararası Çalışma Örgütü, zorla çalıştırma, zorla evlendirme, insan ticareti gibi alanları kapsayan "modern kölelik" kavramının, yasalarda yer almasa da, tehdit, şiddet ya da zor kullanma nedeniyle zorla çalıştırmanın sona erdirilemediği durumlara ilişkin olduğunu belirtiyor.

Bunlara ek olarak, 150 milyon dolayında çocuk işçi bulunduğuna, bunun dünyadaki çocuk sayısının onda birini oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Herkesin, ama özellikle kadınların, kızların ve çocukların çoğunlukla modern köleliğin hedefi ve kurbanı olmaları, insan onuruna saygı duyan herkes için çok acı verici bir durum. İnsanlığın buna razı olması kabul edilemez. Hükümetlerin, parlamentoların, yargının, akademinin, sivil toplumun ve medyanın bu konuda yüksek duyarlılık göstermesi, çağdaş uygarlığın olmazsa olmaz önceliği olmalıdır.

Dünyada barış ve güvenlik içinde birlikte yaşamak istiyorsak, çok taraflılık ve insan onuruna saygı konusunda kültürel dönüşümü gerçekleştirmek öncelik taşıyor. Bunun her devlette ulusal düzeyde de gerçekleşmesi, böylece demokratik bir uluslararası toplum oluşması önemli. Devletlerin birlikte geliştirdikleri uluslararası hukuk yükümlülüklerine saygı duymaları, iç hukuk ve uygulamalarını uluslararası normlara uyarlamaları, bencil siyasi hedeflerin başkalarına olduğu gibi kendilerine de zarar vereceğini anlamaları gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Azerbaycan’da seçim ve AKPM

Azerbaycan’da 7 Şubat’ta yapılan seçimlerde İlham Aliyev beşinci kez Cumhurbaşkanı seçildi. Öte yandan, AKPM Ocak toplantısında, Azerbaycan heyetinin yetki belgeleri onaylanmadı. Azerbaycan’ı AKPM dışında bırakan karar adil mi?

İsrail soykırım suçlaması ile yargılanıyor

İsrail Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçlaması ile yargılanıyor. Başvuruyu yapan G Afrika’nın ve sanık İsrail’in sunuşlarını yaptıkları duruşmalar tamamlandı. Divan kısa sürede ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararını açıklayacak. Sonra esasa ilişkin incelemeye geçecek. Sonuç ne olsa da, İsrail’in soykırım suçlaması ile yargılanmış olması gerçeği değişmeyecek!

Soykırım kurbanının soykırım suçlusuna dönüşmesi

İsrail hükümeti Yahudi toplumu için yaşamsal önem taşıyan “Nazi soykırımı” kurbanı olma meşruiyetine ihanet etti. Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım davasında yargılanacak. Soykırım yaptığı belirlenirse, soykırım kurbanı soykırım sorumlusu olacak. İsrail ve Yahudi lobisi soykırım kurbanı olma meşruiyetini eskiden olduğu etkinlikte kullanabilecek mi?