10 Mayıs 2021

Kıbrıs’ta yeni dönem ve KKTC’nin bağımsızlığına saygı

KKTC’nin bağımsızlığına saygı, uluslararası hukukun ve siyasi etiğin, ayrıca ulusal çıkarların da bir gereğidir. Her zaman önemli olmuştur. Şimdi iki devletli çözüm girişiminin başlatıldığı dönemde sürecin olası başarısının anahtarlarından biridir.

Diplomasi tarihi ve Kıbrıs sorunu

Kıbrıs, diplomasi tarihinin kendine özgü niteliği olan özel konularından biri. Öncesi de var, ama özellikle yaşayan nesiller bakımından en azından 1960'lardan bu yana herkes bir şekilde bu konuyu izlemiş ya da müdahil olmuştur.

Bu yazının amacı tarihi anlatmak değil. Zaten ilgilenen herkesin öyle ya da böyle bir fikri vardır. Amacımız, Kıbrıs konusunun günümüzde ulaştığı yeni aşamada, Kıbrıs Türk tarafının Birleşmiş Milletler gözetiminde Nisan sonunda Cenevre'de düzenlenen 5+1 toplantısında ortaya koyduğu altı maddelik öneri doğrultusunda ilerleme sağlanabilecekse, süreç başarılı olabilecekse, bunun anahtarlarından birinin de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) bağımsız bir devlet olduğu gerçeğini güçlendirmek ve korumak olduğunun altını çizmek.

Bu bağlamda, Avrupa Konseyi'nin bağımsız yargı organı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) KKTC'de etkin iç hukuk yolu olarak tanıdığı Taşınmaz Mal Komisyonu'nun (TMK) sürdürülebilir kılınmasının önemini vurgulamak.

Çoğu meslektaşım gibi, ben de kırk yıllık diplomasi kariyerimde zamanımın ve enerjimin en azından yarısını Kıbrıs sorunu ile ilgili konulara ayırmak durumunda oldum. Diplomasi bu dönemde karar süreçlerinin şekillenmesinde önemli rol oynadı, siyasetin kararlarını etkinlikle uyguladı. Ancak, tüm iyi niyetli ve özverili çabalara karşın, uluslararası siyasetin kendine özgü koşullarında, öngörülen hedeflere yönelik anlamlı gelişme sağlanamadı.

Çizgi: Tan Oral

Kıbrıs Türk tarafının ortak çıkar, uzlaşı, hukuk ve etik değerleri temel alan yaklaşımı karşısında; Kıbrıs Rum tarafının siyasi eşitliği kabul etmeyen dayatmacı tutumu ve öznel değerleri de kapsayan zeminde yaratılan bloklar, adil ve kalıcı bir çözüme yönelik ilerlemeye engel oldu.

Kıbrıs Türk tarafı, ilkeli ve yapıcı tutumunu özenle sürdürdü. BM gözetiminde yürütülen müzakere zemininin temelini oluşturan ve ilgili BM belgelerinde de bu anlayışla kaydedilen siyasi eşitlik hedefinden haklı olarak ödün vermedi.
Buna karşılık, Kıbrıs Rum tarafı ise, BM zemininde kabul ettiği siyasi eşitliği müzakereler boyunca yok saydı. Kendisini Kıbrıs'ın egemeni devlet, Kıbrıs Türk tarafını genişletilmiş haklar vermeyi öngördüğü azınlık olarak gördü. Başta AB olmak üzere uluslararası toplumun geniş bir kesimi de bu haksızlığa göz yumarak destek olunca, bu parametreler ile Kıbrıs sorununun çözümünü beklemek gerçekçi olmaktan çıktı.

Özetle; bugün gelinen aşamada, Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan kadar Avrupa Birliği'nin de başat sorumluluğu göz ardı edilmemeli.

Yeni aşama: İki devletli çözüm önerisi

Bugün gelinen noktada, Kıbrıs Türk tarafının iyi niyetli ve yapıcı tutumuna karşın, mevcut parametreler ile müzakerelerde yaşanan tıkanıklığın aşılamayacağı anlaşılıyor. Bu durumda, Kıbrıs Türk tarafının Nisan sonunda Cenevre'de yapılan 5+1 görüşmelerinde ortaya koyduğu iki devletli çözüm formülünün meşru bir temele dayandığı öne sürülebilir.

Bu temelde çözüm önerisinin başarı şansı var mı? En azından kolay değil. Önceki parametreler ile çözüme destek olmayan, AB dayanışması dahil, uluslararası blok yerinde duruyor. Siyasi eşitliğe dayalı federal çözüme destek olmayan blokun iki devletli çözüm konusunda ikna edilmesi kolay olmayacaktır. Bunun uzun dönemli bir süreç olacağı önceden görülmelidir. Sonucun ne olacağı şimdiden kestirilemeyebilir. Ama, diplomasi sahnesinde sürprizlerin de bulunduğunu biliyoruz. Bu hedef doğrultusunda ilkeli, tutarlı, çok boyutlu ve yapıcı anlayışla yürütülecek müzakereler sonucunda kazanılabilecek zemin ve müttefikler sonucu etkileyebilir. Ya da görülebilir gelecekte, bu yönde sonuç alınamasa bile, sürprizlerin diplomasi sahnesine girişleri için meşru bir zemin kazanılabilir.

Kıbrıs Rum tarafı için fırsat: AİHM'in Türkiye'nin KKTC'de etkin denetimi yargısı

Uluslararası hukuk ve bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), devletlerin yetki ve sorumluluklarını ilke olarak ulusal sınırlar içinde öngörür. Bununla birlikte, bir devletin ulusal sınırlar ötesinde askeri müdahale ve varlığının o devlette ya da bölgede etkin denetime yol açması durumunda, devletin sınır ötesi alanda meydana gelen gelişmelerden sorumlu olacağını da kabul eder (extra-territorial jurisdiction). Burada sorun yalnız Türkiye için değil, diğer devletler için de geçerlidir. Örneğin, AİHM ulusal sınırlar ötesi etkin denetim kriteri ile Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Hollanda ve Rusya Federasyonu'nun da dahil olduğu çok sayıda ülke için ihlal kararları vermiştir.

Son dönemde uluslararası yargı kararlarında, ulusal sınırlar ötesi yetki ve sorumluluk kriteri genişletilmiş, askeri müdahale ve varlık unsuruna, muhatap devletin siyasetini etkileyen ekonomik katkı unsuru da eklenmiştir. Örneğin, AİHM Ermenistan'ın Yukarı Karabağ'a siyasi ve ekonomik desteğini etkin denetim aracı olarak değerlendirmiştir. Ermenistan'ın Yukarı Karabağ'ın bağımsız olduğunu savunmasına karşın, Yukarı Karabağ'dan Azerbaycan vatandaşlarının yaptığı başvuruda Ermenistan'ı sorumlu tutmuştur.

AİHM, Kıbrıs Rum kesiminden yapılan bireysel başvurularda ve devlet başvurularında, Türkiye'nin KKTC'de etkin denetimi olduğu anlayışıyla kararlar vermiş, KKTC'deki ihlallerden Türkiye'yi sorumlu tutmuştur. KKTC'yi “bağlı yerel idare” (subordinate local administration) olarak tanımlamıştır. Mülkiyet konulu başvurularda Türkiye'nin çok yüksek miktarlarda tazminatlar ödemesini gerektiren kararlar almıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

Kıbrıs Rum tarafının bu durumu kendi tezlerini savunmada ne kadar etkili kullandığı kolaylıkla tahmin edilebilir.

Türkiye'nin uluslararası alanda KKTC'de etkin denetimi olduğu savını tersine çevirecek yönde adımlar atmaya devam etmesi, KKTC'nin bağımsızlığına müdahale ettiği izlenimi yaratacak girişimlerden özenle kaçınması, Kıbrıs'ta çözüm sürecinin tek olmasa da önemli unsuru olarak dikkate alınmalıdır.

Kıbrıs Rum tarafı için kırılma noktası: Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK)

Bu konuda çok önemli bir gelişme gerçekleşti. KKTC'nin Kıbrıslı Rumlar'ın mülkiyet başvurularını değerlendirmek amacıyla kurduğu TMK, AİHM tarafından etkin iç hukuk yolu sayıldı. Bu gelişme, KKTC'nin bağımsız bir devlet olduğu yolunda kilit önemde bu gelişme olarak görülmelidir.

Kıbrıs Rum tarafının önemli bir kozu elinden alan bu gelişmeden ne kadar rahatsız olduğu da kolaylıkla tahmin edilebilir.

Kıbrıs Rum tarafı bu gelişmeyi tersine çevirmek, yani TMK'nın etkin işleyen bir hukuk yolu olmadığını göstermek için fırsatları değerlendirmekte. TMK'nın başvuruları zamanında sonuçlandırmaması, alınan kararların uygulanmasında yaşanan güçlükler, karar verilen bedellerin gecikmeyle ödenmesi ya da tam ödenmemesi, Kıbrıs Rum tarafı için altın fırsatlar oluşturuyor. Bu tür fırsatlarda AİHM ve Avrupa Konseyi nezdinde çok güçlü girişimler yaptıklarını biliyoruz. Kıbrıs Rum tarafı bu imkandan yoksun bırakılmalıdır.

Avrupa Konseyi

Çözüm müzakerelerinde önemli bir anahtar: KKTC'nin bağımsızlığına saygı

Çözüm hedefi ve buna yönelik müzakere sürecinden bağımsız olarak, KKTC'nin bağımsızlığına saygı gösterilmesi, demokratik yapı ve işleyiş açısından ileri bir düzeye ulaştığı kabul edilen KKTC'nin iç işlerine müdahale izlenimi yaratabilecek beyan ya da girişimlerden kaçınılması, en başta, uluslararası hukuk ve siyasi etik açısından olması gereken bir yaklaşımdır.

Ayrıca, gelinen aşamada Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik ortaya konan iki devletli çözüm önerisine yönelik ilerleme sağlanabilmesinin anahtar unsurlarından biridir. KKTC'nin bağımsızlığına müdahale izlenimi verecek gelişmeler, iki devletli çözüm önerisinin doğmadan ölmesine yol açabilecektir.

Bu kapsamda, TMK'nın sürdürülebilir kılınması da büyük önem taşımaya devam edecektir. AİHM'in KKTC'de etkin iç hukuk yolu olarak kabul ettiği TMK'nın bu konumunun sürdürülebilir kılınması için gereken önlemlerin alınması önemlidir. Böylece, AİHM'in başvuruları önce iç hukuk yolunun tüketilmesi anlayışıyla TMK'ya yönlendirmesi, Kıbrıs Rum tarafı için kayıp, Kıbrıs Türk tarafı ve AİHM'in KKTC'deki ihlal iddialarından sorumlu tuttuğu Türkiye için kazanç olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları

Siyaset işkence yasağına sahip çıkmalı

Geçmişte ve bugün birçok ülkede siyasetin isterse işkence yasağına sahip çıkarak hızlı ve görünür ilerleme sağladığı biliniyor. “İşkenceye sıfır tolerans” ilkesinin yalnız sözde değil, uygulamada da gerçekleşmesi, demokratik istikrarın kalıcı olmasını sağlayacaktır

BM Komisyonu: Filistin’de ve İsrail’de uluslararası hukuk ihlal edildi

Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı’nın haklarında talep ettiği tutuklama müzekkerelerinin onaylanması durumunda, İsrail Başbakanı ve Savunma Bakanı yargılanmak üzere aranıyor durumuna düşecekler ve Roma Statüsü’ne taraf ülkeleri ziyaret edemeyecekler

İsrail Soykırım Sözleşmesi’ni aştı

Uluslararası hukuk İsrail’in yarattığı vahşeti tanımlamakta yetersiz kaldı. Yeni bir normatif yapı ihtiyacı bile tartışmaya açılabilir. UAD ve UCM kararları yönlendirici olacak. Hukuk üstünse cezasızlık olmaz. Cezasızlık varsa hukuk üstün değildir. Bakalım uluslararası siyaset hukukun üstünlüğünü tanıyacak mı?

"
"