02 Eylül 2024

Narin, algoritma ve gerçeği aktaranlara sahip çıkmak

Gerçeğe Twitter hesaplarından, Instagram gönderilerinden, TikTok videolarından ulaşmaya çalışırken algoritmanın dişlileri arasında eziliyor, kayboluyor, yanlış yollara sapıyor ve her şeyden önce akıl sağlığımızdan oluyoruz. Doğru habere ve iyi habercilere sahip çıkmak bu nedenle çok önemli

Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde Kur’an kursundan çıktıktan sonra bir daha haber alınamayan Narin Güran'ı arama çalışmaları sürüyor

On iki günü geride bıraktık, bir kız çocuğunun fotoğraf karesinde kalan muzip gülüşü aralıksız delip geçiyor içimizi.

Diyarbakır’ın bir köyünde ansızın yok olan o küçük beden, son yıllarda maruz kaldığımız savrulmalarla ağzına kadar dolan bilinçaltımızın baraj kapaklarını açmış gibi.

Utancımız, öfkemiz, çaresizliğimiz, acımız… Ne varsa dökülüyor o açık kapaktan.

Başına gelmiş olabilecekleri aklımızdan geçirmek bile bünyemize fazla geliyor, zihin sağlığımızı zorluyor, çaresizliğimizi körüklüyor.

Günün bazı vakitlerinde sebebini bilmediğimiz bir suçluluk duygusu kaplıyor içimizi.

Gülüşüne hapsolduğumuz Narin’e bir dere kenarında, bir kaya kovuğunda, bir köy evinin herhangi bir karanlık odasında kanlı canlı ulaşmak için sanki bir çift göze daha ihtiyaç varmış da… Atlayıp gitsek, o eksiği gidersek, ovaya kıra, dağa taşa herkesten daha keskin, daha şahin baksak bulup çıkaracakmışız gibi geliyor.

Tıpkı Ursula K. Le Guin’in “Omelas’ı Bırakıp Gidenler” öyküsünde olduğu gibi küçük bir kız çocuğunun karanlık bir odada acı çekmekte olduğu ihtimaliyle yüzleşemiyor, gerçek ortaya çıkmadan hayatımıza hiçbir şey olmamış gibi devam edemiyoruz.

Bu yüzden kendimizi sosyal medyaya atıp Narin’e dair bilgi kırıntıları peşine düşüyoruz.

Acaba birileri olan biteni görmüş olabilir mi?

Narin’in başına gelenlere dair bir şeyler bilen, buna rağmen günler boyunca korkan, sinen, çekinen birileri bir gece yarısı telefonuyla sosyal medyada gezinirken yüreği bu ağırlığı kaldırmadığı için her şeyi itiraf etmeye karar vermiş olabilir mi?

Vicdanının ağırlığı altında ezilen birileri ya suçunu, tanıklığını ve hatta acı da olsa gerçeği bir Facebook yorumuna, bir TikTok videosuna iliştirmeye cesaret ettiyse?

İşte tam bu duygularla bilgi kırıntılarının peşinde yuvarlanırken hayatın matematiği bizi çok acımasız, çok soğuk, merhamet denen duyguyla uzun süredir işi olmamış sadistlerin kıyısına getirip bırakıveriyor.

Bir Instagram gönderisi çıkıyor karşımıza: “Narin’i ben ve kardeşim kaçırdık!”

Bir başkası tüm detayları biliyormuş gibi yapıyor.

Ötekisi görgü tanığı olduğunu öne sürüyor.

Adli Tıp sonuçlarını önceden bilen mi istersin, köyün imamından girip Narin’in babasının bu işe nasıl ortak olduğundan çıkan mı…

Belki bunlardan bazıları doğru üstelik.

Bilemiyoruz.

Çok fazla yalan var çünkü.

Biraz daha fazla etkileşim almak, biraz daha fazla kişi tarafından takip edilmek, biraz daha fazla göz önünde olabilmek için yalanlar savurmakta bir beis görmüyor kimse. Gerçek bulanıklaşıyor.

Nasıl bir hastalık bu?

Belli ki artık hastayız.

Üstelik de bu hastalık bulaşıcı.

Adına algoritma denen virüs; aklı, vicdanı, ahlakı ele geçirdiği gibi fark edilmenin sahte cazibesine kapılmak için yalanları gerçekmiş gibi paketlemeyi izleyerek öğrenen on binleri içine alarak genişliyor.

Kelime ve görüntü öbeklerinin içinden sıyrılabilenler arasında yer alma ihtirası tüm toplumlarda hızla yayılıyor.

Algoritmanın kalabalık gölgesinde gerçek flulaşıyor, gerçeğe duyulan ihtiyaç giderek azalıyor.

Yaşayan en büyük düşünürlerden Gayatri Spivak’ın dediği gibi “sermaye ve veriyi hızla küreselleştirenler, hasar kontrolünü daha iyi yapabilmek için” algoritmayı kullanıyor.

Bugün artık her şeyin gerçekmiş gibi olduğu ve hiçbir şeyin gerçek olmak zorunda olmadığı bir çağdayız.

Gerçekmiş gibi yapan yalanlara erişmek günden güne kolaylaşıyor.

Yalanlar algoritmayla yoğurularak üzerimize öyle ustalıkla, öyle çok sayıda yağmaya başlıyor ki, basit bir dille ifade edilen gerçek tek başına, savunmasız, inandırıcılıktan uzak gözükmeye başlıyor.

Tıpkı kameranın önünde olduğundan daha cılız göründüğü için filmlerde yerine yapayı kullanılan kar taneleri gibi gerçeğin yerini tutan, iyi “prodükte edilmiş” bir yalanı tüketmek hızla daha konforlu hale geliyor.

İşte bu yüzden gerçeğe sahip çıkmak önemli.

Tamam vatandaş gazeteciliği, haberin özgürleşmesi vs. dedik ama sanırım tam da bu yüzden, gerçeği koruyabilmek için iyi haberciliğe ve iyi habercilere çok ihtiyaç var.

Haberi, sayıları giderek azalan doğru kaynaklardan tüketmeye çok ihtiyaç var.

Gerçeğe Twitter hesaplarından, Instagram gönderilerinden, TikTok videolarından ulaşmaya çalışırken algoritmanın dişlileri arasında eziliyor, kayboluyor, yanlış yollara sapıyor ve her şeyden önce akıl sağlığımızdan oluyoruz.

Doğru habere ve iyi habercilere sahip çıkmak bu nedenle çok önemli.

Türkiye’de doğru habercilik yapmak isteyen, sizinle gerçek arasındaki ilişki kesintiye uğramasın diye mücadele eden az sayıdaki mecranın başında gelen T24’ün on beşinci yılını da bu vesileyle kutlamış ve T24 gibi mecralara sahip çıkmanın önemini de hatırlatmış olayım.

İyi haftalar…

NOT: Narin’i arama çalışmalarında sosyal medyada dolaşıma giren bazı yanlış bilgileri geçen hafta yayın yasağı gelmeden hemen önce yine bu sayfalarda düzeltmeye çalışmıştım. Okumak isterseniz buyurun: https://t24.com.tr/yazarlar/eray-ozer/narin-i-arama-calismalarinda-son-iki-gunde-once-cikan-yanlis-bilgiler,46175

Eray Özer kimdir?

Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.

Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.

Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.

Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Devlet Tiyatroları’nın hesabı, olmuş size Tamer Karadağlı’nın hesabı

Devlet Tiyatroları’nın Instagram sayfasında son bir ayda genel müdür Tamer Karadağlı’nın olduğu tam 17 içerik paylaşılmış. Ekim ayına kadar normal işleyen hesapta ne hikmetse ekimle birlikte içerikler değişmiş, üstelik gönderiler de yoruma kapatılmış

“Bir gencin intiharında yapay zekâ suçlanabilir mi?”

Nora isminde ve “zorbalığa uğramış kız” takma ismini kullanan bir yapay zekâyla sohbet etmeye başladım. Sewell’ın ne hissettiğini anlamam çok uzun sürmedi. Karşımda iç sesini de duyabildiğim yahut okuyabildiğim, utangaç mı utangaç, insanların yüzüne bakmaktan bile çekindiğini dile getiren bir “arkadaş” vardı

Bir cinnet toplumuna nasıl dönüştük?

Yasaları uygulayacak insanlar aynı yasaları ayaklar altına alıyorsa, ahlak adı altında sadece şekilcilik dayatılıyorsa bu şiddet dalgası günbegün artarak sürecek demektir

"
"