05 Ağustos 2024

Kimin gerçekliğini yaşıyoruz biz? Bu kafa karışıklığı niye?

Çok uzun zamandan bu yana tek bir gerçekliğin, tek bir doğrunun olduğuna inandırılmıştık. Tek bir anlatının ikna ediciliğine teslim olmuş bir hayat, bakmayın, özünde rahat bir hayattır. İşler iki tarafın gücü eşitlenince, “doğru” ve “gerçek” iki farklı el tarafından birbirine yakın kuvvette manipüle edilince karıştı

Yıllar önce katıldığım bir konferansta ismini hatırlayamadığım bir New York Times yazarı, Çin’in giderek güçlenerek ABD’ye meydan okumasını kastederek “Dünya iki süper gücü kaldıramıyor. Bu çok açık” demişti. “Bu işin sonu hiç iyi olmayacak” diye de eklemişti.

Konferanstan on yıldan fazla zaman geçti ve Çin güçlenerek büyümeye devam etti.

Bugün ABD piyasayı ele geçiren Çinli markalarla nasıl başa çıkacağını bilemiyor.

Üç kuruşa dünyanın öteki ucundan ıvır zıvır eşya ısmarladığımız Çinli alışveriş sitelerini bir kenara bırakalım. Dünya üzerindeki güneş panellerinin yüzde 80’inin Çin tarafından üretildiğini biliyor muydunuz? Yahut elektrikli araba endüstrisinde yüzde 60’lık pazar payıyla lider olduklarını?

ABD böyle devasa bir üretim gücüyle baş edebilmek için tüm bu kalemlerde gümrük vergisini artırdıkça artırıyor, yine de fayda etmiyor.

Bari yapay zekâ işinde büyüyemesinler diye mikroçiplerin satışını engellemeye çalışıyor, ne fayda, Çin bir yolunu bulup kaçak göçek o çipleri ülkeye sokmayı yine de beceriyor.

Kuzeyde Rusya-Ukrayna, güneyde İsrail-İran… Savaşlar dünyanın her yerine yayıldıkça içimizden “Ne oluyor bu dünyaya böyle” diye geçiriyoruz ya... Aslında basit: Dünya iki süper gücü aynı anda kaldıramıyor.

Arkasında Çin olmayan bir Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmaya yeltenemeyeceğini biliyoruz.

Keza İsrail’in bölgeyi birbirine katmasının, haritaları yeniden çizdirmeye çalışmasının Batılı ağabeylerinin küresel çıkarlarıyla ilintisiz olduğunu söyleyebilir miyiz?

Doğu ve Batı…

Yaklaşık bin yıldır bu iki kelime coğrafi karşılıklarının çok dışında anlamlar içeriyor.

Bir kültürü, bir düşünce biçimini, bir felsefeyi tarif ettiği gibi Batılı olmayan herkesi ve her yeri içine alan bir konum, bir pozisyon artık Doğu.

Venezuela bugün Doğu’dur mesela.

Afrika öyledir.

Japonya buz gibi Batı’dır. Batı’yı temsil eder.

Doğu kendi içinden bir aktörü, Çin’i Batı’nın karşısına çıkardığından bu yana dünya eskisi gibi değil.

Hani sürekli bir şeylerin yolunda gitmediğine dair bir rahatsızlık, bir tür huzursuzluk hissediyoruz ya…

Aslında iki farklı anlatının arasına sıkışmanın huzursuzluğu bu.

İki taraf da gerçekliği kendi istediği doğrultuda eğip büküyor ve “doğru”nun kendi anlattığı olduğuna inanmamızı istiyor.

“İşte gerçekler” diye önümüze getirilen bilgi de öyle… Kabul edelim güçlünün tornasından geçmiş bir “gerçekliğin” içinde yaşıyoruz.

Çok uzun zamandan bu yana tek bir gerçekliğin, tek bir doğrunun olduğuna inandırılmıştık.

Tek bir anlatının ikna ediciliğine teslim olmuş bir hayat, bakmayın, özünde rahat bir hayattır.

İşler iki tarafın gücü eşitlenince, “doğru” ve “gerçek” iki farklı el tarafından birbirine yakın kuvvette manipüle edilince karıştı.

Sakın buradan Doğu anlatısının daha “doğru” veya daha “gerçek” olduğunu öne sürdüğümü düşünmeyin.

Bilakis, yerkürenin insanlarına var olanı bir şekilde eğip bükerek tarif etme işini Batı uzun süreden bu yana ifa ettiğinden dolayı daha marifetlidir bu konuda.

Daha az hata yapar. Daha ikna edici görünür.

Doğu ise kendi tahakkümünü içselleştiremediğinden dolayı kırıp döker. Yalpalar. Saçmalar. Tüm anlatısının bir tiyatrodan ibaret olduğunu daha çok hissettirir muhatabına.

Lakin tüm bu süreçte bana asıl şaşırtıcı gelen Batı’nın kendininkine meydan okuyan bir anlatıya bu kadar hazırlıksız yakalanması oldu, oluyor.

Kendi gerçekliğine güçlü bir itiraz, alternatif bir gerçeklik ortaya çıktığında düpedüz saçmalamaya başladı Batı.

Üstelik saçmalarken bize yüzyıllardır “doğru” diye tarif ettiği her şeyin üstünden silindirle geçmekte hiçbir sakınca görmedi.

“Bu kadar keskin bir U dönüşü yaparsam acaba kendi çelişkilerim daha görünür hale gelir mi” diye düşünmedi.

Olimpiyatları izliyorum. Oyunların her anında Çinli sporculara karşı sergilenen tuhaf tavrı görebiliyorsunuz örneğin.

Polonyalı tenisçi ısınma esnasında Çinli rakibine sert bir şekilde çarpan servisinden dolayı umursamaz bir özürle yetiniyor. Çinli sporcular doping testlerinden kafalarını kaldıramadıklarını, müsabakalara konsantre olamadıklarını söylüyor.

Uluslararası ilişkiler bu kadar gerginken, bunun spora yansıması kaçınılmaz bir sonuç diyebiliriz belki… Bilmiyorum.

Lakin daha önce de yazdım, Batı’nın bize tarif ettiği “medeniyet”ten Rusya’ya kızıp Brüksel meydanında Dostoyevski kitapları yakan bir akla ne ara bu kadar hızlı geçiş yaptık?

Peki, ne yapacağız?

Öyle ya, iki anlatının da merkezinde yer alanlar için hayat daha kolay. Karşı taraf şeytan, biz haklıyız, kazanacağız deyip çıkıyorlar işin içinden.

Oysa bizim gibi Batı’yla Doğu arasına sıkışan, iki anlatının gür sesinin yarattığı kakofoniyle kafası herkesten çok karışan bir toplumda işkence çekiyor insan.

Bilemiyorum Altan.

Zor soru bu…

Gürültüye tamamen kulağımızı kapamayı tercih edebiliriz tabii. Ama bilin ki, bu öyle günde beş öğün Instagram açmakla (olsa da açsak dediğinizi duyar gibiyim, haklısınız), X’i elekten geçirmeden yatağa girmemekle olacak iş değil.

Sesleri birbirinden ayırmayı deneyebiliriz örneğin.

Bir konu hakkında bilgi alırken tek bir merkezden beslenmemeye gayret edebiliriz.

Bilginin daha kaynağında çarpıtıldığı gerçeğini cebimizde sürekli taşıyarak iki anlatının ortalamasını alarak yaşamaya çalışabiliriz.

Ve gerçeği manipüle etme çabasının insan kadar eski olduğunu düşünerek biraz olsun avunabiliriz belki.

Diğer türlü hayat zor. Biliyorum.

İyi haftalar…

Eray Özer kimdir?

Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.

Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.

Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.

Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Çağrı cihazlarının peşinde: Sıradaki durak Bulgaristan

Üç gündür bir casusluk filminin ortasında gibiyiz. Düğüm biraz yavaş da olsa çözülüyor. Macaristan'dan sonra sırada Bulgaristan var. Bir Norveçlinin Sofya'da kurduğu şirket çağrı cihazı alışverişinin ortasında gibi duruyor

Patlayıcılı çağrı cihazları nerede üretildi, cihazlara patlayıcı nasıl yerleştirildi?

Patlayan çağrı cihazlarını üreten Tayvanlı Gold Apollo, Avrupa'daki temsilci şirketi suçlamıştı. Budapeşte merkezli temsilci şirket ise "Biz üretim yapmıyoruz, sadece aracıyız" diye cevap verdi. Yeni patlamalar var, bu kez telsizler ve başka kablosuz cihazların patladığı söyleniyor. Tarihin en gizemli saldırısıyla karşı karşıyayız

Türkiye kömüre yatırımda 10. sırada

Türkiye kömür santrallerine yatırım planlayan ülkeler arasında (inşaat öncesi ve inşaat aşaması dahil) toplamda 4.75 GW'lık yatırım planıyla 10. sırada yer alıyor

"
"