16 Nisan 2023

Geleceğe Dönüş 2023

.

"Canlanın! Tarihi alt üst eden tüm zamanların en heyecan veren macerası devam ediyor."

Böyle bir mesajın bu günlerde ne kadar heyecan verici olduğunu düşünerek, "Geleceğe Dönüş" film serisinden aldığım ilhamla yazıma başlamak istedim.

1980'li yıllarda çekilen, yapımcılığını Robert Zemeckis'in yaptığı, başrollerini Michael J. Fox ve Christopher Lloyd'un paylaştığı Geleceğe Dönüş filmi reklamlarında böyle tanıtılıyordu. Geleceğe Dönüş I, II ve III film serisinin beni yaşamımın her anında türlü sorgulamalara yöneltecek kadar etkisi altına aldığını itiraf etmeliyim. Geçmişe giderek, zamanın gidişini kontrol etmek, kötü olaylarla karşılaşıldığında müdahale ederek, olayların seyrini değiştirmek fikri hiçbir zaman aklımdan çıkmadı. Bunu birilerinin bizlere ve hatta toplumumuza yapıp, yapmadığını sık sık düşündüğümü itiraf etmeliyim. Doğrusunu isterseniz, geçmişe giderek kötü olayları değiştirmek işin en cazip tarafı. Düşününce bile içiniz kıpır, kıpır oluyor. Bunu, çoğunuzun yapmayı düşündüğüne eminim.

Serinin 1989 yılında çekilen ikinci bölümünde kahramanlarımız Marty McFly ile Doktor Brown bu kez 1985 yılından daha ileri bir zamana, 21 Ekim 2015 yılına giderek, gelecekteki McFly ailesinin karşılaşacağı problemleri çözmeye çalışırlar. Ancak, gerçek zamana geri döndüklerinde birilerinin zaman makinasını kurcaladığını ve geleceği karıştırdığını fark edeceklerdir. Şimdi tek yapmaları gereken şey 1955 yılına tekrar dönüp, kötü geçmişi değiştirmek ve geleceği kurtarmak. Filmi izlerken hem bir zaman yolculuğuna çıkıyor, hem de müthiş bir maceranın içine sürüklendiğinizi hissediyorsunuz.

Geleceğe Dönüş filmi metin yazarlarının, çekimlerin yapıldığı 1992 yılından ulaşılması hedeflenen 2015 yılına kadar gerçekleşen bir dizi teknolojik değişikliği yıllar öncesinden doğru bir şekilde öngördüğü söylenir. Filmi seyrederken bu öngörüyü dehşetle fark ediyorsunuz. Günümüzde metropollerde kullanılan güvenlik kameralarının, insansız uçakların, geniş ekran düz panel televizyon setlerinin, görüntülü görüşmelerin ve konuşan hologram reklam panolarının yirmi yıl öncesinden hayal edilmesini hemen sayabilirim. Giyilebilir teknoloji, parmak izi tarayıcılı tablet bilgisayarlar ve kafaya takılan ekranlar gibi tasarımlar nasıl on yıllar öncesinden düşünülerek, filme uyarlandı anlaşılır gibi değil. Zamanda seyahat eden araçların, bir füzyon reaktörü yerine gıda atıklarından üretilen yakıtlarla çalıştırılmasını düşünmek, bugün bile bizlere gerçekleşmesi oldukça güç bir hayal gibi geliyor.

Filmde, zaman makinasının ayarlandığı tarih olan 21 Ekim günü, daha sonraları tüm dünyada çeşitli etkinliklerle hatırlanmanın dışında, sosyal medyada da Geleceğe Dönüş başlığı ile hala eskisi kadar ilgi çekmeyi başarabiliyor.

 

Zamanda yolculuk hayali

Zamanda yolculukla geçmişe dönebilme düşüncesi birleşince insanın içini gerçekten sımsıcak bir duygu kaplıyor. Bunu hemen hissedebiliyorsunuz. Geçmişte yaşadığımız güzel anıları tekrar gerçekleştirebilmek hayal dünyamızın vazgeçemediği bir şey olmalı. Eski güzel günleri tekrar yaşamak, sizin için kötü veya üzücü olayları değiştirerek, zamanı yeniden doğru olduğunu düşündüğünüz çizgiye çevirebilmek ve en önemlisi kaybettiğiniz yakınlarınızı yeniden görebilmek, eminim hepinizin derin bir nefes çekerek, oldukça sık hayal ettiği bir şey olsa gerek.

Mobil telefonların olmadığı, yaşadığımız mahallede ancak birkaç evde bulunan, çoğu kumbaralı sabit telefonları bizleri daha özgür bıraktıkları için çok özlediğimi itiraf etmeliyim. Yurt dışı seyahatlerin ertesinde, Gümrük Hattı Dışı Satış Mağazalarında saatlerce kuyruğa girerek satın aldığımız 37 ekran küçük televizyonların verdiği mutluluğu, dijital televizyonlardan ne kadar alabildiğimizi de çok düşündüğümü söylemeliyim. Tek kanalın olduğu günlerde seyrettiğimiz eski televizyon dizileri, eminim o dönemi yaşamış olan birçoğumuzun en favori olanlarıydı.

Sizlerle paylaştığım, geçmişe özlem duyan bu duygusallığa sosyal medyada yapılan haberleşmelerde oldukça sık rastladığınıza eminim.

Geçmişe özlem, bizlerin sadece bireysel mutluluğunu etkilemekle kalmıyor. Yaşadığımız toplumu etkileyen olumsuz olaylar da şüphesiz bizleri hayal kurmaya, daha iyi şeyler düşünmeye zorluyor. Günümüz ülke siyasetine bakışımız üzerinde benzer etkileri yaratırken, bir şeylerin yanlış gittiğini düşündürüyor.

Şimdi hemen kısa bir süreliğine 2000'li yılların öncesine gidelim. Siyasi mücadele ve yarışta rekabetin rengi ve tonunun daha farklı olduğunu hemen hissedecek, günlük politik yaşamda, seçim olsun, olmasın tartışma ve söylemlerdeki dilin daha temiz ve duru olduğunu duyacaksınız.

Son yıllarda çok sık işittiğimiz suçlamalar, yaftalamalar ve hakarete varan söylemlerin, günlük siyasete bakışımızda geçmişe olan özlem duygusunu daha fazla tetiklemeye başladığını düşünüyorum. Özellikle gençlerin yaşadıkları ve duydukları olaylara olan tepkilerinden bu titreşimin gittikçe yayıldığını hissetmek mümkün.

Türk siyasi hayatında 2000'li yıllarla birlikte çok şeyin değiştiğine şahit olduk. 12 Eylül 1980 sonrasında dikta rejiminin toplumumuza kabul ettirdiği, koalisyonlardan kaçınmak gibi basit bir mantığa dayandığı için çoğulcu demokrasinin olmazsa olmazı siyasi uzlaşmayı reddeden seçim sistemi, ülkemizi hiç beklenilmeyen yollara savurdu ve sürükledi. 1990'ların hemen başlarında örtülü seçim ittifakları denendi. Başarılı olamadı. Merkez sağdaki iki partinin uzlaşma konusundaki basiretsizliği için de aynı şeyleri söylememiz mümkün. Birbirlerine güven sınırları pamuk ipliğine bağlı bir koalisyonun ardından olanlar oldu. 2002 yılında yapılan seçimde, yüzde on barajının üç siyasi partiyi milimetrik sınırlarda saf dışı bıraktığı siyasi tablo, kimsenin aklından geçmeyen yeni bir siyasi oluşumu bizlerle tanıştırdı. Yüzde otuz altı ile parlamento çoğunluğu sağlayan bu sistem, işleri zamanla daha da karıştırdı. Anayasa, güçler ayrılığı, seçim sistemleri derken, sonunda yönetim modeli de değişti. Belki de zaman çizgisi kırıldı. Aynı Geleceğe Dönüş II'de olduğu gibi.

2019 mahalli idare seçimleri sonrası

Yirmi bir yıl sonra, ülkemizdeki siyasi partilerin başarılı bir siyasi uzlaşma ile oluşturduğu birlikteliği, dayanışmayı ve bu beraberliğin önümüzdeki genel seçim için yarattığı oldukça kapsamlı sinerjiyi heyecanla izliyoruz. 31 Mart 2019 Mahalli İdare seçimlerinde gözlemlediğimiz, sonrasında gittikçe güçlenen demokrasi özlemi ve çabaları, ülkemizin yeniden çoğulcu düşünceye, özgürlüğe ve demokratik geleneklerin hakim olduğu bir sürece evrilme yönünde olduğunu hissettiriyor. Sanki kırılan zaman, eski çizgisine tekrar kavuşacağı güne doğru ilerliyor. Birleşerek, birlikte güzel şeyleri yaratmanın heyecanı ulusumuzla paylaşılırken, güzel günlere dönüşün sinyalleri veriliyor.

15 Mayıs 2023 sabahının, son yirmi bir yılın kötü bir rüya olarak anılacağı güzel bir döneme ışık tutacağına inanıyorum. Ve sabahın ilk ışıklarıyla birlikte ulusumuzun yazgısının yüz yıl önce Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından çizilen tarih çizgisine yeniden döneceğine olan inancımı koruyorum.

Geleceğe dönüşün gerçek olması dileğiyle.

Enver Güney kimdir?

Enver Güney 1956 yılında Kars'ta doğdu. Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'ni 1973 yılında tamamladı. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden mezun oldu.

1978 yılı Nisan ayında çalışmaya başladığı Maliye Bakanlığı'nda 1988 yılı sonlarına kadar Maliye Müfettişi ve Maliye Başmüfettişi olarak görev yaptı.

Amerika Birleşik Devletleri Vanderbilt Üniversitesi'nde ekonomi üzerine yaptığı yüksek lisansını tamamlamasının ardından Ahmet Kurtcebe Alptemoçin'in Maliye Bakanlığı döneminde Bakan Özel Danışmanı olarak atandı. 1988-1991 yılları arasında Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü'nde Daire Başkanı olarak çalıştı.

İzleyen dönemde, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nda Serbest Bölgeler Genel Müdür Yardımcılığı (1991-1993), Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü (1993-1994) görevlerini yürüttü. Bu görevi sırasında ‘Türk Serbest Bölge modeli'ni yeniden yapılandırdı.

Müsteşarlığın ikiye ayrılmasından sonra, Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü'ne atanarak 1994-1997 yılları arasında üç yıl Genel Müdür olarak görev yaptı.

Kamuda çalıştığı dönemde OECD Mali İşler ve Çokuluslu Şirketler-Uluslararası Yatırımlar komitelerinde Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı'nı temsil etti. Bu dönemlerde, çevre ile ilgili konuların uluslararası maliye ve muhasebe literatürüne girdiği ilk kurum olan Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi Muhasebe Standartları Komitesi'nde iki dönem Türkiye'yi temsilen daimi üye olarak görev yaptı.

Hazine'yi temsilen Enerji Bakanlığı Enerji Fonu Kurulu üyesi olarak da görev aldı. Özelleştirme öncesinde Sümerbank (bankacılık) Yönetim Kurulu üyeliği ve Soma Elektrik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüttü.

Özel sektöre geçtikten sonra 1997 ile 2001 yılları arasında Denizbank Yönetim Kurulu üyeliği ve Zorlu Holding - Vestel'de Dış İlişkiler Koordinatörlüğü görevlerinde bulundu. 

Kısa bir süre yeminli mali müşavir / proje ve yatırım danışmanı olarak çalıştı; 2005-2007 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu "DEİK" bünyesinde yer alan Türk-ABD, Türk-Kanada, Türk-Letonya, Türk-Arjantin, Türk-İngiliz ve diğer ülkelerle kurulan iş konseylerinde yürütme kurulu üyesi ve başkanı olarak uzun yıllar çalıştı.

2005-2019 yılları arasında Uni-Mar Enerji Yatırımları A.Ş.'de Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı.

"An Empirical Study of the Ratchet Effect on Money Demand for Selected Countries" başlıklı kitabı 1993 yılında Hazine ve Dışticaret Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel Müdürlüğü tarafından yayımlandı.

Enerji, vergi, dış ticaret ve yatırım politikaları, tarih ve uluslararası ilişkiler üzerine çeşitli dergi ve gazetelerde çeviri ve yazıları yayımlandı. 2020 yılından itibaren T24 Haftalık'ta yazan Enver Güney evli ve iki çocuk babası.

Yazarın Diğer Yazıları

Amerika'nın ilk koloni önderlerinden John Smith, Kızılderililerden önce Türklere esir düştü

Kaptan John Smith, henüz 21 yaşındayken Türklerle çarpışır ve esir düşer. Kaçmayı başarıp, İngiltere’ye döndükten sonra Amerika’nın ilk kolonileşme mücadelesinin tam içinde yer alır. Virginia’daki ilk keşif yürüyüşü sırasında bu defa yerlilere esir düşer ve kabile şefinin kızı Pocahantas sayesinde hayatta kalmayı başarır. Yaşamı kitap ve filmlere konu olur.

Tarih tesadüfleri sever (II): Mehmed Memduh Paşa'nın Anılarında 31 Mart 1908 Olayı ve İkinci Meşrutiyet

Tarih tekrarları olduğu kadar, tesadüfleri de sever. Geçmişte yaşanan acı ve tatlı olayların aydınlattığı gerçekler unutulmaz, hatırda kalırsa bizleri, hepimizi hata yapmaktan alıkoyar. Tekrarlanan olaylar iyi olanlarla devam eder ve tarih güzel olaylara tesadüf eder

Bize mutluluğun GNP'sini hesaplayabilir misin, Kuznets?

Birçok sorunun dikkate alınmadığı milli gelir hesaplamaları ve bu değerlere göre karar veren yöneticiler -mali analistler- şirketler bizleri hâlâ yanlış yönetip, yönlendirmeye devam ediyorlar...