07 Mayıs 2022

Benim Rona Aybay'ım

Sabırlı bir insan olup olmadığı konusunda hâlâ karar verebilmiş değilim. Kimi zaman öyle çabuk parlar ve gemileri yakar ki, şaşırır kalırsınız

5 Mayıs 2022 Perşembe akşamüstü, Bursa’ya 70 km. uzaklıktaki Armutlu’da bir kuş tüyü gökten süzüle süzüle düştü yere. Yıllardır kuş tüyü toplarım. İlk kez gökten düşen bir tüyü yakalama şansım oldu o akşam. Aynı akşam benim canım Hocam Rona Aybay, Bursa’da bu dünyaya veda etti. Vefat haberini alınca nefes almak için sokağa attım kendimi; gökyüzüne baka baka yürümeye başladım. O sırada bir yıldız kaydı gökyüzünden. Pasparlak ve bembeyaz bir yıldızdı; kuyruğu ise sapsarıydı. Öyle güzel ve yavaş yavaş süzüldü ki; önce çok yakında bir yerde çocuklar havai fişek falan attı sandım. Yıllardır izlerim kayan yıldızları. Ben böyle güzelini görmedim.

Rona Hocam, çok iyi bir hukukçu ve çok iyi bir hoca olmasının yanında, tanıdığım en sevecen, en insancıl ve en şakacı kişilerden biriydi. Her zaman gençlerin yanındaydı. O akşam Hocamın aynı sevecen ve şakacı haliyle “Ben hâlâ buralardayım ve sizi desteklemeyi sürdüreceğim” dediğini hissettim…

Herkesin bir Rona Aybay’ı var. Ya da şöyle söyleyeyim, Rona Hoca gibi, sayısız öğrenci yetiştirmiş; çok farklı kurumlarda çok farklı görevler üstlenmiş ve bunu yaparken de insanlara dokunmuş bir kişi ister istemez herkeste kendinden bir parça bırakıyor. Ben bendeki Rona Aybay’ın bir bölümünü, 2014’te Rona Hoca için çıkarılan Armağan’da “Bilinmeyen Yönleriyle Rona Aybay” başlıklı bir yazıyla anlatmaya çalışmıştım. Rona Hoca, Armağan’a katkım dolayısıyla gönderdiği teşekkür mektubunda bu yazı için “ ‘Olmak istediğim bazı şeyleri’ olabilmişim duygusu verdiği için hoşuma gitti” demişti. Bugün, sevgili Hocamı çok sevdiği İznik’ten uğurlarken bu yazıyla bir kez daha selamlamak istedim. Uğurlar ola canım Hocam…

Bilinmeyen yönleriyle Rona Aybay

Bu yazının başlığı “Bir Koltukta Kaç Karpuz?” da olabilirdi. Çok da şık olurdu. Bu başlığın yeğlenmemesinin iki temel nedeni var. Birincisi, bunun Rona Hoca’yla yapmayı planladığımız ve hiçbirini yaşama geçirmediğimiz sayısız projelerimiz arasında yer alan nehir söyleşi için önerdiğim başlık olması ve bir gün hiç olmazsa bu projeyi gerçekleştirme umudunu hala taşıyor olmam. İkincisi ise, bu soruyu Rona Hoca’nın özgeçmişini ve bu Armağan’da kendisi için yazılanları okuyacakların zaten muhtemelen soracak olmaları. Bu yüzden Rona Aybay’ı bilinen etkinlikleri, sanları ya da yanlarıyla değil, bilinmeyen yönleriyle anlatmak istiyorum. Daha doğrusu çok az kişinin, hatta bir kısmını yalnız benim bildiğimi düşündüğüm kimi özellikleri ve anılarla.

Rona Hoca’yla tanışmamız, 2001 yılında Tarık Zafer Tunaya İnceleme Ödülü’nü kazanmam vesilesiyle oldu. Ama buna tam bir tanışma denemez. Çünkü Ankara’dan ödülümü almak üzere gelmiş ve ertesi gün Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin asistanlık sınavına gireceğim için, kokteyle bile kalmadan ayrılmıştım. Yine de bu buluşmadan aklımda kalanlar, Rona Hoca’nın Tarık Zafer Hoca’dan sevgiyle bahsetmesi, hatta 1959’luların yıllığına yazdığı yazıyı okurken gözyaşlarını tutamayıp konuşmayı yarıda kesmesi olmuştu. Doğrusu bayağı etkilenmiştim. Hem bir hocadan öğrencisinin böylesine sevgiyle söz etmesi nedeniyle hem de öğrencisi olan o hocanın duygularını gizlemeyip böyle doğallıkla açığa vurabilmesi dolayısıyla…

Yaşam sürprizlerle dolu bir yolculuk. Olaylar düşündüğüm gibi gelişmedi ve ben Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde asistan olmayı beklerken Maltepe Üniversitesi’nde buldum kendimi. Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Aydın Aybay Hoca idi ve bu tesadüf, Rona Hoca’yla da daha yakından ilişki kurmama vesile oldu. İstanbul’a yeni gelmiş Ankaralılar için, Rona Hoca’nın düzenlediği etkinlikler, anma toplantıları, film gösterileri ile Aybay Hukuk Araştırmaları Vakfı sığınılacak bir yuva gibiydi. Eşim Özge ve benim için de öyle oldu. Bu arada bu etkinliklerin yoğunlaştığı dönemde Rona Hoca kendisine Osmanlının son döneminde bu tür toplantılar düzenlemesiyle ünlenen Mehmet Ziya Bey’den esinle “İhtifalci Ziya” adını takmıştı.

Rona Hoca daha sonra Maltepe Üniversitesi’nde de ders vermeye başladı ve ben önce onun İnsan Hakları sonra da Kamusal Uluslararası Hukuk derslerinde asistanlığını üstlendim. Bu arada Hoca TBB İnsan Hakları Merkezi Başkanı olunca beni de Merkeze davet etti ve uzunca bir süre Yürütme Kurulunda birlikte çalıştık. Bu süreçte Rona Aybay’ı daha yakından tanıma, insani özelliklerini daha iyi gözlemleme fırsatı buldum. Şimdi bunları kısaca aktarmak isterim.

Rona Aybay tanıdığım en eğlenceli insanlardan biridir. Hemen her konuyla ilgili anlatacağı bir fıkrası, komik bir anısı ya da sıkı bir hayranı olduğu Çehov’un tam da duruma uyan bir öyküsü vardır. Aynı zamanda son derece duygusaldır, içi insan sevgisiyle doludur. Tarık Zafer Tunaya’yla ilgili bir anma toplantısında bir kere şunları söylemişti: “Hukuk Fakültesine girdim, dersler başladı. Ben nereye geldim diye düşünüyorum.

Hocalarla, kürsüyle öğrencilerin oturduğu yer arasında camdan bir duvar vardı sanki. Tarık Zafer Hoca derse girdi ve o duvarı kırdı. Orada bir insan oturuyordu. Bunun nedenini düşündüm sonra. Hoca’daki insan sevgisiydi.” Bu sözcüklerin tamamının Rona Hoca için de geçerli olduğunu düşünüyorum. O da Tarık Zafer Hoca gibi, kürsüyle öğrenci sıraları arasındaki camdan duvarları tuzla buz eden, insana dokunan, gençlerin her zaman yanında olan, onları teşvik eden ve onların önünü açan bir Hocadır. Bu arada bir başka özelliği de eleştiriye açıklığıdır. Yazdığı her şeyi, akademik unvan, kıdem vb. ayrımlara kapılmadan size verip okutur ve rahatlıkla eleştirebileceğinizi söyler. Elinize kırmızı kalemi alıp dilediğiniz gibi çizip düzeltebilirsiniz yazdıklarını; hiç gocunmaz, tam tersine memnun olur. Bu bizim camiada çok sık rastlanan bir özellik değildir. Söylemsel olarak bu açıklığa sahip olsalar da eylemsel olarak bunu gerçekleştirebilen hoca sayısı pek azdır. Rona Hoca bu yönüyle de farklıdır.

Sabırlı bir insan olup olmadığı konusunda hâlâ karar verebilmiş değilim. Kimi zaman öyle çabuk parlar ve gemileri yakar ki, şaşırır kalırsınız. Özellikle öfkeli olduğu sırada yanında bulunmak istemezsiniz. Kimi zaman da kimsenin kolayca sabredemeyeceğini düşündüğünüz olaylar karşısında sabrını ısrarla koruduğuna tanık olmuşluğum vardır. TBB İnsan Hakları Merkezi toplantılarında herkesin hep bir ağızdan konuşmaya başladığı anlardaki tatlı sert müdahalelerini de bu noktada anmadan geçemem.
Otomatik vitesli bir arabayı boşa alarak 100 km’ye yakın kullanmışlığı da vardır. Bu olay şöyle gerçekleşti: İnsan Hakları Merkezi Toplantısı için arabayla Ankara’ya gidiyorduk. Normalde, arabayı Hoca kullanır ve yol boyunca sohbet ederdik. Sohbetin kesildiği bir anda gözüm yol bilgisayarına ilişti. “Hocam bu 70 km. ortalama hızınızı mı gösteriyor?” diye sordum. Meğer ortalama hızı değil, kalan benzinle gidilebilecek mesafeyi gösteriyormuş. Bir önceki park alanını geçeli çok olmuştu ve en yakın benzinliğin bulunduğu park alanını gösteren tabela da sanırım 100 km. sonra falan benzin alabileceğimizi bildiriyordu. Hoca pratik bir çözüm buldu.

Arabayı arada boşa alıp arada vitese takarak bizi benzinliğe ulaştırdı. Bana ise “Hocam otomatik vitesli bir arabada bu yöntemin kullanıldığını hiç görmemiştim. Sizin için çıkarılacak bir armağanda bunu mutlaka yazacağım” demek düştü…
Rona Aybay için yazılacak bir yazı, Sevinç Teyze ve Barış Abla’yı anmadan bitirilemez. Aybay Ailesinin öyle bir özelliği vardır ki, yanlarına biraz yaklaşınca kendinizi o ailenin içinde bulursunuz. “Sevinç Hanım” “Sevinç Teyze”, “Barış Hanım” “Barış Abla” oluverir. Böylece kocaman gepgeniş bir aile olursunuz. İyi ki varsınız, Hocam, Sevinç Teyze ve Barış Abla. İyi ki bu Armağan’a katkı veren ya da çeşitli nedenlerle veremeyen tüm dostlarımız var. İyi ki geniş ailemiz var…