Adalet adaletçileri ağlatıyor.
Hâkim savcı gördüğümüz zaman nerdeyse hazır ola geçerdik. Çünkü bilirdik ki, hâkimden, savcıdan bir şey kaçmaz. Suçluyu şak diye gözünden tanırlar. Suçsuz da olsak kendimize şöyle bir çeki düzen verirdik. Şimdi hâkim, savcı gördüğümüzde; “Bu satın alınmış hâkim, savcı mı? Bu emir eri hâkim, savcı mı? Bu kirli maşa hâkim, savcı mı? Bu örgütün hâkim, savcısı mı? Bu partinin hâkim, savcısı mı? Bu cemaatin hâkim, savcısı mı? Bu derin devletin hakim, savcısı mı? Bu kolu kanadı kırılmış hakim, savcı mı” diye sorgulamayı, yargılamayı biz yapıyoruz.
Hâkimlerin, savcıların yerini şüpheli, adalete inancı kalmamış, adaletini kendi başına arayan, bulamayan, isyan eden, öfke dolu, lanet yağdıran insanlar aldı.
Hâkim ve savcılarla yapılan ankette onların hazin durumunu ortaya koyuyor. Ankete katılan 1476 hâkim ve savcının yarısı huzursuz, mutsuz. Her dört hâkim ve savcıdan biri imkânı olsa hemen emekli olmak istiyor, diğer biri mesleğine katlandığını söylüyor. 1476 savcıdan sadece 26’sı mesleğini mutlu ve huzurlu icra ediyor. Ne yazık ki bu 26 hâkim ve savcı kimin adamı diye insanın aklından geçiyor. İşte adalete güven bu kadar yerlerde. Hâkimlerin ve savcıların kendi mesleklerine güvenleri kalmadıysa, onlar adaletin terazisini elleri titreyerek tutuyorsa, halk adalete nasıl inansın?
Adalete müdahale edenler, adaleti baskı altına alanlar, adaleti sürgün alanına çevirenler, adaleti ortadan kaldıranlar, adaletin yerine ne koyacaklar?
Adalete güveni kalmayanlar, kendi adaletlerini kurmaya kalkıştıklarında, nasıl bir savaş meydanının ortasında kalacağımızı herkes bugünden hesap etsin.
Hepimiz savaş meydanının ortasında kalmamak için vicdanımızın sesini dinlemeliyiz. En mükemmel adalet Victor Hugo’nun söylediği gibi vicdan ise eğer, o vicdana kulak vermeliyiz.
Bugün eğer hükümetin itham ettiği gibi insanlara iftira atarak itibarlarıyla, onurlarıyla oynayanlar, hileli, montajlı kasetlerle insanları görevlerinden edenler, sahte cd’lerle suçsuz insanları cezaevlerine mahkûm edenler 17 Aralık’tan bu yana sürgün edilen paralel yapıdaki savcı ve hâkimlerse, o savcı ve hâkimleri vicdanlarıyla baş başa bırakmak gerekir. ( Adli yoldan hesap sormanın yanında)
O paralel yapının hâkim ve savcılarının bugüne kadar yaptıklarını onaylayan ve şimdi o paralel yapının yaptıklarının aynısını yapan iktidardakilere ne yapmak gerekir? Dün yapılan adaletsizliklere sessiz kalıp, binlerce insanın ahını aldıklarında vicdanları sızlamadan sineye çekenler bugün sıra kendilerine geldiğinde mağdur rolüyle saldırganlaşıp, halktan ne bekleyebilirler?
Onların vicdanını hırs ve aç gözlülük öldürdüyse, yalanı şiar eyledilerse onlara gösterilecek vicdan sadece aptallık olur. Vicdan aptallık değil sağduyudur. Vicdan doğruyu eğriden ayırma melekesidir. Yalanlara kanmayıp, güç karşısında sinmeyip, doğrudan yana tavır koyabilmektir.
Bugün baskıyı ve şiddeti protesto edenler sokaklara çıktıklarında karşılarında biber gazlı, tazyikli sulu, TOMA’lı, coplu polisleri bulmaktadır. Sayısını sayamadığımız polis oradan oraya sürgün edilirken, yerlerine gelen polisler, arkadaşlarına sahip çıkmak yerine arkadaşlarını sürgün edenlerin talimatlarına uyup sokakta sesini yükseltenleri hala sille tokat dövmeye devam ediyorlar. Sürgün yiyen polisler de, yerlerine gelen polisler gibi aynı şiddeti uygulamıştı. Talimatlara uyup, şiddet uygulamak onları kurtarmadı. Sürüldüler. Bugün ki polisler de yarın arkadaşlarının yanına sürüldüklerinde kime sığınacaklar? Ne sürülen arkadaşları için, ne dövdükleri halk için vicdanları sızlayanlar, bir gün kendileri vicdana ihtiyaç duyduklarında kime başlarını dayayabilecekler?
Halkını karşısına alan ne polis, ne hâkim, ne savcı, ne de bakan iktidarını uzun sürdürebilir. Çünkü insanlar ölmedikçe vicdan galip gelir. En azından vicdanını öldürmeyenler buna inanır.