Ailenin toplandığı yemek masasında dayılar cemaati, amcalar hükümeti haklı bulup , içilen çorbalar yarım kalıyorsa,
İlkokula giden çocuklar televizyonda bağıran başbakanı görünce bu adam bizim düşmanımız mı, değil mi diye soruyorsa,
Arkadaşlar içki keyfi yaparken siyasi tartışma karşılıklı suçlamalara , kavgaya varıyorsa,
Üniversitede okuyan çocuklar “bu memlekette yaşanmaz, kaçıp kurtulmalıyız” diyorsa,
Komşular birbirlerinden kuşku duyup “kimin ne olduğu belli değil” şüphesiyle, kapıyı çalıp bir limon bile isteyemiyorsa,
Fantastik filmler seyretmek memlekete yabancılaşma olarak algılanıyorsa,
Aşk şarkıları dinleyenler akıllı ülkenin aptal insanları oluyorsa,
Mavra yapmak, geyik muhabbeti koymak, gülmek ayıp sayılıyorsa,
İşsizlik nedeniyle alışverişe çıkmak vicdan azabına dönüyorsa,
Geleceğe dair çiçekli, denizli, bayırlı bahçeli hayaller kurulamıyorsa,
Çocuklarımıza yarına ilişkin neşeli, mutlu vaatler sunmak imkansızlaştıysa,
Başka şehirde oturan arkadaşlarla telefon dinlemeler nedeniyle dedikodu bile yapılamıyorsa,
“Bugün değilse yarın hallederiz” güvenimiz sarsıldıysa,
Şehirden kaçıp, sahil kasabalarına yerleşme planı bile tutsaklık hissiyatımızı kıramıyorsa,
Güneşli sabahlarda bile iç huzursuzluğuyla uyanıyorsak,
Gündüz vakti kapımız çalındığında tedirginlikle gözetleme deliğinden bakıyorsak,
İnternetten her saat başı okuduğumuz haberlerle kederleniyorsak ve yarın bu haberleri bile okuyamayacağımızı biliyorsak,
Görünürde bir olay yokken, sinir gerginliğiyle patlayacak bir insan arayıp, ilk yakaladığımıza çatıyorsak,
Eski dostlarımıza “bu neci oldu acaba” diye şüpheyle bakıyorsak,
Gülümseyerek konuşmayı unuttuğumuzu çocuğumuzun yüzünün asılmasından anlıyorsak,
Tadımız fena halde, bugüne kadar hiç olmadığı kadar çok kaçmış demektir.