11 Haziran 2024

Baksı'da gurbete meydan okuyan bir sıla masalı: Bu projeyi gören "Ya bu adam deli ya da çok parası var" diyor!

“Burası yaratıcıların mekânı… Kimsenin kılığına girmedik, tarifine girmedik. Burası zor bir yer… Burası bizim toprağımız… Hikayemizin başladığı yer… Kimse bizi kopartamaz.”

Baksı Müzesi - Bayburt

Zuckerbeck Şubat 2017 tarihli manifestosunda çevrimiçi toplulukların çevrimdışı toplulukları beslediğini açıklamıştı. Bu kimi açılardan doğru. Ama çoğu zaman çevrimdışı topluluk, çevrimiçinin zararına oluyor ve bu iki şey arasında temel bir fark var. Fiziksel varlık gösteren topluluklar sanal toplukların, en azından yakın gelecekte aşık atamayacağı bir derinliğe sahip. İsrail’deki evimde hastalanıp yatağa düşersem Kaliforniya’daki çevrimiçi arkadaşlarım benimle sohbet edebilir ama bana bir tas çorba ya da bir bardak çay getiremezler.”

Tarihçi Yuval Noah Harari, "21. Yüzyıl İçin 21 Ders" kitabında bedene, insana, ortak yaşama yabancılaşmayı mümkün kılan teknolojik iktidar biçimlerine karşı, fiziki olarak insanlarla temas etmenin şimdilik daha derinliğe sahip olduğunu söyler.

İnsanı küçümsememek, bütün farklılığa rağmen kendin gibi olmayanın hakkı olduğunu kabul etmek, yerel ve evrensel arasında hiyerarşik bir ilişki kurmamak halâ çevrimdışı ilişkiyle, temas etmekle mümkün…

Bunun somut bir örneğini gözlerimle gördüm. 

Sanat ve kültürün merkezi İstanbul’dan yaklaşık 1200 kilometre uzaktaki Bayburt’a, milliyetçilik ve muhafazakârlığın hâkim ideoloji olduğu topraklara ‘Birlikte başka bir yaşam mümkün’ü pratiği ile göstermeye çalışan sanatçı, düşün insanı Hüsamettin Koçan, Kuru Otlar Üstüne filmindeki aydın tipinin tam aksine; idealizm, samimiyet ve adanmışlık gibi değerlere çağırıyor herkesi… 

Bayburt’tan 45 kilometre uzakta, Çoruh Nehri’nin kollarına tepeden bakan Baksı Köyü’ne giderken doğanın yeşiline eşlik eden hayatın rengi ‘yeşil’ bir proje hemen solunuzda kalıyor.

Kaçkarların dizilişini çağrıştıran bir mimari karşılıyor önce sizi. Girişinde Baksı Müzesi yazıyor. Müze dememe bakmayın söz konusu olan bir yaşam alanı… Birlikte üretmeyi, dayanışmayı, sana benzemeyenlerle ilişki kurmayı önceleyen bir model. 

Modelin, projenin öyküsünü T24’ten arkadaşım Berna Abik daha önce yazmıştı.

Bense hayata dokunan projelerin “delilerinden”, mana arayışının gücünden ve zorluklarından bahsetmek istiyorum.

Kırsal nüfusun kent denilen modern ‘tımarhanelere’ tıkandığı, şehirlerin cazibesinin yanı sıra kültürel ve ekonomik ‘derinliğinden’ nasiplenemeyen ‘ötekilerin’ kendi yereline yabancılaşmasını tersine çevirmeyi murat eden Hüsamettin Koçan ile "Hiç kimseye faydası olmasa bile benim ufkumu açtı" diyen Baksı Köyü’nün eski muhtarı Nabi Akçelik’i tanımanızı istiyorum. 

Hüsamettin Koçan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin üç dönem dekanlığını yapmış bir isim…

Sanatçı-aydın sorumluluğunu pratiğiyle yaşama geçirmeye çalışan Koçan, ideolojik olarak kendisinden farklı olan köylüsüne ulaşmaya çalışmış son 20 yılda…

“İletişim olmadan sizin yapmak istedikleriniz geçmiyor karşınızdakine. Değişim ancak ortak üretimle mümkün. Çünkü üretim olduğunda insan kendini içinde ve sorumluluk hissediyor. Büyük işler, direnç, adanmışlık, yansızlık ister. Bizim aydınımız yaşadığı kültürden koparak biraz göçebe meselesi var. Edward Said bunu daha iyi anlatıyor. Onun için bizim aydınımız kendi toplumuna yabancılaşmış kişidir. Bunu haksızlık olarak da görürüz. Halkevleri Cumhuriyetin ilk yıllarında bunu çözmeye çalıştı fakat çözemedi” diyor. 

Ortak üretim dediği şey için sanat atölyeleri kurmuş, köylüsünün kendisini de parçası hissetmesi için müzenin büyük konferans salonunu yeri gelmiş düğünler için kullandırmış. 

Baksı Müzesi Konferans Salonu (Fotoğraf: Evrim Altuğ)

Daha da önemlisi genç kızların, kadınların yetilerini geliştirebilecekleri, öğrendiklerini üretime dönüştürebilecekleri kadın eğitim merkezi için de kolları sıvamış. Fiziki binanın temeli atılmış, her şey yolunda giderse, siyasi, toplumsal ve ekonomik engellere takılmazsa 2025’te hayata geçecek eğitim merkezi…

Koçan’dan dinleyelim…

Bayburt'ta bir kadın eğitim merkezinin temelini attık. Açılışta ehramlı, örtülü kadın da vardı sosyetik kadın da…  İnsan bu… Bütün mesele o insanı tasnif etmeden ona insani değeri vermek. Üç boyutlu üretmeden biz üçüncü boyutu keşfedemiyoruz. İki boyutluyuz. Siyah beyaz meselesi… Ben kadına inanıyorum. Babam müthiş, vizyoner bir adamdı. Annem ise o kadar da akıllı bir kadın değildi ama kalbi ve duyarlılığı olağanüstüydü. Şimdi benim bir şeyim olsa, onu saklasın diye verecek olsam anneme verirdim, babama değil. Babam tipik erkek. Derin ve ilerici bir adam. Fakat o erkekler doğada döller gider ya ondan sonra anne çocukları büyütecek , emdirecek; şunu yapacak, bunu yapacak. Burada ezilmiş çok kadın gördüm. Hasret çeken kadını gördüm. Gurbet bekleyen kadını gördüm. “

Baksı Müzesi-Fotoğraf: Candan Yıldız

Gurbet kelimesi Bayburt için kolay bir kelime değil. Hüsamettin Koçan’ın 40 bin metrekarelik bir alana kurduğu yaşam alanı tepede bir yer. Çocukken o tepede babasının gurbetten gelmesini beklermiş, diğer bütün çocuklar gibi… Gurbet Bayburtlular için sadece Batı ülkelerine gitmek değil, Türkiye’nin her yerine dağılmak anlamına geliyor. Göç halâ sürüyor, köylerdeki nüfus azalıyor her geçen gün.

Köyünüzde okul kapanmışsa, tarım bitmişse, bütün yük kadınların sırtındaysa tabii ki kent daha cazip hale gelir. Bugün sadece 30 hanenin kaldığı Baksı Köyü’nde okul kapanmış. Öğrenciler taşımalı eğitimle başka bir okula gidiyor. 

Koçan, çocuklar kendisi gibi babalarının yolunu gözlemesin, yerel halk göç etmek zorunda kalmasın diye ortak üretimin imkanlarını zorluyor.

Ama işi o kadar da kolay olmamış. Yerelin “yabancı” olana direncini kırmak bir noktaya kadar işlemiş. Bir de erkeklerin iktidarını sarsabilecek kadını güçlendirme projeleri “eski köye yeni adet” gibi görülmüş. 

“Eskilerde gelinler erken kalkıp herkesten geç yatarlardı. Bir gün köyün suyuna ölü bir kurt düşmüş. Gelinlerin bağışıklığı düşük olduğu için su onları etkiliyor ve ölüyorlar. Araziler pozan yani nadasta. Kimse ekip biçmiyor. Eskiden buğday ekilip biçilirdi. Gençler gidiyor, gurbete son vermek istiyoruz.”

Hüsamettin Koçan, Kıraçta Heykel sergisini anlatıyor

Sanat ve zanaatın ortaklaşabileceğini, “alt” ve “üst” sanat ayrımına inanmadığını ifade eden Hüsamettin Koçan annesinin meselleriyle büyüdüğünü anlatırken, Şahmaran masalından söz ediyor. Ortak bir ahlak anlatısı olan Şahmaran’ı bir de Koçan’ın ağzından dinleyelim…

“Masalların bir ideolojisi var, öyle palavra şeyler değil. Şu sıra masalları da kaybettik ya hayal gücünü de kaybettik. İyinin doğrunun her halükarda kazanacağını anlatır masallar. İdeal ve adanmışlık vardır. Kaf dağının ardından Prometeus’un ateşi getirmesi mesela… Şahmaran mesela müthiştir. İnsanın ilk ihanetini anlatır. İnsanın doğaya ihanetini anlatır. Bir ahlak öğretisidir. Masallarda güncel bunalım dışavurumlarını göremezsiniz. Daha büyük eksende insani sorunlarla ilgilidir. Halk sanatlarını sanat saymama yaratıcılık ürünü saymama meselesi var. Ki insan bütün dönemlerde yaratıcılığını kullanmıştır ve yaratıcılığı ile özgün şeyler üretmiştir. O nedenle ‘alt sanat üst sanat’ diye saçma şey var ya hiçbir şeydir. Anlatının hiyerarşisi yoktur ama bunlar art zamanlıdır. Süreklilik kavramını vurgulayan bu art zamanlılığı ve bunun insana çok yakıştığını söyleyen bir sergi açtık burada… Türkiye bünyesinde bulunan etnik unsurların değerler dünyasını keşfetmiş değil.”

Şahmaran (Fotoğraf: Candan Yıldız)

Koçan’ın sözünü ettiği sergi Gel Zaman, Git Zaman...

Baksı Müzesi’ndeki sergi halk kültürü üretimleriyle çağdaş sanat üretimlerini bir araya getiren bir sergi…

Müzede o yörenin kültürünün taşıyıcısı ama bugün hayatta olmayan yaşlıların fotoğrafları da yer alıyor. 

“Masallar dünyasını erkekler kurduğu için orada ödül kadındır. Kadın kıymetlidir ama ödül olarak kıymetlidir” diyen Hüsamettin Koçan’ın anlattığı Şahmaran’ın erkeğin kadına ihanetini de anlattığını söylemeden geçmeyeyim. 

Baksı Köyü yaşlıları 

Gelelim Hüsamettin Koçan’ın eli ayağı olduğunu gözlemlediğim eski muhtar Nabi Akçelik’in hikayesine...

Koçan’ı müze projesi başlayana kadar tanımayan Nabi Akçelik, muhtar olunca tanışıyor Hüsamettin Koçan’la ve bir daha da kopmuyor. 

 “Hüsamettin Bey gibi sanatçılar bir yaştan sonra Ege’ye Akdeniz’e gidip yat, kat da alabilirdi. Ama onu buradaki çocukluğu, yaşantısı çok etkilemiş. Bütün babaların gurbetçi olması, çocukların babalarının gurbetten gelmesini beklemesi… Ben de aynı şekilde yaşadığım için çok yakın gördüm. Bir de inandım. Bütün zorluklara rağmen buraya gelip bu projeyi yapmak o kadar kolay değil. Projeyi gören diyor ki ya bu adam deli ya da çok parası var gelip harcıyor. Ama ben projenin etrafında olduğum için ikisi de değil. Azmin ve sabrın bir sonucu…”

“Hiç kimseye faydası olmasa bile benim ufkumu açtı. Bizim burada erkekler okuyordu ama kız çocuklarını ilkokuldan sonra okutan yoktu. Benim üç tane kızım, iki de oğlum var. Hepsi de üniversite okudu, okuyor. Burası olmasaydı belki ben de köylüler gibi kız çocuklarımı göndermeyecektim üniversiteye. Köylü hastaneye gittiğinde eşi için kadın doktor arar ama kızını okutmaz. Köyde kız çocuklarını üniversiteye ilk gönderen ben oldum. “

Eski Baksı Köyü Muhtarı Nabi Akçelik

Müzede sergilenen eserlerin manasını yorumlayacak kadar derinleşen köy muhtarı Hüsamettin Koçan’ın açık alanda sergilenen “Gitmek mi, Kalmak mı ?” heykellerinin bir hacı amcanın bakışını nasıl değiştirdiğini anlattı.

“4-5 yıl önce bir Hacı amca geldi. Buralı ama İstanbul’da yaşıyormuş. Heykeller için dedi ki ‘evladım bunları şuraya niye koydunuz?’ ‘Ucube’ gibi laflar etti. Ben de Hacı amca onlar ucube değil, onların bir hikayesi var dedim. Nedir hikayesi diye sorunca heykellerin gurbet gidenle kalanı anlattığını söyledim. Renkli olan heykel gurbete gideni mutlu, kalanı acı çekmiş özlem çekmiş gösteriyor dedim. Hacı amca dinlerken gözleri yaşardı ve ağlamaya başladı. ‘Evladım benim de böyle bir hayatım vardı’ dedi. “

Hüsamettin Koçan'ın “Gitmek mi Kalmak mı” eseri (Fotoğraf: Serpil Yılmaz)

Hüsamettin Koçan’ın kökleri açıkta kalan olan ağaçlar çalışmasını da yorumlayan muhtar Akçelik’e şapka çıkartmamak mümkün değil.

“Bu çalışmaya inanç yönünden bakarsak cennetteki tuba ağaçlarını simgeliyor. Köklerin karmaşık haliyle köklerimizi belki gün yüzüne çıkarmak istemiş olabilir sanatçı. Siyasi olarak da şöyle bir yorumumuz var bu günlerde… Hani seçim dönemlerinde siyasetçiler birbirlerine etnik kökenleriyle eleştiriler yaparlar ya… Aslında burada ona da bir eleştiri var. Köke fazla gitmeyin, köke fazla gidildikçe her şey karışıyor, kimin ne olduğu çok belli değil. Göründüğünüz gibi olun, insan olun yeterli.” 

Hüsamettin Koçan'ın Kökler isimli eseri

Türkiye’de her toplumsal kesimin ‘beyazlarının’ burun kıvırabileceği bu ‘uzak’ coğrafyada, yapılmak istenenin felsefesine yüreği açık herkese yer var.

Koçan’ın sözüyle bitirelim. 

“Burası yaratıcıların mekânı… Kimsenin kılığına girmedik, tarifine girmedik. Burası zor bir yer… Burası bizim toprağımız… Hikayemizin başladığı yer… Kimse bizi kopartamaz.”

Candan Yıldız kimdir?

Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.

Gazeteciliğe HBB'de On'da On Haber program editörlüğü ile başladı.

Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV'de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı.

Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı.

Avustralya'da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı.

"Öteki Sesler" isimli belgesel yaptı. "Dicle'nin Göz Yaşları" ile "Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri" ortak çalışmalarda yazarlık yaptı.

T24'le birlikte internet gazeteciliğine adım attı.

Yazarın Diğer Yazıları

“Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” duygusu artık seküler-milliyetçi seçmenin duygusu

Toplumsal Barış ve Kürt Sorunu araştırması: ‘2. sınıf vatandaş’ olma duygusunun siyasi partiler tabanındaki dağılım çarpıcı. DEM Parti seçmeninde bu duygu yüzde 83… AKP seçmeninde yüzde 25, MHP seçmeninde yüzde 22, Zafer Parti seçmeninde ise yüzde 64

Suna’nın Kızları: Gitmediğimiz, görmediğimiz o köylerde kız çocukları hem okusun hem güçlensin diye…

Eğitimi bir süreç, bir güçlenme, birey olabilme gibi geniş perspektiften gören Suna’nın Kızları açtığı yeni pencereyle eşitsizlikleri, güçlendirmeyle aşabilmenin yollarını arıyor

Barış Vakfı ‘Türkiye’ masası kurdu: Otoriterlik ve çözüm bir arada olabilir mi?

Mümtazer Türköne: Kürt-Türk ittifakı kuruluyor İran’a karşı, bu reel politiğe dayanıyor

"
"