28 Kasım 2022

25 Kasım'da polis şiddetini anlattılar: "Arkadaşlarımızın saçları tutam tutam elimize geldi; gördüğümüz şey George Floyd gibi bir vaka"

"Bağcılar Devlet Hastanesi'ne götürüldüğümüzde iki doktor muayene için gözaltı arabasına geldi.  Bize, polislerin yanında 'her hangi bir darp izi var mı?' diye sordular."

Beyoğlu-İstiklal Caddesi'nde, Fransız Konsolosluğu'nun hemen biraz ilerisinde bir tabela karşılar sizi: İstiklal Senin

İstiklal, uzun zamandır Cumartesi Anneleri'nin, kadınların, LGBTİ+'ların, işçilerin, öğrencilerin değil. 

Yasakların caddesi artık. Son bombalı saldırı sonrası da başta saksılar olmak üzere, seyyar satıcıların, müzisyenler de yasaklılar listesine eklendi. 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün İstiklal'e OHAL uygulamasının sonuçlarını T24 Youtube canlı yayınında an be an aktarmıştık. 

Şiddetin "invisible" yani görünmez kılındığı günde gözaltı araçlarında, karakollarda, Vatan Emniyet'te, hastanelerde neler yaşandığını kadınlar ve avukatlar anlattı. Görünmez kılınmaya çalışılan şiddeti tanıklıkları üzerinden dile getirdiler. 

Suç duyurusunda bulunmaya hazırlanan kadınlardan biri "Arkadaşlarımızın saçları tutam tutam elimize geldi" sözleriyle dile getirdi polis şiddetini. 

Sözü gözaltında maruz kaldıkları şiddeti kamuoyu ile paylaşan kadınlara bırakalım. 

Hastanede değil gözaltı aracında muayene girişimi

Tülay Korkutan: 

Gözaltına alınan kadınlar kimi doktorların üstün körü muayene yaptıklarını anlattılar. Bağcılar Devlet Hastanesi'ne götürüldüğümüzde iki doktor muayene için gözaltı arabasına geldi.  Bize, polislerin yanında 'her hangi bir darp izi var mı?' diye sordular. Biz de  bu soruyu burada soramayacağını, doktor ve hastanın tek başına olması gerektiğini, bir odada muayene etmesi gerektiğini, bunun hukuksuz olduğunu söyledik. Ardından doktorun adını almaya çalıştık ama hastanede başka bir doktor getirmişlerdi. 

Üç kadın arkadaşın başka dosyası olduğu için Taksim Karakolu'na götürülüyor. Çıplak aramaya maruz bırakılmak istenmişler. 'Pantolonunuzu çıkartın ve eğilin' gibi şeyler söyleniyor. 'Arkadaşlarımız kaba arama yapabilirsiniz ama çıplak arama yapamazsınız' deyince bir kadın polis diğer kadın polise şöyle diyor: O zaman sen elini istediğin yere kadar götür. O zaman görsünler bakalım ne olacak." Böyle bir muameleyle de karşılaşıyorlar. 

"Polis önce ablukaya alıyordu, sonra kadınları tek tek çekerek gözaltına alıyordu. Bir arkadaşımız alınırken saçları seçildi, tekmeler atıldı. Bir arkadaşımızı gözümüzün önünde yere yatırıp tekmelerle, dizleriyle bastırarak, kafasına vurarak gözaltına aldılar." 

"Gördüğümüz şey George Floyd gibi vakadır"

Sözü edilen kadın bir avukat, Fulya Dağlı. Fulya Dağlı'nın yaşadıklarını 25 Kasım Kadın Platformu'ndan Çiğdem Çıdamlı aktardı: 

"Gördüğümüz şey iki sene önce ABD'de beyaz, üstünlükçü polislerin kafasına basarak öldürdükleri George Floyd gibi vakadır. Açık cana kasttır. Oradaki gibi, nasıl beyaz, Trump yanlısı, ırkçı polis kimliğinde OHAL karşımıza çıkıyorsa, cuma akşamı gördüğümüz şey de en genel devlet, polis şiddeti değildi. Nasıl profesyonel bir eğitimden geçiyorlarsa doğrudan doğruya karşısındakini 'orospu', 'terörist' bir düşman olarak gören, öldürmeye kast eden bir devletin, polisin şiddetidir. Asıl sıçrama budur. Bu ülkede sürekli bir OHAL yaşamak istemeyen, buna itiraz eden herkesin tabip odalarının, milletvekillerinin, muhalefetin, sendikaların, mahalle derneklerinin, spor kulüplerinin cuma akşamı gördüğümüz polis şiddetine karşı aktif ses çıkarması son derece önemli."

Avukat Fulya Dağlı da yaşadıklarını şöyle aktardı: 

"Toplumun sözde güvenliğini sağlamakla yükümlü, hak ve özgürlüklerini korumakla yükümlü, kamu düzenini sağlamakla yükümlü kolluğun bu görevlerini artık tamamen terk ettiğini, bunun karşısında kadınlara, yurttaşlara tehlike arz ettiğini açıktan ilan etmemiz gerektiğini düşünüyorum."

Cuma günü polis kalkanlar ve bedenleriyle önce kadınları çembere alıyor, sonra basını uzaklaştırıyor daha sonrada gözaltı işlemini yapıyordu.

Kadınların maruz kaldığı şiddetin geçmiş yıllara göre kıyaslanmasıyla ilgili bir soruya verilen yanıtta çarpıcıydı.

Feride Eralp anlattı:

"Şiddet ayrı ayrı mekanlarda uygulanıyordu. 30 kişi yan yana olsanız dahi herkes küçük küçük çemberlere alınıyordu. Bu yöntemle insanlar yalnızlaştırılmaya çalışılıyordu. Avukatla görüşme imkanları çok sınırlandı. Saatler boyunca otobüslerde, karakollarda, hastanede kimseyle görüşmenize imkan tanınmıyordu. Yaşadığımız kötü muameleye bir örnek Dilbent Türker örneği. Bayrampaşa Devlet Hastanesi'nde kendisinin uğradığı kötü muameleyi gördüğümüzde bir avukatı saatler boyu arayamadık. Bu sürecin hukuki takibinin de zorlaştırıldığı bir durum. Her aşaması yeni bir şiddet yöntemi haline getiriliyor. Kazanılmış hakkımız olan hastanede muayene hakkımız bile şiddet aracı haline getiriliyor. Şehrin uzağındaki hastanelere götürüldük. Sabahın 5'inde oralardan bırakıldık.

Parçalı kırığı olan Dilbent Türker'in yaşadıkları

Dilbent Türker ve arkadaşları eyleme gelmek üzere yürüyorken polis tarafından durduruluyorlar. Etrafları sarılıyor, gözaltına alınıyorlar. Dilbent'in gözaltına karşı koyması üzerine ağır şiddete uğruyor. Yere düşürüldükten sonra hem bacağına basılıyor hem de tekme atılıyor. İlk adli muayene için Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne getirildi. Orada da tanıklık ettik. Oradaki doktor, polis memuruna 'Bu kişinin acilen ameliyata alınması lazım. Çapa'ya sevk edilmesi lazım, sevk yazısını hazırladık. Sevk edilirken de bacağını düz bir biçimde tutmanız gerekir' derken polis memurlarının cevabı, 'otobüs çok kalabalık, otobüste o kadar yer yok, bacağını nasıl uzatalım' şeklinde oldu. Doktor 'otobüse tekrar bindiremezsiniz, bekletemezsiniz, acilen ameliyata alınması lazım, bizde ortopedi yok, parçalı kırığı var' demesine rağmen polisler konunun ciddiyetini anlamayı reddettiler. Ancak ısrar sonucunda hastaneye sevki sağlandı. Ama Çapa'ya değil Baltalimanı Hastanesi'ne götürüldü Dilbent Türker. Orada da sağlık çalışanlarının kötü muamelesine maruz kaldı. Dilbent'in bacağının polis tarafından kırıldığına inanmayarak kendisiyle ilgilenmemişler. Ya bacağının alçıya alınacağını ya da ameliyat yapılabileceğini söylemişler. Ama ameliyat ve alçı arasındaki farkın ne olduğu bilgisi hastaya verilmemiş. Dolayısıyla kendisi de güvenmediği için alçıya alınmasını istemiş. Dilbent bugün başka bir hastaneye sağlık kontrolüne gitti. Ameliyat için işlemler başlayacak. Dilbent Türker için de suç duyurusunda bulunacağız. 

"Düz kelepçe diye bir şey yok"

O kadar çok şiddete uğruyoruz ki, yaşadığımız şiddeti kendimiz de normalleştirmeye başlıyoruz. Sanki terk kelepçe normalmiş gibi yaşamaya başlıyoruz. Halbuki değil. Polislere 'terk kelepçe yapamazsınız, işkencedir dediğimizde' 'düz kelepçe diye bir şey yok, kelepçe zaten terstir' cevabını almaya başladık. Bundan bir kaç sene önce böyle bir cevap almıyorduk, bir rutin uygulama değildi. Bu rutinleşme haline hepimiz karşı çıkmak zorundayız. 

Basın açıklamasında trans kadınların da cinsiyetçi küfürlere maruz kaldıklarını aktardılar. 

Avukat Tuba Yılmaz da o gece neler yaşadıklarını ifade etti:

"Vatan Emniyet'te giriş kapısının oradaki bekleme salonunda tutulduk. İçeriye girmemize izin verilmedi. Avukatlar olarak yakalanma anından itibaren müvekkillerimizle görüşme hakkımız olduğunu, avukatlığın sadece ifade işlemine eşlik etmekten ibaret olmadığını defalarca anlattık. Gözaltına alınan kişilerin tuvalet, su gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi, ters kelepçelerin çözdürülmesi hep avukatların müdahalesi ile mümkün olabiliyor. Emniyet de bunu bildiği için son ana kadar avukatları içeriye almamak için elinden geleni yapıyor. Bu bir süredir böyle.

"Saatlerce soğukta bekletildik, gözaltına alınmakla tehdit edildik"

Biz Vatan Emniyet'in önünde beklemeye devam ettik. Bu esnada erken saatlerde gelen ve içeriye girebilen bir meslektaşımızla haberleştik. O da emniyet bahçesine girebilmekle beraber güvenlik şubeye giremediğini, gözaltı aracındakilerle de görüştürülmediğini bize aktardı. İlerleyen saatlerde gözaltı aracındakiler binaya, tuvalete götürülmeye başlandığında, uzaktan seslenerek, güç bela iletişim kurabildiğinde de gözaltındaki arkadaşlarımızın terk kelepçeden, polisin kötü muamelesinden, su verilmemesinden bahsettiğini bize aktardı. Biz de girmek için ısrarcı olduk. Vatan Emniyet'te yaşadığımız polis şiddeti başladı. Girişimizi engellemek için polisler bir kalabalık oluşturdu ve kısa bir süre sonra amirlerinin 'süpürün' emriyle birlikte emniyet içerisinde bizi itmeye başladılar. Gözaltına alınmakla tehdit edildik, polisin fiziksel ve sözlü şiddetine maruz kaldık. Biz bununla ilgili tutanaklarımızı tuttuk. Israrımızın ardından önce 10 avukatın, kalan avukatların da sonra içeriye alınacağını söylediler. Ama tüm ifade işlemleri bitene kadar giriş problemimiz çözülmedi. İfadelerin alınırken bir avukat birden fazla kişinin ifadesine girmek zorunda bırakılırken dışarıdakilere de 'yeterince avukat var' denmeye devam edildi. Avukatlara isim listesi verilmedi. Dolayısıyla gözaltına alınanların teyidi ve yakınlarına haber verilmesi mümkün olmadı. 

Kadıköy Rıhtım Karakolu'nda da benzer şeyler yaşandı. 12 kişinin gözaltına alınmasıyla karakola giden avukat arkadaşımız saatlerce dışarıda bekletildi. İfade işlemine avukatsız başlandı. Avukatın kapıda ifade işlemleri için beklediği bilinmesine rağmen, ifadelerin ancak yarısında içeriye girebildi. Biz süreci takip etmeye devam edeceğiz. İlk suç duyurumuzu çarşamba günü Çağlayan Adliyesi'nde yapacağız.

Birgün Gazetesi muhabiri Yaren Çolak da söz aldı.

"Haber takibi yapmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Biz de basın olarak polis şiddetiyle karşılaştık. Saldırıya uğradık. Artık o kadar normalleşti ki haber yapmaya gittiğimizde kendimiz haber olur hale geldik. Ben gözaltına alınırken kimliğimi göstermek istediğimde müsaade etmediler. Darp etmeye başladılar ve ters kelepçe ile gözaltına alındım."

Gözaltına alınan iki kadının Selimpaşa Geri Gönderme Merkezi'nde tutulduğunu aktaran kadınlar, avukatların açıklama saatine kadar görüşme yapamadıklarını, ancak merkezde tutulan kadınlara "Avukatlarınız gittiler, burada yoklar" bilgisinin verilerek kadınların yanıltıldığını aktardılar.


 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriyelilere Gönüllü Geri Dönüş belgesini imzalatmak işe yarıyor mu?

Geri dönenler arasında Türkiye’ye kaçak yollardan gelmek isteyenler varmış

Ahmet Davutoğlu: Suriye’de otonom bir bölgeye karar verilirse Türkiye paniğe kapılmamalı

“Türkiye’nin Suriye’deki ölçeği YPG tehdidi olamaz. Herkesi düşman görürseniz nasıl büyüyeceksiniz nasıl ekonomik güçlenecek”

“Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” duygusu artık seküler-milliyetçi seçmenin duygusu

Toplumsal Barış ve Kürt Sorunu araştırması: ‘2. sınıf vatandaş’ olma duygusunun siyasi partiler tabanındaki dağılım çarpıcı. DEM Parti seçmeninde bu duygu yüzde 83… AKP seçmeninde yüzde 25, MHP seçmeninde yüzde 22, Zafer Parti seçmeninde ise yüzde 64

"
"