30 Haziran 2017

Kamu Denetçiliği Kurumu

Biz de bir kurum rica edeceğiz ama AKP’siz olsun!

Bu kurumun adını  duymuş muydunuz bilmiyorum. Ben, kurulmasından çok önce  yanılmıyorsam 2004,2005 yıllarında duymuştum. O zaman kadınlar arasında  tartışılmış ve  aklımda kalan  adının  “Ombudsman” değil  “ombudsperson” olması gerektiğini  söylemiştik. Diğer tartışmaları pek hatırlamıyorum.

Neyse, işte bu kuruluş,  kurulmuş ve  19 Haziran 2017 günü  Ankara’da kadın sorunları ile  ilgili bir toplantı yaptı.

Toplantı,  benim açımdan  yararlı idi. Önce duyurusu  pek  iyi yapılmadığı için böyle bir kurumun var olduğunu ve çalıştığını  öğrendim.

Kamu Denetçiliği kurumuna nasıl başvurulacağı ile ilgili  bilgiler “40 soruda Ombudsmanlık” tanıtım kitapçığında etraflıca açıklanmıştır.

 Söz konusu kurum 6328 sayılı  yasa ile 14/06/2012 tarihinde kurulmuş.  Kuruluş kanunun 5, maddesi  kurumun görevini  şöyle açıklıyor : “Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili ŞİKÂYET ÜZERİNE, idarenin her türlü eylem  ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan  haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete  uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlidir.”

Bu kuruma  idarenin işleminden mağdur olan gerçek kişi veya tüzel kişinin bizzat veya vekili aracılığı ile, önce  kendisine haksızlık yapan idareye başvurup oradan  olumsuz cevap alması  veya  30 gün içinde hiç cevap alamaması üzerine  ALTI AY içinde başvuru yapılabiliniyor.

Kurum,  Başdenetçi ve  Denetçilerden oluşuyor.

Kuruluş yasasının 7. Maddesine göre Başdenetçi’nin görevleri arasında “Kuruma gelen şikâyetleri  incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmak” (7/a)

“Yıllık raporu hazırlamak”  (7/c)

“Yıllık raporu beklemeksizin gerek gördüğü konularda özel rapor hazırlamak”(7/ç)

“Raporları kamuoyuna  duyurmak” (7/d)

Kurumun en öneli özelliği  12. Maddede düzenlenmiştir: Bu maddeye göre “HİÇBİRÇ MAKAM, MERCİ VEYA KİŞİ, BAŞDENETÇİYE VE DENETÇİLERE  GÖREVLERİYLE İLGİLİ  OLARAK EMİR VE TALİMAT VEREMEZ, GENELGE GÖNDEREMEZ, TAVSİYE V E  T ELKİNDE BULUNAMAZ” (12/1)

“Başdenetçi ve  denetçiler , görevlerini  yerine getirirken TARAFSIZLIK İLKESİNE uygun davranmak ZORUNDADIR” (12/2)

Kuruma, kural olarak mahkemeye gitmeden başvuruluyor, başvuru dâvâ zamanaşımını kesiyor, eğer anlaşma  sağlanamazsa  dâvâ açılabiliyor.

Kurumun kararları bağlayıcı değildir.

İdare ile  zarar gören arasında bir çeşit arabuluculuk görevi vardır. Ancak  arabuluculuk bence kamu  denetimi kurumundan daha güvenilirdir  çünkü  gerçekten tarafların iradesi ile bağlıdır ve tarafsızdır. Herhangi bir siyasal parti ile  herhangi bir bağı yoktur.

Ayrıntılarını  yukarıda sözünü ettiğim kitapçıkta ve yasada bulmak mümkün!

Gelelim  beni heyecanlandıran  kısmına :  Yukarıda  yazdıklarımı  görür görmez aman ne güzel mahkemelere HİÇBİR GÜVENİN KALMADIĞI, sağda solda  verilen nutuklar veya  televizyon ekranından verilen emirlerle  insanların tutuklandığı, iş, mal, can güvenliğinin sıfıra indiği  Türkiye’de  “tarafsız olabilecek  bir kurum var” dolayısı ile üniversitelerden sadece muhalif oldukları, AKP’yi desteklemedikleri için  başta  FETÖ’cülük  iftirası olmak üzere  çeşitli  uydurma gerekçelerle  uzaklaştırılıp bütün insan hakları  vahşice ihlâl edilen  bu insanlar  “Kamu Denetçiliği  Kurumu”na  başvurarak ölüm oruçlarına yatmalarına gerek kalmadan  işlerine  dönebilirler. Hatta, “başdenetçi”  bu insanlık dışı uygulamaya son vermek  üzere, kuruluş kanunun 7/ç maddesi uyarınca  özel rapor hazırlayıp bunu kamuoyu ile  paylaşabilir.  Hazırlamalı ve paylaşmalıdır da! Diye düşündüm.

Sayın Şanal Sarıhan  TBMM’de 30 Mayıs 2017 tarihinde, (başdenetçinin 2016 raporu üzerine yapmak üzere hazırladığı ancak raporun görüşülmesinin Meclis Başkanlığınca ertelenmesi   nedeni ile  okuyamadığı) konuşmada: “Kamu denetçiliği, yargı ve parlamento denetimine ek olarak yeni ve yanız bir denetim kurumudur. İdareyi korumak ve haklı çıkarmak için değil, gerçeğin ve doğrunun açığa çıkması için  çalışacaktır. Bu nedenle de öncelikle yönetimin davranışının  doğru olup olmadığına bakacaktır.  Değerlendirme ölçütü hukuk ve  etiktir. Salt  sorunun çözümü için tavsiyelerde  bulunmakla yetinmeyecek, yasal başlıklar ya da yetersizlikler konusunda da yasa yapıcının dikkatini çekecektir.  Bu konuda en önemli araç, yıllık çalışma raporlarıdır”

Gene  sayın Sarıhan’ın konuşmasından öğrendiğimize göre ‘hayal kırıklığı  burada başlıyor!)

KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU, BİREYİN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİ İDAREYE KARŞI KORUMAKLA YÜKÜMLÜDÜR:

Bu esaslar üzerinde çalışması gereken kurumun dört yıla yakın faaliyetlerini yansıtan 2013-2016 yıllık raporları irdelendiğinde karşımıza çıkan tablo şudur:

Kurum, 2013 yılı içirişinde 7638, 2014 yılında 5639 ve 2015 yılında da 6055, 2016 yılında 5519 olmak üzere toplam 24.851 şikâyet başvurusu almıştır. Kamu Denetçiliği Kurumu’nun  resmi istatistik verilerine göre son dört yılda, yoğunluk sırasına göre şikâyetler;

Kamu personel rejimine ilişkin ; 6834,

Eğitim- öğretim ve gençlikte      ; 4224,

Çalışma ve sosyal güvenlikte     ; 2248,

Ekonomi, maliye, vergide           ; 1845,    

 Yerel yönetim hizmetlerinde    ; 1495,

 İnsan hakları alanında                ; 1316,

Adalet, milli savunma, güvenlik ; 1266 dır.

Bu sıralama, kuruma en fazla idare ajanlarının başvurduğunu göstermektedir. İçinde bulunduğumuz OHAL koşullarında salt ihraç edilen sayısı bugün itibariyle 111.220, açığa alınan sayısı 107.813 iken bu başvuru sayısının oldukça düşük olduğu açıktır. 2015’ten bu yana süren OHAL ortamında  idari işlemler sonucunda intihar eden sayısı, 19, kapanan dernek- vakıf sayısı 1682, işsiz kalan gazeteci sayısı 2.500, kayyum atanan belediye sayısı 65  iken dört yılda adaletsizlikten şikayet edenlerin sayısının 1266 olmasını anlamak olanaksızdır. Üstelik de yapılan başvuruların kurumca bu konunun yasama alanına girdiği gerekçesi ile reddedilmiş olmasını kavramamız mümkün değildir. Yakınılan her konu yasama faaliyetinin bir sonucu olabilir. OHAL ilanının yasama eliyle gerçekleştirilmesi, idari işlemleri denetimden uzaklaştıramaz. Bu nedenle Yasa’nın 5. Maddesine sığınmak olanaksızdır. İhraç da, açığa alma da açıkça idari işlemdir.

Yakınılan alanın en son adaletsizlik ve sondan bir önce insan hakları alanında oluşu bize iki şeyi düşündürmektedir; Ya halkımızda hak arama bilinci yoktur. Ya da kurum kendisini kamuoyuna yeterince ifade edememiştir. Bir başka önemli ve tehlikeli soru da bireyler uğradıkları haksızlıkları ifade etmenin başlarına yeni sorunlar açacağından korkmaktadırlar. Yani demokratik bir ortam yoktur. Oysa bu kurumlar, demokrasinin gelişmesi içindir.”

Eğer bu kadar temel sorunlar OHAL  alanına giriyor  gibi gerekçelerle  görmezden gelinecekse o zaman bu kuruma ne  gerek var:

Kamu Denetleme  Kurumu her yıl  çalışmaları ile ilgili rapor vermeli  ve bu raporları  biz  hükûmet dışı  kuruluşlarla da paylaşmalıdır.

Ayrıca,  bu “ombudsman” sözcüğü de yazının başlangıcında da değindiğim gibi, eğer ille İngilizcesi kullanılmak isteniyorsa,  tarafsız bir biçimde,    “ombudsperson” olarak kullanılmalıdır.

Kurumun  gerçekten  etkili ve güvenilir olması isteniyorsa  sadece şikâyet üzerine değil re’sen de inceleme yapması gerekir.

Denetçilerin “hâmili kart yakinimdir” gerekçesi ile  değil liyakat esasına göre seçilmeleri ve denetçi sayısında cins eşitliğine  özen gösterilmesi gerekir. Buruda cins eşitliği derken  Thatcher, Golda Mayer,  Tansu Çiller gibi erkekten çok erkek olan kadınlardan değil kadın sorunlarının gerçekten farkında  olan kadınlardan söz ediyorum. Örneğin  kadın kuruluşlarında ama  GONGO’larda değil  gerçek  Hükûmet Dışı , taban örgütlerinde  çalışmış kadınlar arasından denetçi  seçilmesi gerekir. İnsan  Hakları konusunda çalışmış kişiler arasından seçilmeleri  gerekir.

Kadın, çocuk, engelliler için aynı denetçi  DEĞİL kadınların bağımsız birey olduklarının kabulü ile  onlar için ayrı ve özel bir denetçi gerekir. Çocuklar ve engelliler için de tabii.

Çocuk ve engelli, kadının “mütemmim cüzü” değildir!

Yazımı bir fıkra ile bitirmek istiyorum.

Birini yemeğe dâvet ederler. Yemekte imam bayıldı, karnı yarık, patlıcanlı pilav, patlıcanlı  börek,  patlıcan turşusu, patlıcan  reçeli ikram edilir sonunda dâvet edilen “bir bardak su rica edeceğim ama  patlıcansız olsun” der. Biz de bir kurum rica edeceğiz ama  AKP’siz olsun! diyoruz aksi halde tarafsızlık mümkün görülmüyor!