Bu kurumun adını duymuş muydunuz bilmiyorum. Ben, kurulmasından çok önce yanılmıyorsam 2004,2005 yıllarında duymuştum. O zaman kadınlar arasında tartışılmış ve aklımda kalan adının “Ombudsman” değil “ombudsperson” olması gerektiğini söylemiştik. Diğer tartışmaları pek hatırlamıyorum.
Neyse, işte bu kuruluş, kurulmuş ve 19 Haziran 2017 günü Ankara’da kadın sorunları ile ilgili bir toplantı yaptı.
Toplantı, benim açımdan yararlı idi. Önce duyurusu pek iyi yapılmadığı için böyle bir kurumun var olduğunu ve çalıştığını öğrendim.
Kamu Denetçiliği kurumuna nasıl başvurulacağı ile ilgili bilgiler “40 soruda Ombudsmanlık” tanıtım kitapçığında etraflıca açıklanmıştır.
Söz konusu kurum 6328 sayılı yasa ile 14/06/2012 tarihinde kurulmuş. Kuruluş kanunun 5, maddesi kurumun görevini şöyle açıklıyor : “Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili ŞİKÂYET ÜZERİNE, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlidir.”
Bu kuruma idarenin işleminden mağdur olan gerçek kişi veya tüzel kişinin bizzat veya vekili aracılığı ile, önce kendisine haksızlık yapan idareye başvurup oradan olumsuz cevap alması veya 30 gün içinde hiç cevap alamaması üzerine ALTI AY içinde başvuru yapılabiliniyor.
Kurum, Başdenetçi ve Denetçilerden oluşuyor.
Kuruluş yasasının 7. Maddesine göre Başdenetçi’nin görevleri arasında “Kuruma gelen şikâyetleri incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmak” (7/a)
“Yıllık raporu hazırlamak” (7/c)
“Yıllık raporu beklemeksizin gerek gördüğü konularda özel rapor hazırlamak”(7/ç)
“Raporları kamuoyuna duyurmak” (7/d)
Kurumun en öneli özelliği 12. Maddede düzenlenmiştir: Bu maddeye göre “HİÇBİRÇ MAKAM, MERCİ VEYA KİŞİ, BAŞDENETÇİYE VE DENETÇİLERE GÖREVLERİYLE İLGİLİ OLARAK EMİR VE TALİMAT VEREMEZ, GENELGE GÖNDEREMEZ, TAVSİYE V E T ELKİNDE BULUNAMAZ” (12/1)
“Başdenetçi ve denetçiler , görevlerini yerine getirirken TARAFSIZLIK İLKESİNE uygun davranmak ZORUNDADIR” (12/2)
Kuruma, kural olarak mahkemeye gitmeden başvuruluyor, başvuru dâvâ zamanaşımını kesiyor, eğer anlaşma sağlanamazsa dâvâ açılabiliyor.
Kurumun kararları bağlayıcı değildir.
İdare ile zarar gören arasında bir çeşit arabuluculuk görevi vardır. Ancak arabuluculuk bence kamu denetimi kurumundan daha güvenilirdir çünkü gerçekten tarafların iradesi ile bağlıdır ve tarafsızdır. Herhangi bir siyasal parti ile herhangi bir bağı yoktur.
Ayrıntılarını yukarıda sözünü ettiğim kitapçıkta ve yasada bulmak mümkün!
Gelelim beni heyecanlandıran kısmına : Yukarıda yazdıklarımı görür görmez aman ne güzel mahkemelere HİÇBİR GÜVENİN KALMADIĞI, sağda solda verilen nutuklar veya televizyon ekranından verilen emirlerle insanların tutuklandığı, iş, mal, can güvenliğinin sıfıra indiği Türkiye’de “tarafsız olabilecek bir kurum var” dolayısı ile üniversitelerden sadece muhalif oldukları, AKP’yi desteklemedikleri için başta FETÖ’cülük iftirası olmak üzere çeşitli uydurma gerekçelerle uzaklaştırılıp bütün insan hakları vahşice ihlâl edilen bu insanlar “Kamu Denetçiliği Kurumu”na başvurarak ölüm oruçlarına yatmalarına gerek kalmadan işlerine dönebilirler. Hatta, “başdenetçi” bu insanlık dışı uygulamaya son vermek üzere, kuruluş kanunun 7/ç maddesi uyarınca özel rapor hazırlayıp bunu kamuoyu ile paylaşabilir. Hazırlamalı ve paylaşmalıdır da! Diye düşündüm.
Sayın Şanal Sarıhan TBMM’de 30 Mayıs 2017 tarihinde, (başdenetçinin 2016 raporu üzerine yapmak üzere hazırladığı ancak raporun görüşülmesinin Meclis Başkanlığınca ertelenmesi nedeni ile okuyamadığı) konuşmada: “Kamu denetçiliği, yargı ve parlamento denetimine ek olarak yeni ve yanız bir denetim kurumudur. İdareyi korumak ve haklı çıkarmak için değil, gerçeğin ve doğrunun açığa çıkması için çalışacaktır. Bu nedenle de öncelikle yönetimin davranışının doğru olup olmadığına bakacaktır. Değerlendirme ölçütü hukuk ve etiktir. Salt sorunun çözümü için tavsiyelerde bulunmakla yetinmeyecek, yasal başlıklar ya da yetersizlikler konusunda da yasa yapıcının dikkatini çekecektir. Bu konuda en önemli araç, yıllık çalışma raporlarıdır”
Gene sayın Sarıhan’ın konuşmasından öğrendiğimize göre ‘hayal kırıklığı burada başlıyor!)
“KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU, BİREYİN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİ İDAREYE KARŞI KORUMAKLA YÜKÜMLÜDÜR:
Bu esaslar üzerinde çalışması gereken kurumun dört yıla yakın faaliyetlerini yansıtan 2013-2016 yıllık raporları irdelendiğinde karşımıza çıkan tablo şudur:
Kurum, 2013 yılı içirişinde 7638, 2014 yılında 5639 ve 2015 yılında da 6055, 2016 yılında 5519 olmak üzere toplam 24.851 şikâyet başvurusu almıştır. Kamu Denetçiliği Kurumu’nun resmi istatistik verilerine göre son dört yılda, yoğunluk sırasına göre şikâyetler;
Kamu personel rejimine ilişkin ; 6834,
Eğitim- öğretim ve gençlikte ; 4224,
Çalışma ve sosyal güvenlikte ; 2248,
Ekonomi, maliye, vergide ; 1845,
Yerel yönetim hizmetlerinde ; 1495,
İnsan hakları alanında ; 1316,
Adalet, milli savunma, güvenlik ; 1266 dır.
Bu sıralama, kuruma en fazla idare ajanlarının başvurduğunu göstermektedir. İçinde bulunduğumuz OHAL koşullarında salt ihraç edilen sayısı bugün itibariyle 111.220, açığa alınan sayısı 107.813 iken bu başvuru sayısının oldukça düşük olduğu açıktır. 2015’ten bu yana süren OHAL ortamında idari işlemler sonucunda intihar eden sayısı, 19, kapanan dernek- vakıf sayısı 1682, işsiz kalan gazeteci sayısı 2.500, kayyum atanan belediye sayısı 65 iken dört yılda adaletsizlikten şikayet edenlerin sayısının 1266 olmasını anlamak olanaksızdır. Üstelik de yapılan başvuruların kurumca bu konunun yasama alanına girdiği gerekçesi ile reddedilmiş olmasını kavramamız mümkün değildir. Yakınılan her konu yasama faaliyetinin bir sonucu olabilir. OHAL ilanının yasama eliyle gerçekleştirilmesi, idari işlemleri denetimden uzaklaştıramaz. Bu nedenle Yasa’nın 5. Maddesine sığınmak olanaksızdır. İhraç da, açığa alma da açıkça idari işlemdir.
Yakınılan alanın en son adaletsizlik ve sondan bir önce insan hakları alanında oluşu bize iki şeyi düşündürmektedir; Ya halkımızda hak arama bilinci yoktur. Ya da kurum kendisini kamuoyuna yeterince ifade edememiştir. Bir başka önemli ve tehlikeli soru da bireyler uğradıkları haksızlıkları ifade etmenin başlarına yeni sorunlar açacağından korkmaktadırlar. Yani demokratik bir ortam yoktur. Oysa bu kurumlar, demokrasinin gelişmesi içindir.”
Eğer bu kadar temel sorunlar OHAL alanına giriyor gibi gerekçelerle görmezden gelinecekse o zaman bu kuruma ne gerek var:
Kamu Denetleme Kurumu her yıl çalışmaları ile ilgili rapor vermeli ve bu raporları biz hükûmet dışı kuruluşlarla da paylaşmalıdır.
Ayrıca, bu “ombudsman” sözcüğü de yazının başlangıcında da değindiğim gibi, eğer ille İngilizcesi kullanılmak isteniyorsa, tarafsız bir biçimde, “ombudsperson” olarak kullanılmalıdır.
Kurumun gerçekten etkili ve güvenilir olması isteniyorsa sadece şikâyet üzerine değil re’sen de inceleme yapması gerekir.
Denetçilerin “hâmili kart yakinimdir” gerekçesi ile değil liyakat esasına göre seçilmeleri ve denetçi sayısında cins eşitliğine özen gösterilmesi gerekir. Buruda cins eşitliği derken Thatcher, Golda Mayer, Tansu Çiller gibi erkekten çok erkek olan kadınlardan değil kadın sorunlarının gerçekten farkında olan kadınlardan söz ediyorum. Örneğin kadın kuruluşlarında ama GONGO’larda değil gerçek Hükûmet Dışı , taban örgütlerinde çalışmış kadınlar arasından denetçi seçilmesi gerekir. İnsan Hakları konusunda çalışmış kişiler arasından seçilmeleri gerekir.
Kadın, çocuk, engelliler için aynı denetçi DEĞİL kadınların bağımsız birey olduklarının kabulü ile onlar için ayrı ve özel bir denetçi gerekir. Çocuklar ve engelliler için de tabii.
Çocuk ve engelli, kadının “mütemmim cüzü” değildir!
Yazımı bir fıkra ile bitirmek istiyorum.
Birini yemeğe dâvet ederler. Yemekte imam bayıldı, karnı yarık, patlıcanlı pilav, patlıcanlı börek, patlıcan turşusu, patlıcan reçeli ikram edilir sonunda dâvet edilen “bir bardak su rica edeceğim ama patlıcansız olsun” der. Biz de bir kurum rica edeceğiz ama AKP’siz olsun! diyoruz aksi halde tarafsızlık mümkün görülmüyor!